Ahmet Müfit yazdı…
“Neoliberalizm, Avrupa’ya lider arıyor!” başlıklı bir önceki yazıda, İngiliz The Economics dergisinin 2015 yılından bu yana Baş Editörü/Genel Yayın Yönetmeni olan Zanny Minton Beddoes’in, derginin 7 Aralık tarihli sayısında yer alan, her ikisini de ürkütücü bulduğum iki konunun ilkini yani finans ve teknoloji şirketleri öncülüğünde sürdürülen neoliberal küreselleşmiş dünya düzeni projesi çerçevesinde başta Alman ve Fransızlar olmak üzere AB üyesi vatandaşlarına kurulan büyük tuzaktan bahsetmiş, ikinci başlığı ise bir sonraki yazıda ele alacağımı ifade etmiştim.
İkinci başlık, neoliberal küreselleştirilmiş dünya düzeni projesinin insana, ekonomiye ve devlete bakışındaki ahlaki sorunları/çarpıklığı bütün çıplaklığıyla ortaya koyan bir konuyla kumarla, saflığın, dostluğun göstergesi, kardeşlik içinde yarışmanın yolu olarak görülen sporun, kumarın ana konusu haline getirilmesine bakışındaki çarpıklıkla ilgili.
Spor bahislerinde yaşanan patlamayı “devrim” diye niteleyen söz konusu yazı, “Avrupa dışındaki kapağımız, Amerika’daki kumar patlamasının korkulmaması, kutlanması gerektiğini savunuyor” diye başlıyor ve “Bu yıl Amerikalıların spor karşılaşmaları ile ilgili olarak oynadıkları kumarın hacminin yaklaşık 150 milyar dolara ulaşması bekleniyor” diye devam ediyor. Kumarın kötü itibarını göz önünde alındığında, bu gelişmeyi sağlıksız ve tehlikeli olarak görmek mümkünse de, bu yeni kumar biçiminin devletlerce düzenlenen piyangolardan daha ahlaklı ve daha az gerici olduğunu, yapılması gereken şeyin, kumarı yasaklamak değil, zararlarını düzenlemek olduğunu söylüyor. Bununla da kalmıyor, bu iddiasını, paranı istediğin gibi harcama özgürlüğü olarak gerekçelendirerek, bu “özgürlüğün” en az ifade özgürlüğü ve siyasi özgürlükler kadar önemli olduğunu, bunun ciddi bir ekonomik faaliyet olduğunu ifade ediyor.
Yanlış duymadınız, kumar oynamayı, sporun kumara alet edilmesini savunan ve bunu ifade özgürlüğü, siyasi özgürlükler kadar önemli gören ve ekonomik büyüme aracı olarak değerlendiren bir yoldan çıkma ya da sapıklıktan bahsediyorum. Eğer altında başka bir hinlik yoksa?
Bu iddiayı, ilk ikisi yazının lafzıyla, diğeri ise yazıda söz edilmeyen asıl gerekçeyle ilgili olarak üç farklı düzlemde ele alıp yorumlamak gerekiyor.
Birinci düzlem, başarı ve başarısızlık durumlarının, gözyaşlarıyla süslü sahnelerle, duygusal şarkılarla sunulup, anlatıldığı günümüz sporunun halen iyi ahlakla, masumiyetle ve masum rekabetle ilgili bir şeymiş gibi sunuluyor ya da pazarlanıyor olsa da, günümüzde, gerçekte neyin aracı olduğuyla yani günümüzde ulusal formaların dahi niçin reklam panolarına benzediğiyle ilgili.
Aslında sporun masumiyetin, amatörce rekabetin değil kumarın dolayısıyla “ekonominin” konusu olması, tüm dünya ama özellikle İngiltere ve ABD açısından her zaman var olan, geçmişi oldukça eskiye dayanan bir şey. Şimdi olan ise bunun kitleleştirilmesi, tüm sporları ve tüm dünyayı kapsayacak bir sektör olarak ahlaken meşrulaştırılması, spor kanallarından 24 saat kesintisiz yapılan spor yayınlarıyla bu kumarın küresel ölçekte pazarlanmasıyla ilgili.
İkinci düzlem ise kumarın, kumar oynamayı, paranı istediğin gibi harcama özgürlüğü olarak görüldüğü ve siyasi özgürlüklerle, ifade özgürlüğüyle denk tutulduğu bu anlayışın nasıl bir çürümenin sonucu olduğuyla ilgili.
Bizim gibi ülkelerin, geçmişte devlet kontrolünde olmasını sağlayarak yıkıcı etkilerini kontrol altına almaya çalıştıkları, sözde kumara karşı AKP’nin ise oldukça tartışmalı bir ihaleyle özelleştirerek yaygınlaştırdığı, çeşitlendirdiği, kamusal kontrolü aşındırdığı, kamu hizmetlerinin finansmanı için kullanılan bir araç olmaktan çıkararak, daha fazla kar amaçlı bir “ekonomik sektör” olarak tanımladığı bir alan.
Minton’un gerçekte söylediği, yazının başında “hinlik “olarak ifade ettiğim üçüncü düzlem de bunun bir sonraki aşaması. Mevcut durumdan tek farkı, Beddoes’in kumarın ulusal ölçekte düzenlenmesine karşı olması, aynı diğer sektörler gibi kumar sektörünün de, küresel rekabete yani “küresel kumar şirketlerine” açılması, aynı bizim “Permatik” gibi küçükler yutulurken, “sektörün büyümesi”, “özgürleşmesi” yani küresel ölçekte oynanır, birkaç şirket tarafından oynatılır hale gelmesi. Ulusal kısıtların kaldırılması.
Konu spor etiği ya da genel ahlak olmadığına göre ve en temel, stratejik sektörlerin yabancıya açılıp, ulusal olanların, küresel şirketlerin malı yapılmasında da bir sorun görülmediğine, tam tersi olarak alkışlandığına göre, kumarın küreselleşmesine bir sınır koymanın da mantığı yoktur demeye getiriyor Beddoes Hanım. Bu açıdan bakınca haksız da sayılmaz. Özgürlükmüş, şuymuş buymuş, bunlar hikaye. Mühim olan, ulusal olanın, devletler dahil uluslararasılaştırılması/küreselleştirilmesi yani küresel şirketlerin ve ardındaki siyasi yapıların kontrolüne geçmesi.
Neoliberal küreselleşmeci dünya düzeninin özgürlüğü de böyle oluyor demek de mümkün. Yerseniz.