Ahmet Müfit
Ahmet Müfit

Carry trade!

featured

Ahmet Müfit yazdı…

Piyasacıların, faiz artışı histerisinin sonucunun “carry trade” olacağını, bunun ise ülkenin varlıklarının, uygulanan yüksek faizler yoluyla soyulması, dışa aktarılması olacağını defalarca yazdım. Piyasa kanalı Bloomberght’nin internet sitesinin, “Carry trade tam gaz”,  başlıklı 17 Nisan tarihli haberi ve Hazine ve Maliye Bakanı’nın, “Bizim programımız carry trade’e sırtını yaslamaz. Biz asla sıcak paraya güvenmeyiz.” diyerek, bu açık gerçeği örtbas etmeye çalıştığı bir ortamda, bir kez daha bu konuyu gündeme getirmek sanırım gerekli hale geldi.

Bu noktada, öncelikle bilmemiz gereken şey, “carry trade” adı verilen bu finansal operasyonun ya da soygunun ne olduğu, nasıl yapıldığı. 

Carry trade’i, en basit şekliyle, “düşük faizli bir para biriminden borç alıp, yüksek faizli bir para birimine yatırarak aradaki faiz farkından kar elde etme yöntemi” olarak tanımlamak mümkün. Yani faiz karşılığı yapılan kısa vadeli bir borçlanma yani sıcak paranın, sıcak paraya sıkışmış, faizi olması gerekenden daha fazla artırarak, gel ne olursan ol gel, burada herkese yeterli faiz geliri var deme durumuna düşmüş bir ülkeye giriş yöntemlerinden biri.

Operasyon şu şekilde yapılıyor. A ya da B kişisi ya da şirketi, uluslararası ticarette kullanılan ya da çok değer kaybı yaşamadan bu para birimlerine çevrilebilen başka bir para biriminde borçlanıyor, borç aldığı parayı carry tarade yapacağı ülkeye getirip TL’ye çeviriyor, kısa vadeli olarak faizde değerlendirip, sonrasında yeniden borçlanmış olduğu para cinsine çevirip yurt dışına çıkarıyor. Çıkardığı parayla, almış olduğu kredinin borcunu ödeyip, aradaki faiz farkından kazandığı miktarı cebine atıyor. 

Şüphesiz ki bu operasyonu, her zaman ve her ülkeye yönelik olarak yapmanız mümkün değil. Bunun için olmazsa olmaz koşullar şunlar. 

  1. Borçlandığınız ülkede faizler “düşük” olacak ve borcunuzun vadesi içerisinde artma, dolayısıyla parasının sizin paranız karşısında daha da değerlenme olasılığı olmayacak ya da çok az olacak. 
  2. Buna karşılık, borçlanmış olduğunuz parayı kısa vadeli olarak değerlendireceğiniz ülkede faizler, borçlandığınız para birimine uygulanan faize göre -kur değişimi kaynaklı kayıpları ve gideceğiniz ülke kaynaklı riskleri karşılayacak kadar- yüksek olacak ve sizin parayı o ülkede tutacağınız sürede, faizlerin düşürülme, dolayısıyla paranın değer kaybetme olasılığı/riski bulunmayacak. Ya da, en azından kısa süreli de olsa dışarıdan para girişinin o süreçte devam etmesi sağlanarak kontrol altına alınmış olacak. 
  3.  Siyasilerin “iktidar ve muhalefet” bu konuda ikna edici açıklamalar yapmış olması, eleştiriyi hamaset noktasında tutup, özde bir eleştiri getirmeyerek, yüksek faize dayalı programın devamına doğrudan ya da dolaylı olarak destek olmaları ise özellikle önemli. Tam da bu nedenle, İmamoğlu’nun Şimşek’e verdiği siyasi destek, Özgür Özer’in programın özünü tartışma konusu yapmayan, hamasi Şimşek eleştirileri büyük önem taşıyor. 

Şartlar böyle olunca da, sizin olmayan, düşük faizle borç aldığınız parayı, başka bir ülkeye, daha yüksek faizle borç vererek para kazanacaksınız. Türkçe de oldukça yaygın olarak kullanılan bir deyimle ifade edersek, “derenin kuşunu derenin taşıyla vuracak”, sonrasında da vurduğunuz bu kuşu, ananızın ak sütü gibi afiyetle mideye indireceksiniz.  

Senaryo bu olunca, bu nokta da sorulması gereken soru; “o kazanç kimin cebinden çıkacak da, carry trade yapanın ya da borç verenin cebine girecek” oluyor doğal olarak. Öyle müthiş bir hikaye ki, benzerine en başarılı gerçeküstü/fantastik kurgu yazarlarının dahi ulaşamayacağı müthiş bir başarıdan bahsediyoruz. Carry trade yapana borç veren bankanın, carry trade’cinin, carry tradecinin verdiği borcu alanın kazandığı muhteşem bir “başarı”, kazan-kazan-kazan hikayesi. Tabiki yerseniz durum bu. (Aslında kazananı ve kaybedeni çok net belli olan bir oyundan bahsediyoruz ama biz anlamamış gibi yaparak, ekonomik ve siyasi olarak bağımsız kalmak isteyen bir ülke, nasıl böylesi açık bir sömürüye izin verir diye sormayarak ve bu olanları normal finansal işlemlermiş gibi kabul ederek devam edelim. Hatta daha fazlasını yapıp, carry trade ve dahi dışarıdan gelecek borç parayla ülkenin kalkınacağını, ödediği faizden çok fazlasını kazanabileceğini, “ekonominin kurtuluşunu” dışarıdan fon yani borç para girişinde görenlerin iddia edenlerin/varsayanların, iddiasının izinden gidelim.) 

Bu durumda, “o kazanç kimin cebinden çıkacak da, kimin/kimlerin cebine girecek” sorusunun yanıtı, son borçlanıcının, carry trade ya da başka bir yolla borç aldığı parayla ne yapacağı, aldığı borcun faizinden/maliyetinden daha yüksek oranda katma değer -üstelikte döviz cinsinden- yaratacak bir ekonomik faaliyette değerlendirip değerlendiremeyeceği ile ilgili hale geliyor. 

Bu iddianın ya da varsayımın geçerliliğini test etmek için bakacağımız yer ise ülkenin büyüme rakamlarının içeriği yani ne yaparak büyüdüğünüz ile mal ve hizmet dış ticaretinin yani aldıklarınız ve sattıklarınızın kompozisyonu, dışarıya sattıklarınızın, dışarıdan aldıklarınızı (ihracatsın, ithalatı) karşılama oranı.  Ülkenin üretim yapısına, üretilen dışarıya satılan malların katma değer düzeylerine ve ihracatın, ithalatı karşılama oranlarına baktığımızda durumun pek öyle olmadığı ise son derece açık. Büyümesini ithalat ve inşaat sektörüyle sağlayan, dışarıdan, teknoloji, tasarım katkısı yüksek mal ve hizmet alıp,  teknoloji katkısı düşük, ucuz emeğe dayalı mal üretip satan, sattıklarının büyük çoğunluğu için dışarıya know how ödeyen yani kendi becerisini (teknolojisini, tasarımını) değil yabancının becerisini kullanan, son 20 yılda, yaklaşık 200 milyar doları, dışarıdan alınan petrolle/asfaltla yapılan yollarda, dışarıdan alınan petrolle yürüyen ve her an yine yeni ithalatlara bağlı masraflar çıkaran arabalara yatıran bir ülkeden bahsediyoruz. Teker teker her birimizi, Recaizade Mahmut Ekem’in Araba Sevdası Romanındaki kahramanı Bihruz Bey haline getiren bir israftan, dışarıdan alınan borç parayla, AKP’nin 21 yıldır iktidarda kalmasını sağlayan bir ödünç refah döneminden bahsediyorum. Hal böyle olunca bunun sonu da “acı reçete” oluyor doğal olarak.

Can yakıcı soru da tam bu noktada akla geliyor. Peki de, o zaman niçin bu şekilde borçlandık/borçlanıyoruz, daha da öte borçlanabildik diye seviniyoruz? Bu günlerin geleceğini, borç parayla yaşanan saadetin/bolluğun bedelinin sonunun, hem ülkenin bağımsızlığı ve egemenliği, hem de tek tek insanlar ama esas olarak ücretli kesim ve üretim gücü kalmadığı için, çok da önemsenmeyen emekliler için acı olacağını hiç birimiz düşünmedik/düşünmüyoruz.   

Son söz olarak, carry tarade dahil ekonomide son dönemde yaşananları, tefecinin eline düşmek, ve ondan aldığımız borçla bu günü de “kurtardık” diye sevinmek diye tarif edip, bitirelim. 

  1. https://www.bloomberght.com/carry-tradein-yeni-gozdesi-turkiye-mi-2344140
  2. https://www.bloomberght.com/carry-trade-tam-gaz-2353507 
  3. https://www.bloomberght.com/bakan-simsek-bizim-programimiz-carry-trade-e-sirtini-yaslamaz-2353510 
  4. https://www.mynet.com/bakan-simsek-e-itibarlisin-iyi-ekonomistsin-diye-seslendi-imamoglu-yapmayin-sayin-simsek-itibarinizi-ezdirmeyin-110107175364

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!