BİR
Prof. Naci Görür ve nice deprem uzmanı: ‘Ben uyardım’ diyor. Aynı uzmanlar İstanbul için ‘büyük deprem geliyor’ diyor. Uyarsanız ne? Yüzbinlerce ‘bina’ yanlış yapılmış. Hepsini yıkacak yeniden inşa edecek maddi gücün yok. Uyaran sadece ‘zihin’, eyleme geçecek bedeniniz yok.
Uğur Mumcu da ‘ben uyardım’ diyordu, buna rağmen uyarı olarak işaret ettiği adamlar siyasetin büyük partilerini inşa etmişler, şimdi, bu kadar partiyi ‘yıkıp’ yeniden inşa edecek güç kimde var!
Naci Görür’le Uğur Mumcu aslında ‘aynı çaresiz adamlar’, deprem fayıyla CIA-MİT hattında inşa edilen ‘siyasetin’ ana hatları da aynı akıbeti yaşıyor.
Büyük depremi sadece İstanbul beklemiyor, siyasetimiz de Enver Altaylı iddianamesiyle cumhuriyet tarihinin en büyük ‘depremini’ çaresiz eli kolu bağlı bekliyor.
Şu tuhaflığa bakın, Altaylı iddianamesini muhalefetten yazanlar CHP ilişkilerini gözardı ediyor, aynı iddianameyi iktidar tarafından yazanlar, AKP uzantılarını görmezden geliyor.
Her iki parti değil sadece bütün partilere uzanan ilişkileri sadece Veryansın TV yazabildi, düşünün, Altaylı’nın bir telefonu CHP’nin karakutusunda diğer ucu AKP’nin karakutusunda.
Dile kolay ortada elli uzun yılın bilinen MİT-CIA ilişkileri ilk defa gerçek kanıtlarla Altaylı iddianamesinde. Peşin söyleyeyim, Türkiye’nin bu iddianameyi deşecek dallayıp budayacak siyasi gücü yok. Pek yakında CIA ve Alman istihbaratı BND suikastlara operasyonlara başlarsa da şaşırmayın. İddianameyi yazanlar da savcılar da siyasiler de yazmaya kalkışan yazarlar da herkes bir şekilde susturulacak, bu yüzden hepimizin sağlığı için iddianamenin çok derince deşilmemesi ülke ve partiler olarak hepimizin faydasınadır(!).
Arkadaşlar an itibariyle Altaylı iddianamesinde olup bitenleri çarşaf çarşaf erkekçe yazabilecek güç kimsede yok, olayları şimdilik izlemekten başka şansımız da yok, ortalık kaynıyor fayın uzantıları parti başkanlarına Alman elçiliğine, vs. sıkıyorsa siz yazın. Üstelik ek klasörler daha açılmadı. Altaylı 15 Temmuz’dan önceki telefonlarını iptal ettirmiş ancak yine de irtibatlar bulundu. 15 Temmuz’dan sonraki görüşmeleri dahi ortada parti binası bırakmayacak derece sekizlik depremin karşılığı. Ve hepimiz yakın tarihin canlı tanıkları değil miyiz? Zaten bu partilerin bugünkü suskunluğu-sessizliği bize yeterince büyük patlama öncesi sinyalleri veriyor!
Hadi Meclis’e gidelim, Bahçelisi Akşener’i Tayyip’i Kılıçdaroğlu, bu büyük tarihi iddianamenin üstüne gitmek için ortak bir önerge versinler bakalım, verebilirler mi?
Yanisi iddianameyle ‘büyük siyasi deprem’ yaklaşıyor, baştan söyleyeyim filmin sonunda ‘değişen’ bir şey olmayacak ama ‘öğrenilecek’ çok şey olacak ve halkımız, elli uzun yıl siyaset adına andlaşmalı bir gösteri Hacivat-Karagöz seyrettiğine bir kez daha şahit olacak, sonunda ne olacak, sadece zihniyle çok maceralı bir film seyretmiş olacak, bu kadar, bir uzay-kurgu.
İKİ
Hatırlayın o geceyi, Emre Halıcı CHP’de seçim gecesi bilgisayarların başına geçmişti, ve o gece, bilgisayarlar patladı, iptal. Seçim kaybedildi. CHP binası önünde halk toplanmış Kılıçdaroğlu’ndan bir açıklama bekliyor. Kılıçdaroğlu çıktı ve iki cümle söyleyip indi. CHP önündeki kalabalık yuhaladı, isyan etti ve herkes ‘burada tuhaf bir şey oluyor’, Kılıçdaroğlu, niye sonuçları bu kadar acilen ve peşinen ‘kabullendi’ dedi. Ve sonraki yıllarda Abdullah Gül ve Ekmeleddin adaylıkları, anladınız siz onu, hatırlatma babından yazdım.
ÜÇ
1960’lı yıllarda bir istihbarat dergimiz çıkar, adı: Orta-Doğu, yüzlerce sayısını okudum, dergi önceleri Orta-Doğu’ya ‘Araplar kardeşimizdir’ Sadabat Paktı gibi dostça yaklaşıyordu, sonra, birden derginin sahibi değişti. Dünyanın en ünlü masonlarından İlnur Çevik’in babası İlhan Çevik dergiyi çıkartmaya başladı. Orta-Doğu dergisi artık İsrail’e dost oluvermişti. Ve Türkiye’nin milli politikalarında köklü değişiklikler oluverdi, bir gizli güç, alttan alta Orta-Doğu’daki İslami hareketleri desteklemeye milli hareketleri düşman görmeye başladı. Fuat Doğu kendi ağzından hatıratında, ‘MİT ve CIA ilişkileri nedir nasıldır sorusuna şu kadar cevap vereyim: Ankara Maltepe’de MİT ve CIA yıllarca aynı daire ayrı odalar içinde beraber çalıştık’ der. Bu hikayenin sonunda Orta-Doğu’da milli lider kalmadı, sarıklılar cübbeliler mezhepler her yerde devletlerin ve siyasetin başına getirildi. Maceracı meraklı ruhunuz varsa başka yönüyle ilerleyelim, bu hikayenin içinde ‘masonlar’ var, filmin sonunda Papa’nın vurulmasına kadar giden dehşet bir hikaye var, Uğur Mumcu’nun Papa CIA kitapları var.
DÖRT
Mason, Papa, MİT, CIA, vs. lafından haz etmiyorsanız, işin doktriner tarafından yürüyelim, mesela, Türkiye’nin yanlış inşasının en büyük müsebbibi sol Kemalistlerin 60 Anayasası için dünyanın en özgürlükçü anayasası söylemini gururla üstlenip iftiharla takdim etmesidir. Bir üçüncü dünya ülkesi siyasi doğası gereği korunaklı savunmacı olmalı değil mi, hayır, operasyonlara açık hale gelmesi için siyasi özgürlüklerin vidaları sonuna kadar açıldı, 70 ve 80 öncesi Türkiye iç savaş yaşadı sokaklar kan gölüne döndü, 80’de iş bitirildi, bu anayasa rafa kaldırıldı, milli güçler tasfiye edilip yerine FETÖ gibi yapılar getirildi. Siyasi özgürlüklere şüphesiz karşı değiliz, ancak darbenizi ve anayasanızı yapan güçler sizi ve demokrasiyi çok sevdiği için dernekler yasası ya da ifade özgürlüklerini genişletmediği çok açık bir gerçek, bu demokrasi hiç değildi buna argoda başkasının .kiyle gerdeğe girmek denir.
Aynı acı gerçeği 2010 yetmez ama evet anayasasında yaşadık, özgürlükçü bir anayasa aşkıyla liberaller ortalığı kırıp geçiriyordu, ‘şu 12 Eylül cunta anayasasından kurtulalım’ diyorlardı, sonuç, istenen, aynı, ifade özgürlüğü hukuk demokrasi sloganlarıyla Türk ordusu tasfiye edildi, kozmik odaya girildi, Türkiye sümüklü, köpek salyalı bir şeyhe teslim edildi. Daha acı olanı bugün bu felekatlerin acısını yaşayacak insan bedenimiz kalmadı sadece izleyen bakan okuyan heyecanlanan ‘zihinlerimiz’ kaldı elimizde.
BEŞ
Etnik ve mezhebi güçleri Cezayir’de Malezya’da Mısır’da Pakistan’da vs. kim önünü açıp iktidara getirmişse aynı güçler Türkiye’de de aynı milliyetçi ve İslamcı yapılar içinde örgütlenmelere girişti, Demirel kimleri korudu kimleri siyasete taşıdı, Milli Mücadele ve milliyetçi ve İslamcı derneklere kimleri kanalize etti, bilginizde, Tansu Çiller’in özel harekatçıları domuz bağcı Hizbullah’ı sonra ınıınnnn ınnn hangi milli partide? Ancak, 1980 sonrası alelacele kurulan Halkçı Parti vekillerini ta o yıllarda İsrail ziyaretine kimler götürmüşse sonra SHP’yi kuran sonra Dersimli Kemal’i (?) partinin başına getiren aynı güçler! 90’lı yıllarda Güneydoğu’da domuz bağıyla insanları boğup öldüren Hizbullah da aynı PKK da aynı güçlerin elinde ve sonunda domuz bağcısıyla PKK’lısının aynı siyasi ‘ittifak’ içinde yanyana getiren güçler de aynı, bakın bugünkü sessizlikleri ittifakları aynı.
Kardeşlerim, ne o taraftan ne bu taraftan olun, memleketin yanında olun, bu alelacele kaba taslak bilgileri sadece hafıza tazelemek için veriyorum.
Deprem uzmanı Naci Görür anlatıyor işte Elazığ’ı da İstanbul’u da aynı fay üstünde oturuyor, yani sağı da solu da etnikçisi de dincisi de aynı fay üstünde. Ve deprem vurduğunda Arap Laz Kürt o bu şu diye ayırt etmiyor. Kölelik ve köpeklikten kurtulmanın ilk adımı acı gerçeğimizi bilelim.
Bu fay hattı üzerine inşa edilmiş partilerin depremlere karşı yapabileceği hiç bir şey yok fikrini kabul etmekte de tabii ki çok zorlanacaksanız. Zaten bizim de acı gerçeği ne söyleyecek ne detaylandıracak ne de size cebren kabul ettirecek gücümüz, Uğur Mumcu vb. acılarından sonra un ufak olup sahada hiç görülmediği çok açık. Bugün ortada kalan tek şey eli ayağı bedeni olmayan bir ‘zihin’.
ALTI
Şu anda kurulu partilerin ve liderlerinin ve gazetelerin ve elçiliklerin vs. açık ve gizli baskıları yüzünden bu iddianameyi ortalığa dökme gücümüz yok, sadece güya temkinli bir dille ucundan-ucundan dokuna dokuna usulca ürkütmeden şimşekleri üzerimize çekmeden bir yayın yapmak, hepimizin sağlığı çoluk çocuğu için faydalıdır, şimdilik bu kadar.
Kardeşlerim, kimin lafıydı bu, balıklar su içinde insanlar hikayeler içinde yaşar.
Bu satırlarda insanlara harfleri sıralayıp yazmıyoruz, insanlara ülkeye ‘hayat’ verecek ruh verecek gözü pek bir cesareti aklı uyarıp uyandırıp silkelemeye çalışıyoruz.
Çocuk eğlencesi Amerikan dövüşünü hatırlayın, Hulk tabir edilen iri yarı adamlar ringe çıkar ve cüsseli gösterişli bedenleriyle dövüşürler. Biraz büyüyünce, ki, büyümenizi bekliyoruz, bu güreşlerin aslında andlaşmalı olduğunu, hatta ringde dövüşen iri yarı boğa gibi adamların arkadaş olduğunu öğreniyoruz. Aynı CIA ajanı iki ayrı partinin karakutusuyla binlerce görüşme yapmışsa, siyaset diye izlediğiniz, çocuk eğlencesi Amerikan güreşi.
Amerikan güreşi bir spor eğlencesi, Türk siyaseti de spor eğlencesi.
Balıklar su içinde üçüncü dünya ülkeleri (bu andlaşmalı güreşler gibi) hikayeler içinde yaşar.
Oysa AKP-CHP binalarında yüzlerce güvenlik kamerası var, bu güvenlik kameraları neyi önlemek için. Hatta internet siteleri ve gazetelerin de güvenlik kameraları var, ama, işte, demek ki ‘görünen’i çeken güvenlik kameraları yeterli değil. Bize ne lazım? Görünmeyenleri çekebilen yazarlar savcılar, peki onlar nerede, inek içti!
Sizin de yolunuz düşmüştür, birgün yeni işe başlayan doktor arkadaşımızı ziyarete meşhur Mazhar Osman’ın tımarhanesine gitmiştim, koridorda bir hasta gördüm, çok sevdim kendime çok benzettim, insanlar yanından gelip geçiyor ama o elinde hayali bir kılıç boşluğa sallıyor hayalinde birilerini kıtır kıtır kestiğini suratındaki sadist ifadeden anlıyorsun.
Elinde kılıç adam birileriyle savaşıyor. O gün bugün merakımdır, acaba o adam kiminle savaşıyor. Sen ben o, ellerimizde hayali bir kılıç sallıyoruz, acaba kiminle savaşıyoruz?
Düşüne düşüne elinde kılıç sallayan deli ağabeyi sonunda takdir ettim, çünkü, bu deli ağabeyimiz kiminle savaşıyorsa kendi insiyatifi kendi bilgisi kendi bedeniyle kendi savaşıyor. Yani onun eline kılıcı başkaları vermedi. Yani bu deli ağabeyin aklı şaşmış olabilir ama eylemi milli ve yerli ve kendi iradesi kendi kararı. Zihninizi teslim alan şeyler eline hayali olsun bir kılıç vermiş ve deli ağabeyimiz koridorda bir eylem içinde. Bugün bizim ise zihnimiz esir alınmış yaşıyor duyuyoruz ama elimize hayali de olsa bir kılıç alacak gücümüz irademiz milli benliğimiz yok, aynı koridorda bizler, aynı deli bizler, farkımız elimize hayali de olsa bir kılıç alamıyoruz.
Siyasetle ilgilenen bu satırları okuyan arkadaş, bütün derdimiz şu siyasi oyunu artık (içinden geldiği gibi:) o deli ağabey gibi doğaçlama bir sefercik olsun kendin oyna.
YEDİ
Arkadaşlar, bir hikaye yazarı olarak sizi uyarıyorum, beyin, hikayeye karşı savunmasızdır. Şimdi ‘geçen gün bir adam gördüm’ diye bir hikayeye başlayayım mutlaka odaklanır susar sonuna kadar dinlersiniz, beynin hikaye karşısında zaafı vardır.
Hatta adamın biri bir gün değil de tavşanların zıpladığı bir video koysam, onu da izlersiniz, neden, çünkü beyin ‘meşgul’ tutulmayı çok sever.
Bu MİT’li-CIA’lı hikayeler gündelik hayatınızdan kaçmanıza yardımcı olur, yani, çok uzun yıllardır bu böyle, okuyucu, CIA-MİT hikayeleriyle flört etmeyi pek sever, çünkü bu hikayeler zihninizi esir alıyor, bu hikayeler kokain işlevi görüyor uyuşturuyor. Dikkat edin elleriniz ayaklarınız bağlanıp sadece zihninizi esir alıyor, bu modern dünyanın prangası. İşte elinizdeki akıllı telefona dönüştünüz bile. Sadece meşgulsunuz elleriniz kollarınız bağlı amel-eylem hak getire, pranga zihninizde.
SEKİZ
Bu MİT’li CIA’lı hikeyeler okuyucuyu cezbeder. Dikkat edin, uzay-kurgu filmleri gerçek olmadığı halde heyecanlanır korkar ya da adamlar kurtuldu diye sevinirsiniz. Eğlence olduğunu bildiğiniz halde neden büyük korkular yaşarsınız. Her şey zihninizde başlar ve her şey zihninizde biter. Başkalarının hikayeleridir bunlar.
Bu hikayeler aklınızı meşgul tutmayı başarır. Aklınızı kullanmaya zaman fırsat vermez. Ve çocukken sonra genç yaşlarda şimdi ileri yaşlarda aynı hikayeleri durmaksızın okur seyredersiniz! Çünkü ‘kendi hikayeniz’ yok sabah kalkıp girecek tarlanız atölyeniz çekecek filminiz kendi şehitlerinin hikayesini yazacak yazarınız yok.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında bu ülkenin çok heyecanlı insanlarını gururlandıran kendi hikayesi vardı. II. Dünya Savaşı’ndan sonra ‘kendi hikayesini’ birileri elinden aldı. Aslında sizden alınan şey bedeniniz elleriniz ayaklarınız, yoksa, zihniniz yerinde. Bugünden farkı, hikayeyi okuyan heyecanlanan zihniniz hâlâ yerinde, ama ayaklarınız yok elleriniz devrede değil. Dini anlatımın kabir azabı bölümünde de modern bilimin de bilgisi beynin çok geç öldüğü söylenir. Yani, cesedi gömüldükten sonra dahi beyin faaliyettedir. Yani bu satırları okuyan anlayan zihniniz sizi yanıltmasın, MİT’li CIA’lı hikayeleri okurken insan ve memleket olarak çoktan gömüldüğümüzü artık bütün partilerimizin fişe takıldığını unutmayalım.
Arkadaşlar, zihninizde yaşadığınız şey simülasyon sadece ‘hayal’dir. Gerçek kahramanlar ekranda partilerde filmlerde her yerdedir, gerçek kahramanları okuyan tanıyan zihniniz ise soyut dünya dışı bir yerde.
Dikkat edin, MİT’li CIA’lı operasyonlar gerçek operasyonlardır, yazarlar öldürülmüş ülkeler mahvolmuştur ve hikayelerin gerçek kahramanları vardır, Uğur Mumcu kahramandır evet ama Mumcu’yu öldürenler de kendi dünyalarının gizli kahramanlarıdır. Her ikisi de canlıdır gerçektir.
Bu hikayeyi izleyen zihnimiz ise cansız ruhsuz soyut yani devre dışı hayat dışı dünya dışı.
Çünkü biz hikayeleri canımızı çok sıkan günlük sıkıcı hayattan kaçmak için ulan ne acayip ne güzel hikaye diye dalıp gitmek oyalanmak için seyreder ya da okuruz.
Yanisi, iki tür insan vardır, birinciler ‘izleyenler, sadece okuyanlar’ soyut zihin, dünya dışı, hayallerle kendilerini meşgul edenler, hikayeleri beyin uyuşturucusu gibi okuyanlar.
Bir de ikinci bir insan türü vardır, bunlar da hayata karşı dünyaya karşı savaşanlardır, öldürüle öldürüle sayıları azaltılan vekil yapılıp susturulanlar ittifakla devre dışı bırakılanlar o partiye bu partiye sokulup bu destek o reklam bu vekillik uğruna bildikleri halde konuşamayanlar.
Kardeşlerim meydan okuyan elinden geleni ardına koymayan sessiz kalmayan insanlar bulabilmek için çok daha ‘hatırlatma’ çok daha hafıza kazısı çok daha feryat içinde can havliyle yazıp çizmeliyiz ama unutmayın her iki partinin karakutusu beton içinde kaynamış bu betonu kıracak güç?
Şimdi ne mi anlattım, babalarımızın atalarımızın bir zamanlar hem elleri hem sapanları hem tornavidaları hem yürüdükleri ayakları ve hem de düşündükleri hafızasına kaydettikleri zihinleri vardı.
Şimdi, sadece gören duyan işiten zihinleri var, ama kazma tutan işleyen eller yürüyen adım atan ayaklar yok, çünkü CIA vs. güçler sizi ayrı ayrı siyasi partiler içinde aynı betona gömdü.
Ki, İkinci Dünya Savaşı sonrası başladı bu hikaye, sizleri köpekleştirmek köleleştirmek ülkenizin madenlerine el koymak iç savaşlar çıkartıp ülkenizi keyiflerince bölmek için… Partiler dernekler gazeteler okullarınız aydınlarınız yavaş yavaş susturuldu ele geçirildi.
Bu topraklarda siyaset yapan herkes bir şekilde ya makam ya şöhret ya maaş ya beleşten asalak yaşamak için biri İslamcı diğeri milliyetçi diğeri bugünlerde Atatürkçü diye diye bu hikayeye ‘dahil’ olup saflaştılar kanalize oldular. Önce hevesli idealist gençler olarak kendilerine öğretilen doktrinleri sokaklarda dergilerde partilerde haykırdılar. Sonunda birbirlerini yediler. Sonra, birbirlerini bir daha yediler, devam edecek.
Hem milli hem İslami yapılar bölüne bölüne un ufak oldular. Ve sonra birileri ‘ne oluyor yahu’ birimizi İslamcı birimizi cumhuriyetçi birimizi etnikçi yapıp bizleri birbirimize kırdırıyorlar, demeye başladı, ki, bu diyenlerin de akılları başlarına ‘bitkisel hayatta’ betona çıkamayacakları kadar gömüldükten sonra ancak gelebildi.
..şimdi bir millet yatağında fişe bağlanmış…. olanları görüyor anlıyor heyecanlanıyor korkuyor….. heyhat, bir zaman sonra, olaylara müdahale edecek elleri ayakları partisi derneği gücü kitlesi olmadığını görüyor…
…uyanmak istiyor ve uyanıyor da… ama uyanan sadece zihni… Heyhat, o MİT’li CIA’lı hikayeleri okuyup uzaktan heyecanlanırken birileri ellerini kollarını damarlarını çoktan kesivermiş…
Dikkat edin şu anda bu satırlar sadece bir zihinden başka zihinlere bir iletişim içinde, dikkat edin, sadece ‘zihinsel bir süreç’ bu, partisi gücü kudreti organları elleri bedeni, olmayan, bitkisel hayattaki bir yazardan bitkisel hayatta okuyucularına bir yazı.
Elli yıldır susa susa bu betona hep birlikte gömüldük, öldürülen sadece Uğur Mumcular değil, bize ve cumhuriyetimize hayat veren can veren hareket veren onur veren bedenlerimiz gazetelerimiz partilerimiz ayaklarımız.
Ne diyordu depremdeki kurtarma görevlisi beton enkaz altındaki yaralıya, tek şansımız var, konuşalım zihnimizi uyanık tutalım, sen de öbürleriyle konuş, aman uyumayın, şimdi, bu betonları kırıp seni kurtaracağız, aman uyuma…
Var mı siyasi enkaz betonlarını delecek yıkacak kurtarma ekiplerimiz buldozerlerimiz, o halde, MİT’li CIA’lı iddianameleri okur heyecanlanır eğlenir meşgul olur sonra sen kendi partinde ben bu partide ve ama CIA’nın aynı battaniyesi altında, bir güzel uyuruz.
Ümitsiz durum yoktur, umitsiz insan vardır. Ümit Kocasakal ya şimdi parti kursun ya da ömür boyu sussun.
MIMSINELIF mı nedır bırı cıkmıs tam benım tarıf ettıgım agızdan dolma cınsten barut doldurur gıbı agzıdan beyın doldurmuslar. dostum k ac bıraz kıtap oku kıtap arastır o zamanalr ordu nasılmıs nasıl duzelmıs nasıl kendıne gelmıs kımlerın sayesınde olmus bu fılan.
anlatsam anlamazsın yıne ama bır deneyelım. turk ordusu menderes denılen adamın zamanında rezıllıgın dansıkası ıdı. subaylar gecım derdınde ıdı lojmanları yoktu. gızlı gızlı taksı söforlugu yapıp ek gelır saglıyorlardı. Ordu da ; atıyorum 1258 general 878 albay varken yuzbası sayısı 267 tegmen 286 ıdı. ıdı. albaylar bır ust kıdemlı albayın daktılosu gorevı yapıyorlardı haberın varmı bunlardan. tasfıye askeı hıyerası ıcınde o zaman gore emeklııklerının ıkı mıslı para ve tazmınat verılerek cıkarıldılar. cunku personel bır pıramıt seklı sınıflandırılır. 10 genel mudur bes tane ıscı olmaz. anlayabıldın mı bılmem
Nihat abi senden bi isteğim olacak ben Elazığ’dan yazıyorum sıradaki MARŞ’ta depremden bahsetmeni ve Sevan Nişanyan’a bi iki söz etmeni istiyorum, depremden sonra şehrin ruhu çekildi caddeler boş her gün neşe içinde geçtiğimiz yerler hüzün kaplı artık.
Sabah sabah sınırlı bir gülme aldı beni
Herkesin dosyası ve kaseti var..!
2010 yılındaki Baykal kaseti İspanya el pais sitesinden yayınlandı, sunucu ise pensilvanya eyaletindeydi.!
Baykal dik durdu istifa etmedi..!
Bir hafta sonra aynı sitede “varan 2” diye yazılar dönmeye başladı..
Baykal daha fazla rezil olmamak için istifa etti.
Dersimli kemal.. önder sav sayesinde kurultayda genel başkan olarak seçildi.
RTE. Cezaevine girdiğinde muhtar bile olamaz derken, fikri sağlar ve Zülfü livaneli’ nin ve bir sürü milletvekilinin karşı çıkmasına rağmen,
Baykal “demokrasi bu değil, ben cezaevindeki bir adama karşı muhalefet yapmam” gibi gününü kurtaracağını düşündüğü saçma bir gerekçe ile AKP nin anayasa değişikliğine, CHP ye evet oyu verdirdi.
İlk zamanlar anlayamadım,
Baykal gerekçesine dayanak olarak iktidarda iki aydan fazla kalamazlar diyordu.!
Benim aklıma şantaj dışında başka birşey gelmiyordu..
Kadınların yoğun ilgisini çektiğini bunun evde tatsız yansımalarının olduğunu Ankara’da ve Antalya’da , aileye yakın olan herkes biliyordu.
O zamanlar etrafında en yakın özel kalem müdürü Nesrin hanımdı ve evliydi.!
O kadar Baykal’a güveniyordum ki, aklıma Türkiye Cumhuriyetini tarikatlar, tekkeler toprağı yapmak isteyenlere boynunu büktüğünü kabul etmek istemiyordum.
2010 yılında şantaj ortaya çıktı..!
Kaset 1999-2002 yıllarına aitti.
Türk ordusuna en büyük operasyon 1960 darbesinde yapılmıştır. yüzlerce subay, general emekli edilmiştir. bu ordunun içinin boşaltılması değil midir. herkes (ve özellikle medya) 60 darbesini adnan menderes ve idamlar üzerinden okuyor. halbuki o içi boşaltılan Türk ordusu istiklal savaşını kazanmış orduydu. Yani bizim övündüğümüz, istiklal savaşı gazisi kahraman ordumuz 60 yılında ekseriyet itibariyle lağvedilmiştir.
Dolar imparatorluğunun çöküşü yakındır.O çökünce kuklalarıda beraberinde gider.Hepsi deliğe süpürülür.Altın gümüş karşısında çökmeye mahkum dolar imparatorluğu.Doların yeşil boyalı haraç kağıdından başka bir şey olmadığını her geçen gün anlayacak insanlar.Bizim vatandaşımız hala uyanmadı.Çinliler ruslar heybeyi dolduruyor bir gün ce e diyecekler
müthiş güzel bir tespit daha önce bir yazınızdada bizim okurmaya meraklı olanlarımız merakını gidermek için sadece okur harekete geçmez diye yazmıştınız özetle yanlış hatırlamıyorsam sizin yazılarınızı elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum çok nokta atışı tespitleriniz var sizin gibi gazeteciler aydınlar ulusal kanallarda çıktığı gün bu ülke zaten çok şeyi aşmış olur çalışmalarınızda başarılar dilerim ilerki günlerde bir yazınızdada ayrıntılı olarak çözüm için ne gibi tespitleriniz olur onu okumak isterim sevgiler saygılar
dıkkat edıyorum bazı sol goruslu arkadaslar makalelerde bır fırsat arayıp sozu ınonuye getırıp kuyruk acılarını dındırmeye calısıyorlar.. ama kendılerıne hak verıyorum sabahtan aksama akdar sozum solcu gecınen agabeylerını dınleyıp kısır dongu ıcınde bır takım malum kıtapalrı devmlı okuyp olayalra gelısmeler(o zamankı) kaale almayıp kalıselesmıs solcu ıfadelerı ile cok bılırlık taslıyorlar.
aynı sey kendını mıllıyetcı sanaanlar ıcınde geccerlı.
o ınonu olmasaydı bugun Tc nın yerınde yeller eseccegını , turkum dıye ovunemıyeegını ,o ınonu olmasaydı. sımdı kımbılrı hangı dıktatorlerın ayagı altında ezıleceklerını bılmezler . o ınonu olmasaydı demokrası kelımesının anlamından bıle haberelrı olmayacaktı. Ataturk ıle beraber o ınonu olmasaydı herseyın eskı tas eskı hamam olacagının kımse farkında degıllerr. olamazlarda cunku hıc bırı savas gormedı
hıcbırı yokluk cekmedı sekere tuza muhtac kalmadı. hıc bırı guney amerıkada gıbı gıbı neredeyse her yıl darbelere maruz kalmadı.
Tabı bunu genc nesılere anlatmak zor kımının elınde tespıh kımının elınde cep telefonu.veryansın cal gıtsın oyna neselen.
Cyrano De Bergerac, malesef nezdinde kelimesini hem yanlış yazmış hem de anlamını bilmeden yanlış kullanmışım. 80 ihtilalinin emperyalist bir operasyonun parçası olarak görmemenize karşılık Cengiz Özakıncı’yı tavsiye ettim. Yani 12 Eylül’ün emperyalist bir operasyonun bir parçası olduğunu anlatır. Başka bir ima veya sizle ilgili itham yok. Tarihin Bilinmeyen Yüzü her Türk Vatandaşı’nın faydalanacağına inandığım bir program.
Sayın Genç, şu paragrafınız acı gerçeği vurguluyor; “Türkiye’nin bu iddianameyi deşecek dallayıp budayacak siyasi gücü yok. Pek yakında CIA ve Alman istihbaratı BND suikastlara operasyonlara başlarsa da şaşırmayın. İddianameyi yazanlar da savcılar da siyasiler de yazmaya kalkışan yazarlar da herkes bir şekilde susturulacak, bu yüzden hepimizin sağlığı için iddianamenin çok derince deşilmemesi ülke ve partiler olarak hepimizin faydasınadır(!).” Sonucu da zımbalamışsınız; “Var mı siyasi enkaz betonlarını delecek yıkacak kurtarma ekiplerimiz buldozerlerimiz, o halde, MİT’li CIA’lı iddianameleri okur heyecanlanır eğlenir meşgul olur sonra sen kendi partinde ben bu partide ve ama CIA’nın aynı battaniyesi altında, bir güzel uyuruz.” Bir kendi kendimizi “züğürt tesellisi” ile rahatlatacağımız (!) bir gerçek de var; dünyanın pek çok ülkesi de benzer durumda.
Sayın Hurşit Kahraman,
İnanın ben en çok, 12 Eylül dönemini ve öncesini yaşayan insanların bile; Kendi yaşadıkları, içinde bulundukları, gözleriyle gördükleri bu dönemi, pek çoğu -bu dönemi hiç yaşamamış veya çocuk yaşta yaşamış- bir takım “neoliberal özentili” insanların kitaplarından ve değerlendirmelerinden “öğrenmelerine(?)” üzülüyorum.
Hiç biri de kalkıp; “Hayır kardeşim ben o dönemi yaşadım, o işler senin anlattığın gibi değildi” demiyor…
“Cyrano De Bergerac nezninde..” derken neyi kastediyorsun Genco?
Açık konuş…
Eğer benim yazdıklarımın herhangi bir cümlesine, kelimesine itirazın varsa, açık açık sebepleriyle birlikte yaz. Okuyanlar da benim yazdıklarımla, seninkileri kıyaslayarak bir fikir sahibi olsunlar.
Çok uzun yazmışsınız. Anlattığınız şeylerin tümü ise aslında şu “En büyük düşman, düşmanların düşmanı, ne falan ne de filan milletler. Bilakis bu, adeta her tarafı kaplamış ve saltanat halinde bütün dünyaya hakim olan Kapitalizm afeti ve onun çocuğu olan Emperyalizmdir.” (M. Kemal Atatürk) Her şeyi de batıdan biliyorsunuz diyen aklı evvellerin anlaması lazım tabi önce bu sözü, ve bu sözü söyleten dünyayı.
Sol Kemalist, Sağ Kemalist ? Bu ne ya. Bir insan Kemalist ise solcu da değildir, sağcı da. Bir insan solcu yada sağcı ise Kemalist değildir. Maalesef “aydınımızın” kendi değerlerini görmeyen kafası hiç değişmiyor, ne kadar millilikten vurgu yaparsa yapsın. Kemalizm hem bir dünya görüşüdür hemde bir ideolojidir. Kemalizm herhangi bir konuda yetersiz de değil. Başka dünya görüşleri ve ideolojiler tarafından desteklenmeye ihtiyacı da yok. Sol Kemalist veya Sağ Kemalist diyen birisi Mustafa Kemal’i de anlamamıştır. “Yurtta Sulh ve Cihanda Sulh” sözüne yaptığınız zavallı yorumdan sonra, ben siz de de gördüm bunu.
Atatürk kapitalizm’i de reddediyor, Atatürk Sosyalizm’i de reddediyor, Atatürk Komunizm’i de reddediyor, Atatürk bağnaz muhafazakarlığı da reddediyor, Atatürk başkalarına tapınmacılığı da (Batıcılık) reddediyor. Her gün Atatürk’ten bir hususta bahsediyorsunuz. Ama daha onu anlamaya çaba harcamıyorsunuz.
Atatürk’ün insanlığa bakışı ulusal. İslam’da ümmet, Marksizm’de sınıfsal olduğu gibi. İnsanlığa ulusal bakmayan, milliyetçi olmayan kimse Kemalist falan olamaz. Bu çökerse Kemalizm çöker. Kemalizm bu bakışın üstüne oturuyor. Bu bu kadar basit. Sol Kemalist’miş. Sınıfsal bakmayan kimse de solcu değildir. Biz de nasıl var. Bizdekilerin uluslarası tanımı Lenin’e göre “Sosyal Şovenist”
Atatürk kapitalizm’i reddediyor. Atatürk insanın sömürülmesini reddediyor. Çözümü merkezi plancılık, karma ekonomi, tam bağımsızlık, sosyal adalet, sosyal devlet…. Marksizm’in çözümünden (teşebbüs ve mülkiyet özgürlüğünü kaldırmak) % 100 farklı. Ne sağ Kemalist’i. Bırakın sömürüyü meşrulaştıran bir liberalin, kendisine sol diyen kapitalizmin iyi polisi herhangi bir sosyal demokratın dahi Kemalist olma olasılığı yok.
O zaman Türkiye’de Kemalist yok. Yok tabi. Sorun ne sanıyorsunuz ki. Deli Gaffar Aydınlık’da devrim otomobiline zamanında karşı gelen sözüm ona Kemalistleri yazdı. İsimlerden utanırsınız. Anlayın artık İsmet İnönü veya Ecevit kafasının Kemalizm falan olmadığını.
Katildigim bi yazi. Bende Enver Altayli hadisesinden sonra tum partilerde gorulen bariz rahatsizlik ve suskunlugun ardindan, boylesine buyuk depremin ardindan dahi buna karsi Turkiye’de bu sisteme karsi hic birsey yapilamayacagina kanaat getirdim. Dediginiz gibi, sistem 60 senedir boyle isliyor. Yani boyle gelmis boyle gidiyor. Bu sadece Turkiye’de degil dunyanin bircok yerinde ve ozellikle batida da aynisi (sozum ona bati demokrasilerinde). ABDde, Ingiltere’de, Fransa’da hep iki ana parti vardir ve ikiside satihta farkli soylemlerle ayni receteyi sunar. Sistem budur, yani bu goz boyamadir aslinda. Uyusmus halk kitleleri farkli goruslere oy verdigini sanar.
Turkiye Nato’ya girdikten sonra, ust akil (derin Nato, Chatham House, ABD derin devleti yada ne derseniz deyin), bizim gibi bir ucuncu dunya ulkesine, bizim boyumuza uygun, terziden cikmis bir deli gomlegi gecirdi. Ulkenin dini islam oldugu icin, yesil kusak giydirildi. Baktilar tarihten gelen milli bir damarda var, Amerikaya sadik ama sozum ona milliyetci partiler giydirildi. 80lerden sonra Sovyetlerin yikilmasi ile neo-liberalism akimi basladi. Ust akil bircok solcuyu bu sefer oyle yada boyle libos yapti, yani libosluk giydirildi. Su anda Turkiye’de nabiz yoklamasi yapan ust akil, bakti ki millet yine bir arayista ve Ataturkculuk yine prim yapiyor, hop hemen ikinci cakma Ataturkler devreye sokuldu. Bati’dan icazet alan sozum ona bir gardrop Ataturkculugu giydirilmeye calisiliyor. Basarili olacaklarida goruluyor. Rand Corporation raporunu okuyun, muleccim olmaya gerek yok. A.Gul, Babacan, Aksener, CHP, PKK/HDP ve Feto koalisyon yapacaklar, muhtemelen basinada fotojenik ama uzaktan kumandali biri (Imamoglu gibi) biri Baskan olacak. Ondan sonra yemede yaninda yat. Halk birkac on sene daha yatisacak. Kutsal demokrasi ve insan haklari adina acilim yapilacak ve federasyon sistemi benimsetilecek, Dogu Akdeniz’de baris ve dostluk adi altinda, tum milli cikarlarimiz peskes cekilecek. Ha tabiki Rusya, Iran ve Cin ile “Insan haklarini ihlal” insani (!) sebepleri ile iliskiler koparilacak. Hemen Cin’deki Uygurlarla ve Rusya’daki Cecenlerle, Kirim Tatarlarina Turk milliyetciligi uzerinden bu Turki kardeslerimize yardimlar ve destek kampanyalari devlet nezdinde baslayacak. Uluslararasi platformda Turkiye sesi en fazla cikan ulke olacak. Bunlari ben iddia etmiyorum. Ozellikle muhalefetin soylemlerine bakarsaniz ve hatta manifestolarini okursaniz bunlari acikca gorursunuz.
Boyle danisikli ve dizayni (kurgusu) malum ust aklin oldugu ve 60 kusur senedir boyle devam eden bir siyaset ortaminda Enver Altayli gibisinden on misli daha fazla rezalet ortaya ciksa, yinede hic bir sey degismez. Kilcal damarlarina kadar bu sistemden beslenen Turkiye gibi ulkelerde pek birsey yapilamayacagi goruluyor, cunku size giydirilmis bir deli gomleginin icinde fazla kipirdayamazsiniz.
Tek bir umut olabilir, o da mevcut dunya sisteminin bir sekilde radikal bicimde degismesi ve bu cografyayi yuzyillardir somuren (evet Osmanli devrinden beri) sistemin bir sekilde guc kaybetmesi. Parasini dolar olarak kullandigimiz, bankasindan kredi aldigimiz, silahini, kursununu, motorunu kullandigimiz, pazarina, ticaretine dahil oldugumuz, egitimini, devsirmesini kaniksadigimiz, fikirlerini, flimlerini, mesajlarini. Davranis tarzini benimseyip bagrimiza bastigimiz bir sistemden kurtulus, ancak onun oyle yada boyle bir sekilde zayiflamasi yada yikilmasi ile mumkun olacaktir.
Belki Cin’in onayak oldugu bir cok kutuplu dunya da, bir ihtimal (eger aklimizi kullanabilirsek) bizim gibi ucuncu dunya ulkeleri icinde yari somurge olmaktan (bir nebzede olsa) kurtulabilme imkani dogabilir. Ayaklarimiza pranga edilmis bu kolelikten Turkiye’nin kendi oz iradesi ve bunyesi ile cikmasi imkansiz derecede zor goruluyor. O halde, dunyada ki somurgeci emperyalist oligarsik sistemin bir sekilde yerini daha insani ve hakkaniyetli bir duzene devretmesini beklemekten ve duaci olmaktan baska bir caremiz yok gozukuyor.
Cyrano De Bergerac nezninde emperyalist operasyonları anlamak isteyen herkese Cengiz Özakıncı’nın Tarihin Bilinmeyen Yüzü program serisini tavsiye ederim. Yutub’da mevcut. Zamandan kazanmak için 1,5 katı hızda seyredilebilir.
1961 anayasasının ozu 12 temmuz beyannemesı sahıbı olan chp den alınmıstır. anayasa amerıka tarafından hazırlanmamıstır. bu yaklasım bazı aklı evvelllerın lıbosların eskı demokratların ve hazımsız solcuların karalama kampanyasının urunudur. efendım amerıka menders rusyayı zıyaret ettı dıye kızmıs ıhtılal olmus sonra bu anaysayı cıkarıp denemıs. ozgurluk vermıs mılet azmıs gencler bırıbırıne gırmıs vs vs olmus. kavgalrı cıkarmıs sonrada 12 eylulu yaptırıp su olmus bu olmus. .cocuklara masal
bu anayasayı babayasa yapacagım dıye meydeanlrda bagıran demırel dı. bu anayasa sıze bol geldı daraltacagım dıyen de evrendı. ozgurluklerın dengesız olması, TC ekonomısı alt ust ettı. bu anayasa ıle ulke ıdare edılmez deyıp ve bunun ıcınde elınden gelenı ardına koymayan tusıad tı.
evet kım ne derse desın 1961 anayasası avrupada da ornek gosterılen anayasa ıdı. amerıka bu anayasa ortaya cıkmadan bır ay evvel dp hukumetı ile yaptıgı
gızlı anlasmayı kımse acıp okumuyor agızdan dolma konusmak sagdan soldan ısıttıgı tekrarlamak kolayımıza gelıyor.
1961 anayasası hıc kımsenın elımıze tutusturdugu anayasa degıldır. kendı ıc dınamıklerının yarattıgı anayasadır r. bır daha da gelmeyecektır.
bu arada sunu belırteelım solculuk artık nostaljık bır ıdeolojı olmustur. zaten kotu polıs rolunu oynayan cok uluslu sırketlerın ve yahudı sermayadarlarının sanal bır ıdeolojı ıdı. bızım solcularımız ıse slogan ve kıtap solcuları olarak bılınen bır dınamıgı olmayan sadece maşa rolunu oynamıs lardı. bu benım fıkrım kımse ile bır husumetım yok. yasımı basımı zaten almısım ama bazı seylerın saptırılması ınsanın agrına gıdıyor.
https://www.veryansintv.com/ilker-basbugun-27-mayis-degerlendirmesinin-eksik-kalan-yanlari/
“Türkiye’nin yanlış inşasının en büyük müsebbibi sol Kemalistlerin 60 Anayasası için dünyanın en özgürlükçü anayasası söylemini gururla üstlenip iftiharla takdim etmesidir.” cümlesiyle başlayan dördüncü paragraf, bence çok özgün ve benim şimdiye dek başka bir mecrada karşılaşmadığım bir fikri barındırıyor.
Biz solcular, sonuçlardan yola çıkarak sebeplere ulaşmayı(?) çok severiz. Fakat bu benim kişisel olarak tercih ettiğim bir yöntem değildir, çünkü tarihin şekillenmesinde insan davranışlarının “tahmin edilemezliğinin” çok belirleyici olduğuna inanırım.
Belki bir devirde bir üst aklın, bir toplumu manipüle etmeye yönelik olarak kurguladığı bazı senaryolar başarılı olmuş olabilir, ancak başımıza gelen her şeyi yukarıda birilerinin kurguladığı senaryolara bağlamak da; İnsanın zekâsının, mantığının ve basiretinin daima, aptallığına, duygusallığına ve basiretsizliğine üstün geleceği veya tam tersi olacağı savıyla mümkün olabilir ki, bence ne bir insan ne de bir toplum böylesine tahmin edilebilir davranışlar göstermez.
Ayrıca bu yaklaşım çok sakattır ve bence bunun en tehlikeli pratik sonucu; İnsanı ve toplumu yaptıkları ya da yapmadıklarından sorumsuz kılmasıdır. Ve bunun bizi ulaştıracağı tek yer; “Kandırıldım milletim beni affetsin” diyenlere, “eh sen de haklısın” demektir.
Bir toplumu bırakın, bireysel olarak bile, eğer padişahın tebası değilsen, “vatandaş” olarak demokrasinin nimetlerinden yararlanıyorsan, aynı zamanda “vatandaş” olmanın getirdiği yükümlülüklerden ve bunları yerine getirip getirmediğinden de sorumlusun.
Hepimiz yeryüzünde yaşıyoruz ve burası pek de öyle sanıldığı kadar dost canlısı bir yer değil. “Amerika bize operasyon yaptı, özgürlüğümüz fazla geldi, sonra sokakta birbirimizi kestik, ondan sonra da darbe oldu” diyemezsin. Yapar tabii, yapacaktır. O yapmasa başkası yapar.
Eğer padişahın kuluysan bu oyunu padişahın, yok eğer vatandaşsan sen göreceksin ve bu oyuna gelmeyeceksin.
Bu saptamayı yaptıktan sonra, ne özgürlükçü 61 anayasasını, ne de onun getirdiği özgürlükçü ortamı rafa kaldıran 80 ihtilalini emperyalist bir operasyonun parçası olarak görmemekle birlikte, maalesef bu ikisinin ortasındaki soğuk savaş döneminde, sağcısıyla solcusuyla Türk gençliğinin (Özellikle Türk Milleti demiyorum, çünkü Türk Milleti bu kavganın içinde olmadı), tüm dış etkilere açık, akıl almaz bir cinnet dönemi yaşadığını düşünüyorum.
Sonuç olarak, 61 anayasası, iç savaş ortamı ve 80 ihtilalinin üçünün birden bir operasyonun parçası olduğuna inanmamakla birlikte sebep/sonuç ilişkisi içerisinde birbirlerini besledikleri konusunda sayın Nihat Genç’in bu paragrafta anlattıklarının tamamına katılıyorum.
“Bilinci açık ama vücudu felç ülkem…”
Bundan daha isabetli bir teşhis olamaz. Ama felç vücut zamanla, yavaş yavaş, bılınci de yok ediyor…
Saygılarımla…
paragraf dort, cok uzulerek soyluyorum sacmalamaya basaldınız. guvendıgımız daglara kar yagmaya basaldı.
sol kemalıst ne demk sag kemalıst nasıl oluyor bır acıklama beklıyoruz bu bır. neymıs 60 anayasa sı ozgurlukler ısonuna akdar acmısta yobazlar fetoculer gelmıs mıs oha yahu. burada bazı seylerı yazmaya kalksak yorum sn nıhat gencın yazılarına doner yorum dıye kıtap yazmıs oluruz.
bızım solcularımız uzanamadıgı cıgere mırnav derler. sızı nasıl tatmın edecegımızı sasırdık sayın nıhat genc.
yorumumun veryansın yazarlarının eleştırısel dokunulmazlıkları olmasına ragmen yazdım sn arkadasalr yayınlanmaya bılır.
Teşekkürler…
“(…) bir telefonu CHP’nin karakutusunda diğer ucu AKP’nin karakutusunda”: bir yol vardır görülmez/ Gönülden gönüle giden yar oy yar oy yar oy yar oy yar oy/ Yol gizli gizli, yol gizli gizli.