Çanakkale muharebelerine ilişkin yazı dizimiz birkaç bölümden oluşacak.
İlkini okuduğunuz bu yazıda, büyük savaş içinde özel bir yere ve öneme sahip olan Çanakkale cephesinin neden açıldığına ve kısaca deniz muharebelerine yer vereceğiz. Müteakip yazılarda ise bölgede cereyan eden kara muharebelerini ele alacağız. Dizimizi savaşın sonuçlarına temas ederek noktalayacağız.
ÇANAKKALE CEPHESİ’NİN AÇILMA GEREKÇELERİ
1. Dünya Savaşı’nın başlamasının üzerinden henüz birkaç ay geçmiş olmasına rağmen Rus ordusu üç cephede savaşmanın zorluklarını yaşamaya başlamıştı: Batı Avrupa’da Almanya, Orta Avrupa’da Avusturya-Macaristan ve Kafkaslar’da Osmanlılara karşı…
Üstelik Tanenberg ve Mazurya Gölleri’ndeki cephelerde bir milyon asker kaybettikleri yazılıp çizilmekte, tüfek ve cephanelerinin bittiği bilinmekteydi. [1]
Rusya, sıkışık bu durumu açmak için İngiltere’ye başvurdu. İngiliz Savaş Konseyi Rusya’ya yardım kararı aldı. Nihayetinde Türk Boğazları’nın zorlanarak geçilmesi seçeneği benimsendi. Maksat Rusya’ya yardım etmek ve ambarlarda bekleyen buğdaylarını ihraç etmesini sağlayacak yolu açmaktı. [2]
İngiltere açısından belki de daha önemlisi, İstanbul’a erkenden el atılmış olacak, Türkler savaş dışı kalmış olacaktı. Maksatlardan biri de Balkan ülkelerini İtilaf Devletleri’nin yanına çekmekti. [3] Sevr’i o günden tasarladıklarını iddia etmek yanlış olmaz.
Diğer yandan Almanya’nın Anadolu ve dolayısıyla Hint Denizi’ne ulaşım olanağı engellenmiş olacaktı.
İngiliz Savaş Konseyi’ni Boğaz’ı sadece donanmayla zorlayarak geçme kararına iten esas etmen Osmanlı Ordusu’nun Balkan Harbi’nde yol açtığı fecaatti.
Diğer bir etmen ise kimi askeri uzmanların, “sadece donanmayla bu işin yapılamayacağı ve karaya çıkarma yapmadan başarı gelmeyeceği” şeklinde özetlenebilecek görüşlerine itibar edilmemesiydi.
Burada iki büyük ders var: İlki karar vermek için yapılan muhakeme önyargılardan arındırılarak ve en son bilgiler ışığında yapılması mecburiyetidir. İkincisi ise asker-siyaset ilişkilerinde uzman görüşüne saygı gösterilmesidir. Tabii uzmanları liyakate göre seçmek koşuluyla… Siyasetçi de “dediğim dedik” tipte olmamalıdır!
Siyasilerin sırtlarına yüklediği bu bagaj ile askerler yola koyuldular…
ÇANAKKALE BOĞAZI’NDA SAVUNMA DÜZENİ
Oysa onları Balkan Harbi utancını silmeye yeminli bir ordu beklemekteydi. Enver Paşa, belki de Osmanlı Ordusuna yapabildiği tek iyiliği yapmıştı: Büyük bir tasfiyeye girişmiş, orduyu gençleştirmişti. 1913 yılında gelen Alman Yardım Heyeti de eğitim alanında katkı vermişti. Çanakkale Boğazı savunma için hazırlanmaktaydı. 4 Ağustos günü kapatılan Çanakkale Boğazı’na ilk mayın hattı aynı gün döşenmeye başlanmıştı. Savaşı kazandıran hazırlıktır. Her şeyde olduğu gibi…
Boğaz’da İtilaf donanmasına karşı Türk savunması, girişteki tabyalara ve derinlikte tertiplenmiş topçularla Boğaz’a döşenen mayınlara dayandırılmıştı. Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa (Çobanlı), savunmayı kuvvet çoğunluğuyla Boğaz’ın merkezinde olarak planlamıştı. Merkezde bulunan 10 mayın hattına ek olarak 8 Mart gecesi Nusrat Mayın Gemisi tarafından Erenköy Koyunda ve kıyıya paralel 26 mayın daha döşendi. Boğaz’da toplam 403 mayın mevcuttu. [4]
MEHMETÇİK’İN DOĞUŞU
Bu arada İngiliz ve Fransız deniz filosu Çanakkale Boğazı girişindeki tabyaları bombardıman etmekte, Seddülbahir ve Kumkale’de küçük çaplı çıkarmalar yapmaktaydı. Bunlardan birinde 4 Mart 1915’te Seddülbahir bölgesine çıkan İngilizler, Türk birliklerinin karşı ateşi ve süngü hücumuyla püskürtüldü. Mustafa Kemal’in tümeni eski adıyla Maydos yeni adıyla Eceabat’a intikal ettirilmişti. Bölgede bulunan 9. Tümen’in iki alayı da emrine verilmişi. Mustafa Kemal o gün yaralananları akşam ziyaret ederken Mehmet Çavuş’un, elinde taşla düşmana hücum ettiğini fark etmiş ve nişanla ödüllendirilmesini teklif etmişti. [5]
Efsane “Mehmetçik” ifadesinin buradan doğduğu yaygın bir kanıdır.
[6]
18 Mart’ın Şehitler Günü olarak bir süredir kutlanıyor olması yanlıştır. Yukardaki rakamlardan da anlaşılacağı üzere anılan gün belki de en az şehit verdiğimiz günlerden biridir.
İkinci bir yanlışa daha dikkat çekerek bugünkü yazıyı noktalayalım. Bugün Çanakkale Zaferi değil, Çanakkale Deniz Zaferi’dir. Bir yıla yakın süren bir savaşı 18 Mart ile sınırlı tutmak ve zaferi bugün kutlamak maalesef kendi tarihiyle sorunu olan bir zihniyetin ve bilincin ürünüdür. Çünkü ne hikmetse, nihai zaferi getiren kahramanların en başında yer alan Mustafa Kemal Atatürk’ün 18 Mart zaferinde dahlinin olmaması kimilerini sevindirmektedir…
Orduya karşı donanma stratejisi ilk deneme sonucunda iflas etmişti. Sıra orduya karşı donanma destekli ordu stratejisini yürürlüğe koymaya gelmişti. Gelecek yazıda buna değineceğiz.
[1] Alan Moorehead, Gelibolu, Çev: Ali Cevat Akkoyunlu, Doğan Kitap, İstanbul, 2004, 5. Baskı, s. 29.
[2] Ian Hamilton, Gelibolu Hatıraları, Çev: Mehmet Ali Yalman-Nurer Uğurlu, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2006, 2. Baskı, s. 390.
[3] General C. Aspinall-Oglander, Çanakkale, Gelibolu Askeri Harekâtı, Çev: Tahir Tunay-M. Hulusi Sait, Arma Yayınları, İstanbul, 2005, 2. Baskı, II. Cilt, s. 530.
[4] Gürsel Göncü-Şahin Aldoğan, Çanakkale Savaşı Siperin Ardı Vatan, Türk Cephesinden 1915 Deniz ve Kara Muharebeleri, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2018, s. 18-22.
[5] Mustafa Kemal, Arıburnu Raporu, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 2011, s. 6
[6] Gürsel Göncü-Şahin Aldoğan, Siperin Ardı Vatan, s. 23.