Hüseyin Vodinalı yazdı…
İki gün içinde Hizbullah, Hamas ve İran Devrim muhafızlarının en önemli liderlerini öldüren Netanyahu, 20 yıla uzanan ıslak rüyasına sonunda kavuşuyor mu?
Yani İran’a karşı ABD’yi yanına alarak bir savaş başlatabilecek mi?
Bunu çok yakında göreceğiz.
Ama benim ilk izlenimim ABD’nin böyle bir savaşa henüz yanaşmadığı yönünde.
Netanyahu ABD Kongresi’nde senatörleri sustalı köpek gibi oturtup kaldırdığında çok inanmıştı buna.
Ama ABD, o 58 Evanjelist yobazdan ibaret değil.
Şundan hiç kuşkum yok ki İran ve Direniş Ekseni kesinlikle sert bir yanıt verecek.
Bu tahminimce şimdiye kadar verilen yanıtların en güçlüsü de olabilir.
Bunun sonunda ABD de yavrusu ve “patronu” İsrail’in yardımına koşabilir.
Bölgesel bir savaşın çıkma ihtimali her zamankinden yüksek.
İşte bu ahval ve şerait içinde bir anda Türkiye’deki Atlantikçi kanat, “Mavi Vatan” saldırısına girişti.
Mavi Vatan ve onun doktrin sahibi Amiral Cem Gürdeniz’e doğrudan veya dolaylı saldırılar yöneltildi.
Peki bu bir tesadüf müydü?
Yani Türkiye’nin anakarasının uzantısı olan denizlerinden geri çekilmesi neden bu kadar önemliydi?
Hoş zaten AKP iktidarı 2020’de Alman donanmasının Akdeniz’de korsanlık yaparak çıktığı Arkas’ın gemisinden sonra Mavi Vatan’dan elini eteğini çekmişti.
Ama mesele bundan daha derin.
1998’deki Adana mutabakatı bir dönüm noktasıdır.
Başbakan Ecevit ve dönemin Genelkurmayı, 1998 Adana mutabakatı ve dörtlü (Suriye-İran-Irak-Türkiye) anti terör anlaşması ile ABD tarafından hedef alındı.
Ecevit’in ABD’nin Irak saldırısına karşı durması bardağı taşıran son damla oldu ve DSP ve Ecevit siyasetten tasfiye edildi.
Bir kukla Kürt devletini de içeren Büyük Ortadoğu Projesi ve Kıbrıs’tan Türklerin atılması içindi her şey.
AKP o süreçte kurduruldu ve NATO’cu unsurlar tarafından iktidara getirildi.
Ankara’da aktif görev yapan bir gazeteci olarak hepsinin yakından tanığıyım.
Şimdi yine Esad-Erdoğan barışmasıyla, Türkiye’nin Suriye, Irak ve İran ile teröre karşı bir araya gelmesinin önü açılırken aynı NATOsal unsurlar yine harekete geçti.
Hem bu kez arka planda Rusya ve Çin de var.
İsrail burada önemli bir karar mercii.
ABD’nin Ortadoğu politikalarını tamamıyla İsrail yönetiyor.
Size İsrail’in Mavi Vatan’a neden kökten karşı olduğunu ve neden Türkiye’deki unsurlarını ona karşı saldırttığını açıklayacağım.
İsrail’in emekli Donanma Komutanı Eyal Pinko’nun danışmanlığında İsrail Ariel Üniversitesi’nden eski bir asker ve askeri uzman Dr. Yair Ansbacher’in kaleme aldığı, 2023 Aralık ayında yayımlanan “Vachari Yitnash” (Kari Yitnesha-Ve Kıyamet Günü Gelecek) kitabında gerekli bilgiler var.
Pinko ve Ansbacher’in o kitaptan bir bölüm alarak yazdıkları yazı ise dün İsrail websitesi Mida’da yayımlandı.
Yazının başlığı ise, “Türkiye’nin Denizcilik Tutkusu: Akdeniz’de bir Tehdit”.
Başlık içeriği özetliyor, hedefte Mavi Vatan ve Cem Gürdeniz var:
“Türkiye’nin Akdeniz ve Ege Denizi’ndeki eylemleri, Suriye, Kızıldeniz ve dünyanın diğer yerlerindeki eylemleri, kendisini çevreleyen ülkeler üzerinde kontrol sahibi olmayı amaçlayan büyük bir planın parçasıdır. Bu ekonomik bağımsızlık ve enerji alanında bağımsızlıktır. Mavi Vatan doktrini olarak bilinen plan, 2006 yılında Türk Amirali Cem Gürdeniz tarafından ortaya atılmıştı.”
Türkiye’nin 2019’da Libya ile imzaladığı anlaşma İsrail çıkarlarına tehdit olarak örnek gösteriliyor.
Kitaptan:
“Mavi Vatan Doktrini
Gürdeniz’e göre doktrinin amacı, Türkiye’nin çevredeki üç denizi kontrol altına alması ve bu denizlerde kurulması, ona bölgesel ve uluslararası nüfuz kazandırmak ve diğer ülkelerden bağımsız olarak ekonomik ve demografik büyümesini destekleyecek enerjiyi tedarik etmesine olanak sağlamak.
Mavi Vatan doktrininin belirtilen amaçlarının ötesinde Türkiye’nin gizli hedefi, 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması’nda öngörülen düzenlemeleri kanunlaştırmaktır.”
Yine kitaptan
“Mavi Vatan doktrini çerçevesinde Türkiye, kontrolüne yönelik hedefleri iki aralıkta belirlemiştir. İlk kabuk, onu çevreleyen üç denizdir – Akdeniz, Ege Denizi ve Karadeniz. İkinci alan ise Kızıldeniz, Hazar Denizi ve Basra Körfezi dahil Umman Denizi’ni kapsayan stratejik sahadır. Türkiye’nin Mavi Vatan doktrini doğrultusundaki kontrolü, bir yandan petrol ve doğalgaz rezervlerinin kontrolü de dahil olmak üzere bu bölgelerin deniz yoluyla kontrol edilmesinde, diğer yandan da bölge ülkelerine siyasi destek verilmesinde, askeri üslerde ve onun yanında yer alacak askeri güçlerin eğitiminde yatıyor. Bunda, Azerbaycan’dan Türkiye’ye (Rus boru hatlarına paralel) petrol boru hatlarının döşenmesi de dahil olmak üzere Kafkasya’daki askeri varlığın güçlendirilmesini ve Gürcistan’daki yoğun siyasi faaliyeti not etmek mümkündür. Ayrıca Türkiye Somali, Sudan, Libya ve Katar’da da askeri üsler kurdu. Türkiye aynı zamanda bu ülkelerde asker yetiştiriyor, onlara silah, silah ve mühimmat sağlıyor, askeri destek veriyor. Türkiye ayrıca hükümeti korumak adına Suriye’den binlerce paralı askeri ve askeri danışmanları Libya’ya gönderdi.
Türk Deniz Kuvvetleri, Kızıldeniz’de, Kızıldeniz ile Umman Denizi ve Basra Körfezi arasındaki geçişi kontrol eden Bab el-Mendeb boğazlarında düzenli olarak faaliyet göstermektedir. Ayrıca Akdeniz’de, Karadeniz’de (Bulgaristan ağırlıklı olmak üzere) ve Yunanistan’ın doğu adalar zincirine yakın Ege Denizi’nde faaliyeti artıyor. Ayrıca Türk Deniz Kuvvetleri, Umman Denizi ve Hint Körfezi’nde kalıcı bir varlık geliştirme yönünde stratejik bir bakış açısıyla Pakistan ile işbirliği içinde çalışmaktadır.”
Türkiye’nin deniz gücü inşa çabaları (Milgem hedef alınarak) da kitapta İsrail için bir tehdit olarak gösteriliyor.
“Türkiye’nin güvenlik anlayışına göre kıtasal topoğrafyası (dağlarla kaplı olması) ona belirgin bir savunma avantajı ve kara saldırılarına karşı göreceli bir güvenlik sağlıyor. Ancak üç yöne yayılan deniz sınırı bir yandan en zayıf bölgesi, diğer yandan da genişleme ve ekonomik bağımsızlığı için bir fırsat.”
Bu bölüme geldiğimizde bakla iyice ağızdan çıkıyor.
Başlık: İsrail’e yönelik tehdit
“Türkiye’nin genel olarak askeri birikimi, özel olarak da deniz donanımı, Akdeniz ve Kızıldeniz’deki yoğun operasyonel faaliyeti, ayrıca İsrail ve Yahudi karşıtı bir ülke olması, İsrail’e yönelik doğrudan ve dolaylı bir tehdit oluşturur ve bu, gelecekte İran’ın bize karşı yönelttiğine eşdeğer bir tehdide dönüşebilir..”
İran’dan sonra sıra Türkiye’de diyorlar yani!
Ansbacher diyor ki; “Aynı zamanda İsrail-Kıbrıs-Yunan işbirliği de Türk medyasında “şer ekseni” olarak adlandırılıyordu. Bu sözlerin Erdoğan’ın teşvikiyle söylendiği anlaşılıyor. Türkiye’nin bölgedeki konumunun tehdit altında olduğunu hissetmesi veya ülkedeki iç kriz nedeniyle deniz alanında İsrail’e karşı saldırgan bir hamle yapması imkansız değil.”
Makale yazarları İsrail devletine Mavi Vatan’a karşı neler yapması gerektiğini de öneriyor:
“Son yıllarda hayata geçirilen Mavi Vatan doktrini, Erdoğan’ın sadece kişisel bir hırsını değil, aynı zamanda Türkiye’nin Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki konumuna ve bölgedeki siyasi ve ekonomik nüfuzuna geri dönmeye yönelik milliyetçi bir hırsını da temsil ediyor. Bu vizyonun itici güçlerinden biri de Türkiye’nin enerji alanında bağımsız olma arzusudur. Bu bağımsızlık, Akdeniz’i, Karadeniz’i, Ege Denizi’ni, Kızıldeniz’i, Umman Denizi’ni ve Basra Körfezi’ni kontrol edebilmesine bağlıdır.”
MOSSAD’A VE ORDUYA GÖREV VERİLİYOR
Yazının bam teli bu bölümde yatıyor:
“Bu nedenle, İsrail istihbarat camiasının, özellikle de deniz istihbarat teşkilatlarının, hem kuvvet oluşturma ve güçlendirme hem de üç dönem boyunca faaliyetlerinin sürekli izlenmesi düzeyinde Türkiye hakkında istihbarat toplama ve deniz savaşı teorisini incelemek için araştırma yapmaları büyük önem taşıyor. Operasyonel alanda, genel olarak İsrail Silahlı Kuvvetleri’nin, özel olarak da Deniz Kuvvetleri’nin, Türkiye ile gelecekte nasıl başa çıkılacağına ilişkin muharebe doktrinleri geliştirmesi uygundur. Gücün inşası, Türklerle beklenen ve beklenmedik bir karşılaşmaya cevap vermelidir.”
YUNANİSTAN, KIBRIS RUM KESİMİ VE BULGARİSTAN İLE İŞBİRLİĞİ
“İsrail Savunma Kuvvetleri’nde, ekonomik sular, İsrail’in Akdeniz’deki nakliye yolları ve İsrail’in deniz taşımacılığı rotalarını da içeren karasuları sınırının batısındaki bölgenin genel sorumluluğunun verileceği yeni bir mekansal komutanlığın – Batı Komutanlığı – kurulmasının zamanının gelmiş olması mümkündür. Bu komutanlık aynı zamanda Türkiye ile askeri çatışmaya, Mısır ve İran ile deniz çatışmasına ve Suriye kıyısındaki İran varlığına karşı genel hazırlık sorumluluğunu da üstlenecek. İsrail Savunma Kuvvetleri’nin deniz, kara ve hava dahil olmak üzere bölgede faaliyet gösterecek tüm birim ve kaynaklarını ve güvenlik sistemini yönetecek, ayrıca gaz tesislerinde faaliyet gösteren güvenlik şirketleriyle koordinasyondan da sorumlu olacak. İsrail’in karasularının ve kıyılarının korunması sorumluluğu bugün olduğu gibi Kuzey Komutanlığı ve Güney Komutanlığı’nın elinde kalabilir.
Batı Komutanlığının bir diğer rolü de bölgedeki dost taraflarla koordinasyon ve iş birliğini genişletmek olacak. Referans sadece Kıbrıs ve Yunanistan donanmalarına değil, aynı zamanda NATO ülkelerinin ve bölgede faaliyet gösteren diğer ülkelerin donanmalarına da yöneliktir. Komuta, çeşitli ülkelerin kara silahları ve askeri istihbaratıyla ilişkilerin geliştirilmesinde de merkezi bir rol oynayacak. Yunanistan, Kıbrıs ve Bulgaristan dahil olmak üzere askeri ittifaklar ve mutabakatlar yapılmalıdır.”
Şimdi anladınız mı kimler neden Mavi Vatan’a “masal ve palavra” diyerek saldırıyor.
İsrail sürekli gkry Yunan ve ABD gibi nüfuz edebileceği kuklaları kullanarak irin akan kokuşmuş emperyal antik çürük hastalıklı planlarını hayata geçirtmeye çalışan zorba oluşum. sürekli füşman yaratan doktrinleri kendilerine felaket getirecek.abf nin barutuda bir yere kadar..onunda soluğu kesilir birgün. yazınız çok güzel beğendim.
biliyoruz zaten amerikancı kanadın niyetini.israilin nihai hedef olması da bopun işleyişine göre yakın geleceğe işaret ediyor zaten.ancak israilin endişe etmesi yersiz zira türkiye canının derdine düşmüş yıkılışın eşiğinde bir ülke.kıta ötesine çıkışı saman alevi vazifesi görecektir.bun cem paşa da son videosunda belirtti somalide şuan işimiz yok diye.kaldı ki akpnin icraatleri ceplerini dodlurmaktan öte gitmez yani ülke jeopolitiği hak getire.akp meşru bir siyasal oluşum değil Türkler için.
Mao döneminde Çin genelkurmay başkanı telâşla liderin huzuruna çıkar; “Efendim işgal ediliyoruz” Mao sorar “bizi işgâl eden kim” yanıt “İsviçre ordusu” Mao yanıt verir “sor bakalım hangi otelde kalıyorlar”. Sözü özü; soykırımcı israilin nüfusu ne kadar?
israilin gücü içrdki dğil dışardaki nüfusundan glir.
ABD’de okurken, şehirlerde dolaşırken, Nerede bir sıkıntıya düştüm, Yahudiler hiç bir karşılık beklemeden bana ve diğer Türklere yardım ettiklerine onlarca kez şahit oldum. Kuveytlisi, Arabistanlısı, da dahil hiç bir Arap asıllı kişinin Türklere sıradan değil sanki düşmanlığı varmış gibi davrandığını gördüm. Ama bize böyle bir şey öğretilmemişti. Biz onları aynı dine inanan dost zannediyorduk. Alakası yok. Pakistanlılar ise sanki kardeşini görmüş gibi darvanırlardı. Kendinden olmayanı aşağılayan Arapların dostunu dost, düşmanını düşman edinirsen, Israilliler de ona göre dostlar bulurlar.
Konu o değil, halkın bireysel davranışları ile devletlerin (özellikle şeriat ve İsrail’ de bir şeriat devletidir) amaçları farklıdır. İsrail’ in de teolojisinden gelen vadedilmiş topraklar amacı vardır. Bu amacı ona her türlü kötülüğü yaptırır.