CUMHURBAŞKANLARI VE EĞİTİM
5.Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, 1970 yılında eğitimle ilgili olarak şunları söylüyordu: ”Bugünkü okullarda yetişen gençlere ülke yönetimi teslim edilemez. Biz, laik okullara karşı imam hatip okullarını bir seçenek olarak düşünüyoruz. Devletin kilit mevkilerine yerleştireceğimiz kişileri, bu okullarda yetiştireceğiz”…7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, benzer şeyler söylüyordu; “İmam hatip okullarında iyi eğitim veriliyor. O çocuklardan zarar gelmez. Türkiye laikliği dinsizlik olarak anlamış, yanlış tatbikatlar yapmıştır. 1930’lardaki laiklik anlayışını yanlış olarak görüyorum”.
12.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan; ”Biz dindar ve kindar bir nesil yetiştireceğiz” derken, 1. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk şunları söylüyordu: ”Eğitimin amacı yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, ülkede ahlaklı, cumhuriyetçi, devrimci, atılgan, olumlu, giriştiği işleri başarabilecek yetenekte, dürüst, sorgulayıcı, iradeli, yaşamda karşılaşacağı engelleri yenecek güçte, karakter sahibi genç yetiştirmektir”.
EĞİTİMDE YÖNETİM DEVRİ: İKİLİ ANLAŞMA
Türkiye, 27 Aralık 1949 tarihinde ABD ile ‘Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Anlaşma’ adıyla bir ikili anlaşma imzaladı. İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı olduğu bir dönemde imzalanan anlaşmanın 1.Maddesi şöyleydi; “Türkiye’de, Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu adı altında bir komisyon kurulacaktır. Bu komisyon, niteliği bu anlaşmayla belirlenen ve parası T.C. Hükümeti tarafından finanse edilecek olan eğitim programlarının yönetimini kolaylaştıracak ve Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika Birleşik Devletleri tarafından tanınacaktır”.1
Anlaşma’nın 5. Maddesi çok önemliydi çünkü Türk milli eğitimini Amerikalılara teslim ediyordu. Bu madde, eğitim politikalarını belirleme yetkisinde olan ve adına ‘Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu’ denilen bir kurul oluşturuyordu. 5.Madde şöyleydi: “Komisyon, dördü T.C. vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere 8 üyeden oluşacaktır. ABD’nin Türkiye’deki diplomatik misyon şefi (ABD büyükelçisi) komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması halinde kararı komisyon başkanı verecektir”.2
ABD DENETİMİNDE MİLLİ EĞİTİM
1949 yılında imzalanan bu ‘Anlaşma’, Türk milli eğitimini ABD denetimine bırakan süreci başlattı. Yeni Dünya Düzeni politikalarının, az gelişmiş ülkeler için öngördüğü ‘dinsel eğitim’ ya da ‘eğitimin dinselleştirilmesi’, bu anlaşmayla geniş bir boyut kazandı. Eğitimin birliği, dinsel eğitimde birliğe kaydı. ‘Bütün okullar imam hatip olmalıdır’ anlayışı yerleşik eğitim politikası haline geldi. İmam hatip mezunları, 2016’da Harp Okulları yerine kurulan ‘Milli Savunma Üniversitesi’ne girdiler.
Milli Eğitim Bakanlığı, milli eğitim bakanlarının bile inisiyatifinin olmadığı bir kurum haline geldi. 1949’dan bugüne dek, binlerce Türk, Amerika’ya ‘eğitilmek–etkilenmek’ için gitti, yüzlerce Amerikalı da Türkiye’ye ‘eğitmek–etkilemek’ için geldi. Amerika’ya gönderilen Türklerin hemen tümü Türkiye’ye döndüklerinde üst düzey görevlere getirildi.
EĞİTİM BAKANLIĞI’NDAKİ AMERİKALILAR
Milli Eğitim Bakanlığında, çalışmalarını ‘etkin’ bir biçimde sürdüren; personel politikalarından ders programlarına, imam–hatip okulu açılmasından Yüksek İslâm Enstitüleri’nin yaygınlaştırılmasına dek pek çok konuda stratejik kararlar üreten; ‘Milli Eğitimi Geliştirme’ adlı bir uygulama komisyonu daha vardır. 1994 yılında 60 personeli olan bu komisyonda çalışanların üçte ikisi Amerikalıydı.
Komisyonun başında L.Cook adlı bir Amerikalı bulunuyordu. L.Cook’tan ayrı olarak adı Howard Reed, ünvanı ‘Milli Eğitim Bakanlığı Bağımsız Başdanışmanı’ olan, bir başka ‘etkin’ Amerikalı daha vardı.3
EKSİLMEYEN İLGİ
Amerikalıların Türk Milli Eğitimi’ne 1949’dan beri süregelen ilgisi 70 yıldır hiç eksilmedi. Demokrat Parti, Köy Enstitüleri’ni kapatırken, AKP yatılı bölge okullarını ve askeri liseleri ortadan kaldırdı. İnönü dönemi dahil bugüne dek yönetime gelen bütün partiler ve darbeler dahil sürekli imam hatip okulu açtı. Bugün bu okullarda 1,3 milyon öğrenci okuyor.
‘Vakıf üniversitelerinden’ yabancı dilde eğitime, ortaöğretimden 4+4’lere dek; yaratılan eğitim kaosunda, paralı duruma getirilen Türk Milli Eğitimi, bugün altından kalkılması güç bir karmaşa içine girmiştir. AKP, yönetime geldiği 2002’den bugüne dek eğitim sistemi, 16. kere değiştirdi. Mayıs 2019’daki son değişiklikle; ders sayısını azalttı, öğrenciye üniversitelerde olduğu gibi ders seçme hakkı getirdi. Matematik dersini seçmeli yaparken zorunlu din dersini arttırdı. Öğrenciler, birşeyler öğretmek için değil adeta öğretmemek için eğitilir duruma getirildi.
ECEVİT, ERDOĞAN VE İMAM HATİPLER
İsmet İnönü, İmam ve hatip mezunlarının Harp Okullarına girmesine onay vermedi ama bu işi CHP’deki ardılı Bülent Ecevit yaptı. Ecevit Başbakanlığı döneminde İmam-Hatiplilerin Harp Okullarına girmesini sağlayan yasa çıkarttı ancak Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk yasayı veto etti.
15 Temmuz darbe girişimini bir fırsat olarak gören Recep Tayyip Erdoğan, imam hatip mezunlarına subaylık yolunu açmakla kalmadı, Harp Akademisini ve askeri liseleri kapattı, Harp Okullarına giriş puanını düşürdü, imam hatiplilerin gireceği üniversite haline getirdi.
İmam hatipliler, 1970’lerde Harp Okullarına giremediler. Ancak, Ecevit’in çıkarttığı yasadan yararlanarak; hukuk ve siyasal başta olmak üzere hemen tüm üniversitelere, özellikle Fetullah Gülen-AKP birlikteliği dönemlerinde, çoğu kez sınav soruları çalınarak kitle halinde girdiler. Hakim, Vali ve polis oldular. Harp okullarına, başka bir yoldan, Fetullah’ın okulları kullanılarak alındılar. Türk Ordusu, İnönü’nün yaptırmam dediği, ‘Abdulhamit ordusu haline’ getirildi. Dinci siyaseti orduya sokarak ilerde bitmeyen çekişme ve çatışmaların yolu açılmış oldu. Devlet, Cevdet Sunay’ın söylediği gibi devlet bunlara teslim edildi.
Atatürk’ün çok önem verdiği, eğitimin birliği ilkesi, yasa yürürlükte olmasına ve bu yasayı uygulamakla yükümlü olan siyasiler ortalıkta dolaşmasına karşın, eylemsel olarak ortadan kaldırıldı. Durumdan rahatsız olan insanlarımız, gelinen noktanın gerçek nedenlerinin; Amerikalıların Türk Milli Eğitimi’ne 70 yıldır ‘el koymasına’ dayandığını göremedi. Dini araç olarak kullanılmasını, partilerin oy kaygısıyla verdikleri ödün sandı.
DİPNOTLAR
1 “İkili Anlaşmaların İç Yüzü” Haydar Tunçkanat, Ekim Yay., sf.44–45–48
2 a.g.e. sf.44-45
3 Mustafa Balbay Cumhuriyet Haziran 1994 ak. Emin Değer “Düşünce Özgürlüğü Çıkmazı” Tekin Yay. 1995, sf.175
Sayın Metin Aydoğan,
Ben sizin yazınızı “özgürce” ve sebeplerini de ortaya koyarak eleştirmek dışında ne yaptım?
Size hakaret mi ettim? Nedir o ahlâki ve insani olmayan?
“Bazen sizin AKP’li olduğunuzu düşünüyorum.” dedim ve altına da, bana bunu düşündüren şeyleri açık açık yazdım. AKP dönemini cumhuriyetin herhangi bir dönemiyle kıyaslamak size dokunmazken, bundan dolayı benim “bazen böyle bir düşünceye kapılmam” neden bu kadar zorunuza gitti?
Kitaplarınızı referans göstermenin dışında, bunlara bir cevabınız var mı?
Ben sizin kitaplarınızı değil, bu yazınızı eleştirdim. Buyrun, yazdıklarınızın, pratikte benim ifade ettiğim sonuçları doğurmadığını yazın, eğer entellektüel ahlâkınız izin veriyorsa.
Ayrıca “adını gizleyen” diyerek neyi imâ etmeye çalışıyorsunuz?
Buyrun, bunun da altını doldurun ve şu yaşadığımız ortamda, adını açık açık yazarak iktidarın hoşuna gitmeyecek gerçeklerin bütün çıplaklığıyla yazılabileceğini söyleyin, yine entellektüel ahlâkınız izin veriyorsa.
Şunu söylemeliyim ki; Herhalde en az onbeş senedir sosyal medyanın beni sansürlemediği her platformda siyasi fikirlerimi olabildiğince ifade etmeye çalışıyorum, hiç kimseye hakaret ve kabalık etmeden. Yazdıklarımın her bir kelimesine kefilim. Yazdıklarımda çocuklarıma/torunlarıma miras bırakmaktan utanç duyacağım hiç bir şey yok.
Emin olun ben de böyle “mahlâsların ardına saklanıp suya yazı yazmaktansa”, özgür bir ülkede yaşayıp bunların her birini kendi açık adımla yazmayı çok isterdim. Bu bağlamda, “adını gizleyen” ifadenizin çok ucuz bir eleştiri olduğunu belirtmek zorundayım.
Madem beni adeta trol yerine koyup “öğüt vermeyi” kendinize hak görüyorsunuz, o zaman ben de size naçizane bir tavsiyede bulunayım; İşe önce, öğüt vermeye kalktığınız insanın, size çok açık, maddeler halinde yönelttiği eleştirilerine samimi cevaplar vermekle başlayın.
Buyrun yazın.. Ben sizin entellektüel ahlâkınıza güveniyorum.
Sevgili Aydoğan, e-posta adresinizi bekliyorum.
GATS için Türkçe bilgi: http://www.alomaliye.com/2009/08/01/gats-hizmet-ticareti-genel-antlasmasi/
SPAN belgesi için mahiye.com sitemde:
“Belgeler” 12 Yıllık Temel Eğitime Geçiş belgesi
http://mahiye.com/wp-content/uploads/2017/12/12yilliktemelegitimgecisprogrami.pdf
E-posta adresimi sitemden alabilirsiniz.
Katkınız için teşekkür ederim Sayın Morgül. Yazınızdan yeni şeyler öğrendim. Tansu Çiller’in Dünya Ticaret Örgütüyle yaptığı sözleşmeyi bilmiyordum. Şimdi de bilmiyorum. Öğrenmeye çalışacağım. SPAN’ın çalışmalarını da öğrenmeye çalışacağım. Bunlar hakkında bilgim olsaydı kesilikle yazacağımı bilmenizi isterim. Sizden ricam, bu konularda donanımlı olmanız nedeniyle bilgilerinizi bizlere öğretmenizdir.
Adını gizleyen Sayın Cyrano De Bergerac, Size yanıt vermek gerekir miydi bimiyorum. Vermesem, sayfayı izleyenlerden kimileri suskunluğu kabullenme sanabilirdi. Öncelikle şunu söylemeliyim. Tanımadığınız bilmediğiniz bir kişiye siyasi suçlama yapmanız ahlaki değil. İnsani de değil. Yazdığım yazıyı özgürce eleştirebilir, yanlışımı gösterebilirdiniz. Ben de size yanıt verirdim. Benim ‘AKP’li olduğumu‘ düşünüyormuşsunuz. Şimdi bu eleştiri mi? Buna ne yanıt vereyim?..Yazdığım yazıları, kitapları, söyleşileri buraya mı getireyim. AKP dönemini yazdığım ‘Geri Dönüşten Çöküşe’ kitabımı okursanız, benim nasıl bir ’AKP’li’ olduğumu görürsünüz.
Size şu öğüdü verebilirim. Tanımadığınız, bilmediğiniz insanlara değil hiç bir insana çamur atmayınız. Dünyanın en aşağılık işidir bu. Gerçeği yazın, gerçek kimilerine hakaret gibi gelse de yazmaktan çekinmeyin. Asla ama asla kimseye çamur atmayın.
AKP’yi iktidar yapanlar, ondan önceki iktidarlardır. Atatürk’ten sonra başlayan geri dönüş, Türkiye’yi AKP çöküşüne getirmiştir. Bunu göremezseniz, bu ülkeye zerre kadar yararınız olmaz. Düşünceleriniz, yönünü yitirmiş ‘serseri mayın’ gibi oradan oraya sürüklenir. Türkiye’nin buraya nasıl geldiğini bulmak zorundasınız.
1995’de Tansu Çiller’in Dünya Ticaret Örgütüyle imzaladığı GATS (Hizmetlerin sektöre devredilmesi) taahhütnamesini hiç bir tarihçi yazmıyor. SPAN Amerikan eğitim danışmanlık şirketinin 4 adamı geldi YÖK Dünya Bankası dairesinde 10 yıl, işleri yoluna koyana kadar, MEB, YÖK ve eğitim fakülteleriyle, özellikle Gazi Eğitim Fak.de Ziya Selçuk’un da içinde olduğu ekiplerle çalıştılar, “Çoklu Zekacı” kadrolar yetiştirdiler. GArdner diyor ki zeka çokparçalıdır demeyene kadro vermediler, bunlar Müfredatı parçalama görevlisi oldular. Küreselleşmenin neoliberal eğitim modeline GEÇİŞ (SPAN) şirketi eliyle bütün taşeronlar maaşlı kadrolu yetiştirildi ve yerleştirildiler. 2004 yılına gelindiğinde Ziya Selçuk Talim Terbiye başkanıdır, Fetöcü Hüseyin Çelik MEB de bakandır.
Bana da hep soruluyor, MEB da 4 Amerikalı var mı?
ABD Eğitim şirketleriyle o kadar ortak çalışıyoruz ki yeniden elemana gerek kalmadı. Dışarıdan elektromanyetik tahtalara kadar tabetlere bilgisayarlara kadar gelecek, bunların aracılığından birileri kazanacak, yeni ders kitapları da bu piyasanın reklamı olan kitaplar basıp sözde bedava diye okullara gidecek, kazanan yeni bir yayıncılar sektörü var şimdi. Eğitim neoliberal ekonomiye para kazandıracak şekilde dizayn edildi. 2004 yılında kurulan EDAM Şirketinin kurucusu 2017 yılında Talim terbiye Başkanı yapıldı. Bir özel okul açan eski Talim Terbiye başkanı ve SPAN şirketiyle çalışmış olan, şirketin kitabını çevirip kendi adıyla basan, kişi MEB da şu anda görev başındadır. Ya da, İşte Robot paketleri, Tubitak ve FATİH projesi, ABD den getirdikleri malzemeleri okullara /velilere satışlar. Yani çark kuruldu işliyor, neoliberal ekonomiye eklenmiş bir eğitim, artık kamucu yanı kalmamış.
Fatih projesinin Türkiye direktörü bir Tübitak Eğitim Dairesi müdürüdür. Eğitim Teknolojileri Yenileme dairesi MEB ile Tubitak ortaklığının adıdır. Bunlar ne zaman kuruldu, hem de eskiden FRTEM diye bildiğimiz Film Radyo Televizyonla Eğitim merkezindeki tüm arşivleri çöpe atarak aynı binada kuruldu. Kullan at ekonomisidir Liberal ekonomi. Sonra bütün okul kütüphaneleri SEKA’ya gönderildi, “yeni neslin ders kitapları” için onlar kaynak oluşturmuyordu artık! Ziya Selçuk Talim Terbiyenin başındayken oldu bunlar.
Kimdi SPAN elemanları diye sorarsanız:
Teo Savelkouls, Marjan Vernooy, Paul Vermoulen, Johan Gademan. Şimdi yoklar, başka bir ülkenin eğitimini liberalize etmeye ekip halinde GATS’ı imzalamış olan ülkeleri dolaşıyorlar, küresel şirkettir SPAN. Mavi balina gibi diğer balinaları yutmaya dünyayı dolaşıyor, işi bu. Biz kendimizi onlara benzetmeye çalıştık, onların yetiştirdiklerini eğitimin kilit noktalarına koyduk, daha ne Amerikalı adı arıyorsunuz?
Bana tuhaf gelen bizim eğitim tarihi yazanlarımız neden bu şirketi bilmiyorlar? 4 SPAN görevlisinin adıyla basılmış, MEB daki muhataplarına (H.Çelik, S.Özdemir, Z.Selçuk) teşekkür ettikleri TEMEL EĞİTİME DESTEK 2004 Kitapçığı elimde çıktım ekranlara anlattım oysa. SPAN eğitimde liberalizasyon programına göre daha çok işleri var; Eğitim Fakülteleri kapanacak Öğretmen akademileri açılacak (ilki açıldı bile), ev öğreticiliği, internetten öğretmenlik, gibi. Köylere 4 yıllık anaokulu yapılacak, 2 sınıfta İngilizce dersi için dışarıdan dadı misyonerleriniz gelecek, onlar için köylere kilise açacaksınız, bazı üniteleri Kilisede yapacak öğretmenleri, Din dersini camide işlemek de gelecek. Tarihçilerden bunları beklemeyin, onlar yaşanmış bitmiş ve belgeleri basına açılmış olanları bilirler.
Cyrano De Bergerac, VeryansınTV yorumlarınıza rastladıkça, size ısrarla Tarihin Bilinmeyen Yüzü program serisini tavsiye etmek istiyorum. Sayın Cengiz Özakıncı’nın Kalemin Namusu kitabı da kesinlikle faydalı olur.
Fetö örneği bir oluşumun büyümesi çığ örneğine benzetilebilir. Olaylar hayatın olağan akışında ve geniş tarihsel bakışla bu şekilde gelişir.
Siz Sayın Metin Aydoğan’ın AKP’li olduğunu düşündüren dar bakış açısı ile bakarsak sizin de olaylara RTE ve AKP karşıtlığından başka gözle bakamadığınız söylenebilir. Hedef şaşırırız bu şekilde. Yıllarca aydınlarımızın İran’ın suikastleri ile katledildiğini sanmamız gibi hataya düşebiliriz.
İsmet paşa dirayetle savunsaydı Atatürk ilkelerini bu duruma gelmezdik kanaatineyim.
Açık söyleyeyim, bazen sizin AKP’li olduğunuzu düşünüyorum.
Antiemperyalist mesaj vereceğim diye, Türkiye’deki gerici hareketlerin başlangıcını ısrarla taa 1949’lara kadar taşıyıp, adeta bu gün AKP’nin bizi getirdiği şeriat düzeninin sorumluluğunu bütün geçmiş hükümetlere paylaştırarak suçlarına “hafifletici” sebepler sunuyorsunuz.
AKP’nin son onyedi yılda her foyası ortaya çıktığında, sorumluluğu ya eski ortaklarına veya geçmiş dönemlerin yönetimlerine atarak “bu hareketler bizden önce de vardı” yalanına alet oluyorsunuz.
Bütün yazdıklarınız doğru olabilir, ama elinizi vicdanınıza koyun;
– Son onyedi yılda artık devlet katında bile resmiyet kazanan gerici uygulamalarla, önceki cumhuriyet hükümetlerinden hangisinin dönemini kıyaslayabilirsiniz?
– Son onyedi yılda AKP Türkiye’yi “fiilen” bir şeriat ülkesine çevirmeseydi siz bunları yazacak mıydınız?
– Veya bu yazdığınız (yanlışlıklar/ihanetler ne derseniz deyin hepsi kabulüm) AKP’nin var olmadığı bir 2020 yılına bu günkü kadar dramatik sonuçlar taşıyacak mıydı?
buradan anladığımız, Türkiye egemenliğini-bağımsızlığını iade edip, sömürge olmayı tercih etti.