Nihat Genç
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Manşet
  4. Cumhuriyet nasıl yenildi!

Cumhuriyet nasıl yenildi!

featured

Nihat Genç yazdı…

Ucundan kıyısından, Yakup Kadri’nin II. İnönü savaşından sonra ‘tarihi ortadan ikiye ayıran’ dediği mucizelerle dolu İstiklal Savaşı’nı konuşacağız!

Yüz yıl sonra İstiklal harbinin kahraman komutanlarına katli vaciptir, kanları helaldir, fetvaları veren İslamcı ideoloji tarafından yağmalanan Cumhuriyet!

Yüzüncü yılına girerken genç nesle yenilginin kökleri ve nedenlerini kısmen anlatmaya çalışacağız!

Öz evlatları tarafından sinsice arkadan bıçaklanan ölümcül yaralar alan haine ite köpeğe yobaza kurban edilen Cumhuriyet’imizi konuşacağız!

İşgal, yokluk ve imkansızlık ve fabrikasızlık ve cephanesizlik ve Sarıkamış’tan Süveyş’e Çanakkale’ye ve Hicaz çöllerine kadar dağıtılmış ve yorgunluktan bitkin düşmüş ordusuyla!

Tarihte eşine rastlanmayan bir milli Kurtuluş Savaşı’yla ayağa kalkıp direnen Cumhuriyet’imizi konuşacağız!

Bağımsız Cumhuriyetimiz nasıl oldu da İstiklal Savaşı’nda İngiliz ve Yunana karşı hiç savaşmamış ve Sevr’i imzalamış ve İngilizi ve Yunanı desteklemiş bir ideoloji tarafından ele geçirildi?

Atatürk Samsun’a çıktığında sanki ortada bir padişah iradesi kalmış gibi, sanki Mondros imzalanmamış, ortada bir Osmanlı toprağı ve ordusu varmış gibi, cahil sürüleri yüz yıldır Cumhuriyet’e saldırıyorlar!

Ar haya ve gerçeklik duygusu olmadan düşmanla işbirliği yapan hainleri üstelik devlet imkanlarıyla  ‘evliya’ diye anıyorlar!

Mustafa Kemal askerlik üniformasını çıkardı ve defalarca telgraflarla geri çağrıldı!

Yetmedi idam fermanı verildi. Ve defalarca suikast planları!

Ve Heyeti Temsiliye ve sonra meclis başkanlığından indirilmek için defalarca gizli tertipler!

Ve meclis kurulduktan sonra dahi muhalif hacı hoca saraycı takımı, ‘vekil olabilmek için Anadolu’da doğulması şartı’ getirip Selanik doğumlu Mustafa Kemal’in kendi kurduğu meclisteki ‘vekilliğini’ dahi kaldırtmak istediler!

Anadolu’da tek bir asansör yok tek bir kaloriferli ev yok ve elektrik hiç yok iken aynı günlerde Saray’ın paşaları Pera Palas’ın lüks salonlarında İngiliz subaylarıyla dans eden kahpe yosmaları seyrediyordu. Ellerinde tesbih başlarında fes salonlarda İngiliz subaylarına sırnaşıp koca koca paşalar işgal günlerinde sırnaşıklara ‘şıllıklara’ dönmüştü!

Türk Milleti’nin en şanlı direnişi Sakarya savaşından sonra bile ‘sen düşmandan korkuyorsun, neyi bekliyorsun, savaşmıyorsun’ diye Kocatepe öncesi Başkomutanlığı Mustafa Kemal’in elinden almak istiyorlardı!

Amasya, Erzurum, Sivas yollarında Heyeti Temsiliye kurulup Müdafayı Hukuk ve Kuvayı Milliye güçleri ve sonra nizamı ordu, toplantı ve telgraflarla inşa edilirken, sarayın gazeteleri Alemdar ve Peyami Sabah, Mustafa Kemal’e deli, eşkıya, maceracı ve İttihatçılar gibi ülkeyi yeni bir felakete sürüklemek gibi galiz iftiralarla suçlanıyordu!

Mustafa Kemal İttihatçı günlerde dahi ordunun siyasete alet edilmemesini savunuyordu ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulduğunda da ‘dinin siyasete alet edilmemesi’ gerektiğini en yakın arkadaşlarına canı yanmış sırtından hançerlenmiş gibi meydan okuyarak Nutuk’ta gün gün olay olay tane tane söylüyordu! Nutuk’u okumak kaç kişiye nasip oldu?

İttihatçı liderler kaçınca İttihatçılar Müdafayı Hukuk’ta toplandı! Ve işte Karakol Cemiyeti ve Yeşil Ordu belgeleri!

Mustafa Kemal ‘İttihatçılar’a ‘ordu siyasete karışmamalı’ deyip hep mesafeli kaldı.

Ve ama İttihatçı arkadaşlarını önce Heyeti Temsiliye sonra Müdafayı Hukuk sonra Kuvayı Milliye saflarında milli bir direnişte bütün ikili ihtilaflar ve husumetlere ve kafa karışıklıklara rağmen milletin meclisinde aynı cephede bir araya getirip örgütlemeyi başardı!

Şüphesiz başta komutanlarımızın, askerimizin ve halkımızın Kurtuluş Savaşı’nda efsanevi mucizevi zaferlerine bütün tarih ve tarihçiler şaşkınlıktan ağzı açıp kalıp hayran kalmıştır!

Savaşın her bir cephesini anlatmaya kitaplar yetmez!

Ege’de kar kış kıyamet ve yollar çamur içinde, Ocak ayında, henüz direnecek bir ordumuz Yunanla karşı karşıya gelmiş değil! Egeli köylü kadınların her gün el değiştiren tepelere kağnılarla taşıdıkları topları çekmesi!

Tepe el değiştirince aynı çamur bataklık içinde gerideki tepeye çekmesi ve sonra tepe yeniden ele geçirilince tekrar topları bir daha ele geçirilen tepeye çekmesi, yüzlerce film çekilse anlatılmayacak binlerce kahramanlık hikayesi!

Kabul edelim ki İstiklal Savaşı isyan, iç savaş, karışıklık, hoşnutsuzluk, bitkinlik ve yorgunluk ve yokluk ve hepsinin katlanmasıyla verilen destansı bir milli mücadelenin adıdır!

Ve kabul edelim ki en değme komutanlarımızın ve aydınlarımızın kişilik ve karakterleri ve ruh dengeleri git-gelli çok gergin ve çok sık değişmiştir!

Ve İstiklal Savaşı, geleneklerin zihinlerin fikirlerin alışkanlıkların ve din ve ahlakın ve şahlanan milli duyguların ve fedakarlığın ve ihanetin ve en sert eylem ve duyguların infilak ettiği ve sadece Yunana ve İngilize ve Ermeni ve Pontus çetelerine değil, kardeşin kardeşe düştüğü mahşeri bir kıyamet sahnesidir!

Ve İstiklal Savaşı bodoslama maceracıların değil sabrın aklın dayanıklılığın ve askerlik ve lojistiğin ne olduğunu bilen ayağını imkanlarına yorganına göre uzatan bilimin savaşıydı!

Aradan geçen bir yüzyıl husumetler yaralar sağılmamış aksine aynı işgalci güçler tarafından desteklenip kışkırtmış ve kaşınmış deşilmiş, ve bir yüz yıl İstiklal Savaşı ve Cumhuriyet’in kurucu kahramanları hainlere ruhunu ve birliğini bozmak için hedefi olmuştur, ve hala anlamadığımız ve anlatamadığımız Kurtuluş Savaşı hala bitmemiştir!

Ezilen sömürülen işgal edilip zenginlikleri talan edilen mazlum milletlerin tarihini kökünden değiştiren İstiklal Savaşımızın tarihlere sığmayan büyüklüğü karşısında bugün dahi milli heyecanlarımızdan ve romantizminden kurtulmak hala mümkün değildir!

Düşünün padişah kutsal cihat ilan ediyor şu tezata bakar mısınız İngiliz cephelerinde ölen Müslüman Hindli askerlerin sayısı doksan bin ve İngiliz parasıyla Osmanlı’ya isyan eden bedevilerin hepsi Müslüman!

Ve aynı padişah ve sadrazamı, şeyhülislami, Dürrizadesi Mustafa Sabrisi Damat Ferid’i Kuvayı Milliye’ye katli vaciptir diye üstüne Anzavur güçlerini gönderip direnişe geçen Müslüman halkımıza iç savaş başlatıyor, Kuvayı Milliyecilere dinsizdir kafirdir diyor!

Müslüman halkımız savaşırken kendileri neredeymiş?

İngiliz ve Yunan askerlerini karnaval eğlenceleriyle karşılayan Rum ve Ermenilerin halkımızı aşağılayıp tecavüz edip halkımıza silah çekerken hiç utanç duymadan İngiliz seferatlerinde güya ‘barış’ dileniyorlardı! Ve İngilizlerin eli eteğini öpüp ‘şüpheniz olmasın efendim kafir Kuvvacıları şöyle tepeleyeceğiz şöyle yok edeceğiz’ sözleri veriyorlardı!

Ve kadife koltuk altın varak saraylarının son ana kadar keyiflerini çıkartıyorlardı!

Şimdi Cumhuriyet’i yağmalayanlar arkalarına Osmanlı tuğrası asıp kasıla kasıla akıllarınca Cumhuriyet’e meydan okuyorlar, nerede o Osmanlı tuğrası bilen gören var mı?

Müslüman halkımız yokluk içinde savaşırken İtalya’ya kaçan Vahdettin ve alkolik damadı, çakıyla Osmanlı tuğrasının elmaslarını söküp çıkartıp viski ve pavyon parası yapıyordu kendine!

Bu büyük dünya yangınında İstiklal Savaşı’nın muhteşem komutanı Mustafa Kemal’in dünyanın bir ucundan gelen düşmanlardan ve en yakınındaki komutan arkadaşlarına kadar ihtilafa düşmediği argo tabirle papaz olmadığı kişi, kurum, alışkanlık, siyaset, zihniyet, gelenek, aşiret, tarikat, parti vs. kalmamıştır!

Neden, içimde ‘milli bir sır’ gibi sakladığım dediği Cumhuriyet ilanı ve devrimlerini çok önceden zihninde hazırlayıp en yakınlarına dahi açmadığı için! Nereden çıktı bu Cumhuriyet, biz padişahımız için savaştık, diyerek!

Sadece cepheler değil kafalar karışmıştır ve direndikçe küllerinden doğan ve savaştıkça tarihe sığmayacak kadar büyüyen bir milletin yeniden doğuşunu iç ve dış düşmanlar hala hazmedebilmiş değildir!

İmparatorluğu parçalamaya karar vermişler ve Osmanlı askerinin topyekün teslim olduğu ve silahlarının toplanmaya başladığı Mondros’u ilan etmişler!

Ve işgal İstanbul’dan Urfa Maraş Adana’dan ve İzmir’den başlamış, ve, İstanbul’a İngiliz Fransız İtalyan yüzlerce düşman gemisi ve askeri girmiş ve Yunan ilk etapta iki yüz bin kişilik orduyla İzmir ve çevresini ele geçiriyor.

Düşünün memleketin her dağı her ovası her köyü yanıyor tecavüze uğruyor, işte bu günlerde Meclis’te Mustafa Kemal, Namık Kemal’in ‘vatanın bağrına düşman dayadı hançeri, yoğimiş kurtaracak bahtı kara maderini’ mısralarını okuduktan sonra ‘bulunur kurtaracak bahtı kara maderini’ deyip meydan okuyor!

Ve ordu dağılmış elde asker yok ve Bolşevik devrimi olmayıp anlaşma yapılmasaydı eldeki en dinç kuvvetler Doğu Cephesini de tutmak mümkün olmayacaktı. Ki, Çar, daha iki yıl önce hem Trabzon’a hem Muş’a kadar hem de Ermenileri silahlandırıp kışkırtarak girmiş!

Telgrafhanenin başına geçildiğinde Osmanlı’dan kalan yüksek komutanların kafaları karma karışık kimse ne yapılacağını bilmiyor!

Emirleri saraydan mı almalı yoksa Heyeti Temsiliye’den mi?

Ordu komutanlarını saray mı atamalı yoksa Heyeti Temsiliye’nin başı Mustafa Kemal mi?

Kimmiş bu Heyeti Temsiliye padişaha meydan okuyor!

İsyan böyle başlar, sarayı dinlememek için önce telgrafları kesilir ve telgrafhanelere el koyulur sonra sarayın orduların başına gönderdiği komutanların gelişine izin verilmez!

Elde yok ayakta yok hepi topu direnişe geçmiş beş-on insan, saraya ve İngiliz’e karşı bu kadar sert ve tavizsiz ‘isyan’ bayrağını hangi cesaretle açar!

Teslim olmuş saraya ve padişaha karşı soylu komutanlar bu gururu bu asaleti bu soylu direnişi hangi tarihten kimden öğrendiler?

Türk Milleti’ne ve Anadolu’ya inanmak! Yunan işgaline karşı ne zaman direneceğiz ne zaman saray Yunan’a karşı savaş emri verecek diye kafası karışık komutanlarımızın kafaları savaşın sonu kadar git-gelli ve hep karışık!

İnsanı canından bezdiren sinirden kudurtan umutsuzluk ve çaresizlik ve karanlık ortasında bu soylu askerler yedi düvele meydan okumayı kimden öğrendi?

Komutanların çoğu iki arada bir derede kalmış, ‘padişahımız’ rehin alınmış deyip sarayı ve padişahı koruyan hep bir ‘ihtiyatlı’ bekleyiş!

Ki, Yunan çoktan mezalimine başlamış ve Mustafa Kemal Osmanlı Meclisi’ne karşı Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açmış!

Muhalif vekiller yeni kurulan meclisin adına meclisi ekber mi diyelim diye isim ararken Mustafa Kemal hayır içinde ‘millet’ olacak, çünkü bu milletin meclisi, tarihte ilk defa, bu soylu subaylar asaletlerini Türk Milleti’nden alıyor!

Anadolu toprakları alt üst olmuş, atalet ve keyfi yönetim içinde çürümüş, bin yıllık saraylar yıkılmış, imparatorluk dağılmış, hilafet kaldırılmış ve padişah ve şehzadeler İngiliz ve Yunan’la aynı günlerde aynı savaşın sonucu olarak kovulmuş!

Ve aynı kutsal savaşın sonucu olarak adları vatan haini listelerine yazılmış ve İstiklal Mahkemelerinde yargılanmışlar!

Cumhuriyet’e saldıranlar altından kalkılmaz bu utançtan dinci siyasetleriyle hala kurtulacaklarını sanıyorlar!

Osmanlı Meclisi İstanbul’da İngiliz işgal güçleri altında dururken Amasya’dan Erzurum ve Sivas’a Anadolu’da sıfırdan yepyeni bir meclis niçin kurulmuş!

Ve Amasya’da ve Erzurum’da ve Sivas’ta direniş metinlerine imza atanlar dahi yarı yolda bunlar padişaha karşı deyip taraf değiştirmiş!

Ve Amasya’da ve Erzurum ve Sivas’ta imzalanan metinleri ve verdikleri sözleri unutup yeni açılan Osmanlı Meclisi’ne ‘biz padişahın ekmeğini yedik’ diye kafası karışıklar niye koşmuşlar!

İngilizler Osmanlı Meclisini basıp vekil ve komutanlarımızı tutuklayıp Malta’ya sürünce ancak akılları başlarına gelip nihayet tek kurtuluş Ankara’nın yolunu tutmuşlar!

Ve acı ve açık bir gerçektir düpedüz sahte ve yalan belgeler yüzünden Cumhuriyet’in yalnızlığını ve güzelliklerini ve mucizelerini ve bağımsızlığın ne olduğunu bu toprakların seçimlerine sandıklarına dinci partilerine tarikatlarına ve kitlelere halen dahi anlatabilmek mümkün olmamıştır!

Neresinden başlasak, ihtilafın, karşı isyanın, hoşnutsuzlukların kökenini anlatmaya, cilt cilt kitaplar yetmez, çünkü ‘ayrıntılar’ İngiliz belgeleri ve telgraflarda ve komutanların hatıralarında bugün odalar dolusu büyüklüktedir, ihanetin özetlenmesi mümkün değildir!

Düşünün, henüz nizamı bir ordunuz yok, düşünün seyyare denilen çete-milis kuvvetler Yunan’a karşı ilk direnişi yapıyor ve milli direniş bir küçük umut güçleniyor!

Ve diyelim Demirci Efe ve Çerkez Ethem güç topluyor ve otorite sahibi oluyor!  Ve düşünün, Yozgat’ta Çapanoğlu isyanı çıkıyor bastırması için Çerkez Ethem’i çağırıyorsun ve Anzavur’a karşı efelerden başka savaşacak gücünüz yok! İlk direniş, böyle başladı!

Ve Çerkez Ethem meclise ve üniformalılara hiç güvenmiyor!

Yani meclis ve ordusunun nizamı orduyla savaşın kazanılacağına hiç inanmıyor, kendisi otorite kurmuş, hukuksuz mahkemesiz asıyor kesiyor! Adamlarının karnını yağma ve talanla yani ganimetle doyuruyor!

Ve Meclis otoritesi tanımıyor aksine küçümsüyor ve günü geliyor ordu komutanlarını kendi atamak istiyor! Ve Meclis Demirci Efe ve Çerkez Ethem’e uzlaşma birleşme heyetleri gönderiyor, mahkemesiz hukuksuz devlet olmaz, diye!

Ve işgal edilen ve tecavüze ve zulme uğrayan halk ve iki arada kalmış halk ve nereye kaçacağını kime sığınacağını kime inanacağını kara kışın ortasında bilmeyen halkımız!

Bir kibrit çöpü bir buğday tanesinden bile vergisi alınan çaresiz halk!

Ve o vergilerin Padişah haremindeki kadınların kollarına yakut elmas saraylarının altın varaklı süslerine bin yıldır kanı emilip harcanan yoksul halkımız!

Ve Meclis otoritesini kurmak için Çerkez Ethem’e uzlaşma heyetleri gönderiyor, Çerkez Ethem’i ikna mümkün değil ve sonra!

Düşünün, önünüzde Yunan ordusu I. İnönü savaşı veriliyor ve aynı günlerde arkanızda Çerkez Ethem’e karşı savaşmak zorundasınız!

Aynı anda iki savaş biri Yunan’a arkada Çerkez Ethem’e!

Ve düşünün meclisin ve komutanların çoğu savaşın milis-çete-gerilla kuvvetleriyle verileceğini inanmış nizamı orduyu ciddiye alan yok hala devlet nedir hukuk nedir bilen yok!

Çerkez Ethem çetesi dağıtılıyor ve çoğunluğu Türk ordusu saflarına geçiyor ve Çerkez Ethem kaçıp Yunan ordusuna sığınıyor!

Afyon, Kütahya, Isparta, Burdur, Denizli ve Bandırma gibi bu geniş alandaki hoşnutsuzlukların ne büyük bir ihtilafa derin ve tarihi husumetlere ve yorgunluğa yol açtığını bir düşünün!

Halkın köylünün kafasında bu ihtilaflar hiç bitmedi, her seçimde her sandıkta, meclise ve Cumhuriyet kadrolarına bu güvensizlik kasıtla kışkırtıldı!

Ve mecliste hala Çerkez Ethem’i destekleyen vekillere karşı Mustafa Kemal kürsüye çıkıp Çerkez Ethem’in saray ve Yunan tarafına geçtiğini gösteren telgrafları okumasıyla oluşan hayal kırıklıkları!

Demirci Efe de aynı şekilde bir avuç adamıyla münzevi yaşama zorlanıyor, danışıklı olduğunu sonradan öğrendiğimiz askeri bir çevirme hareketiyle nizamı ordunun ve meclisin isteğiyle çetesi dağıtılıyor!

Ve ama bu orduya bu Kemalistlere güvenilmez bakın Yunan’a karşı savaştık başımıza neler geldi, homurtularıyla siyaseti direnişi parçalanan ‘iç cephe!’

Birinci İnönü savaşıyla bütün dünyaya bağımsız bir meclisle yönetilen nizamı bir ordunun varlığı gösterildi! Ve Yunan ilerlemesi ilk defa ordumuz tarafından durdurulup tüm dünyaya ‘direniyoruz’ mesajı verildi!

Yunan ilk defa durdurulmuş ve artık Anadolu’da bin yıl sonra bambaşka yepyeni bir ‘tarih’ başlamıştır!

‘Birinci İnönü savaşı yapılmadı hiç olmadı ve Batı Orduları Komutanı İnönü için ‘samanlıkta’ saklandı’ lafları o günlerdeki husumetten kalmadır! Ve bu laflar 50’li yıllarda şaka dedikodu büyüyüp kahramanlarıyla alay eden büyük kitleler bulacaktır!

Sonra bu dedikodular daha da delirip keşke Yunan kazansaydı diyebilecek hainliğe Deli Kadirlere kadar büyümüştür!

Ve Türk Tarihinin destansı Sakarya Savaşı ve Afyon Kocatepe meydan savaşı yani kurtuluş savaşı aynı ideolojiler tarafından küçümsenecek ve inkar edilecek ve bu deliliğin boyutları yüz yıl sonra kendine karanlık mahfillerde ağzından salyalar akan ‘taraftar’ bulacak!

Ve katılmadıkları milli mücadelede direnişe katılanlara katli vaciptir diyenler…

Bugün bu topraklarda cennette ve binbir gece masallarında bulamayacakları hazineleri malikaneleri jeepleri sarayları uçsuz bucaksız yaylaların ormanların yağma ve talanla sefasını sürüyorlar! İstiklal Savaşı’nda Mustafa Kemal’i öldürmek için İngiliz’den parayı alanlar bugün ‘dokunulmaz’ ‘imtiyazlı’ hale geliyorlar!

Sonrasında ‘Gediz Muharebesi’nde yenildik mi bilinmez ancak seyyare kuvvetleriyle savaşılmayacağı bu savaşta anlaşılmış ve sonrasında İkinci İnönü savaşı ve sonrasında Eskişehir ve Kütahya muharebesinde yine yenildik!

Ve Sakarya nehrinin doğusuna (Polatlı’ya) çekilip Sakarya Meydan Muharebesi’ni beklemeye koyulduk! Küçük zaferler kazandıkça padişahçı vekiller Mustafa Kemal’e karşı eleştirilerini hafifletiyor ama geri çekildikçe fırsat kollayan İkinci Meclis muhalifleri Mustafa Kemal’i başlarından atmanın yolunu arıyor!

Düşünün, Eskişehir-Kütahya savaşında yenilip geri çekildiğimizde Mecliste vekiller Ankara’yı boşaltıp Kayseri’ye kaçıyor ve oturum açacak sayıyı bile bulamıyorsunuz, in cin mecliste top oynuyor!

Daha düne kadar İstanbul’da herkese Ankara’ya gelin çağrısı yapan Meclis artık bu kadar adama maaş vermek bu kadar adamı yedirmek mümkün değil yük oluyorlar, maaşlarına ortak olunmasın diye, artık gelmesinler, diyor!

Düşünün saray şeyhülislam katli vacip fetvası çıkartmış ve bu hain bildirileri uçaklardan ordumuzun ve köylerimizin üstüne atıyor!

Düşünün, kuvayı milliye için, bunlar İttihatçı, bunlar padişaha karşı, bunlar dinsiz, diye, padişahçılar her yerde İngilizler’e Yunan’a karşı direnmeyin diye karşı propaganda yapıyor İngiliz altını ve parası dağıtıyor!

Düşünün Bandırma, Düzce, Bolu, Adapazarı’nda Anzavur kuvvetleri Kuvayi Milliye karşı iç savaş başlatıyor, düşünün, Bursa Yunan tarafından işgal ediliyor, düşünün, saray ve Damat Ferit İngilizlere ve Yunan’a karşı çıkmayın diye ordu komutanlarının kafasını çelecek taraf değiştirtecek telgraf üstüne telgraf yağdırıyor suikast planları hazırlıyorlar!

‘İngiliz padişahımıza İstanbul’u verdi İstanbul’da kalınmasına izin verildi ve bir zaman geçer İngilizler centilmendir öfkeleri durur ve bir barış anlaşmasının yolu açılır’ laflarına inanmış, esarete sessiz kalan bu aşağılık köpek sürüleri bir de İngiliz uşaklığını ‘dinin emridir’ fetvalarıyla örtüyorlar!

Ve hatta İngiliz’in İstanbul’u Yunan’ın Anadolu’yu işgaline sebep olarak Kuvayı Milliyecileri gösteriyorlar!

‘Kuvayı milliye direnmeseydi İngilizler bizimle ‘barış’ yapacaktı’ diye.

Şehirlerini köylerini bırakıp muhacir olarak kaçmakta olan yoksul halkımızın kafasına kuşkular yerleştirip milli mücadelenin direncini kırmaktan başka çareleri kalmamış zavallılar!

Bir düşünün, kaç cepheye karşı savaşıyorsunuz, düşünün iç cephenin halini, düşünün, Anzavur’a verilen paraları ve Mustafa Kemal’e suikast için Ali Galiplere Molla Saitlere verilen İngiliz paralarını!

Düşünün aynı günlerde, Yeşil Orducular dediğimiz Enverciler de devrede, ittihatçılar ve emrindeki gizli teşkilat Karakol Cemiyeti devrede ve Ruslar Mustafa Kemal yenilirse Yeşil Orduyu gönderecek gibi boş hayaller terk edilmiş köylerin karanlık odalarına kadar herkesi ikilemde bırakmış! Yeşil ordu dedikleri İslam’ın sancağı Kuvayı Milliyeciler İslam düşmanı(?) diye!

İzmir’in işgaliyle Ege’de ilk kurulan Müdafayı Hukuklar saray yanlısı ve güya silahsız propagandayla haklarını alacaklarına inanıyordu ve Erzurum Kongresi’nde gördük, Trabzon Müdafayı Hukuk saray yanlısı ve Mustafa Kemal aleyhine yayınlar yapıyor. Adana’dan Urfa’ya Fransız işgali ve Trabzon’dan Samsun’a Ermeni Pontus çeteleri yolları kesmiş, hala İngilizler Vahdettin’in sarayında oturmasına izin veriyor deyip Anadolu’nun işgalini değil Vahdettin’in sarayında kalmasını dinin emirlerince kendilerine kafi görüyorlar!

Ve yerli Rumlar Yunan askerini karşılarken bin yıl birlikte oturduğu köylüsü kasabalısı Türkleri acımasızca öldürüyor yağma ve talan ve tecavüz ve yakıp yıkıyor kadınlara tecavüz ediyorlar. Tarih bu topraklarda hep böyle aktı, Batı’yı ve silahlarını ve fonlarını arkasına alanlar bugüne kadar hep gaddarlaşıp nankörleşip gücün şımarıklığı ve deliliğiyle Türk Milleti’nin varlığı ve iradesini hiçe sayıp sonunda kendi kaderiyle oynadı!

Düşünün saray Malatya Valisi Ali Galip’e Mustafa Kemal’i öldürmesi için para veriyor ve kumpas öğrenilip bastırılıyor ve sonra İngiliz Muhiplerinin başı Molla Sait’e Mustafa Kemal’i öldürmeleri için tuzaklar suikastler için sandıklar dolusu paralar veriliyor, hepsi telgraf tellerinde ve bugün İngiliz belgelerinde ortaya çıkıyor. Günümüzde Muammer Aksoylar’ı Taner Kışlalıları Uğur Mumcuları kimler para alıp öldürdüyse aynı ‘düşman’!

Ve düşünün Koçgiri isyanı ve sonra Şeyh Sait isyanı ve sonra Dersim isyanı! İngiliz parasına dümenine kışkırtmasına dolduruşuna gelmeyen kalmamış, günümüzde PKK’yı kim sırtlıyor destekliyorsa aynı düşman yüzyıl hiç değişmedi!

Düşünün Türk ordusunun en değme komutanları bile hala ‘saray’ı ve padişahı ve hilafeti korumanın yollarını arıyor! Ve savaş boyunca Mustafa Kemal’e ve meclise temkinle yanaşıp bugün telgraflardan öğreniyoruz ki kontrollü ve pek nazik ikili oynuyorlar! Bugün tarih değişti artık o yıllardaki gibi gizli kapaklı değil bürokrasi kadroları kartları açık oynuyor, temkini ve takiyeyi çoktan bıraktılar, millet ve din düşmanları yobazlarla el ele şaha kalktılar, darülislam (düşman ülkesinde her türlü yağma helaldir) diye fetva verdikleri, memleketi yağmalıyorlar!

Düşünün Amasya bildirisini imzalamışsınız ve Erzurum Kongresi ve sonra Sivas Kongresiyle milli bir heyet milli bir direniş cephesi kurmaya çalışıyorsunuz! Ama mesela Sivas’ta dokuz uzun gece komutanlar aralarında oturup sabahlara kadar Amerikan mandasını tartışıyor!

‘Zaferi kazansak dahi 500 milyon borcu ödeyemeyiz, Amerika’ya yanaşalım’ diye! Bugün Özal’ı ve liberalleri ve Avrupa solcuları ve İslamcıları gizli gizli değil kırk yıldır ekranlardan Amerikan askerine işte Irak Savaşı’nda ‘özgürlük getiriyorlar’ diye naralar ata ata ekranlarımızdan nasıl destek verdiler!

Düşünün Erzurum Sivas yollarında benzine gündelik ekmeğe şekerli kahvenin şekerine para bulamıyorsunuz ve gelip meclisi açıyorsunuz ama en yakın arkadaşlarınızın gözü hala Osmanlı Meclisinin açılışında ‘umut, gelecek’ arıyor!

Hala İstanbul’dan kurtuluşa hala İngiliz’le masaya oturup anlaşacaklarına inanıyorlar! Ekonomimiz iktidar ve muhalefet partimiz sıcak para buluruz umuduyla hala Batı’nın dayatmalarıyla anlaşmalar ve ‘açılımlar’ yapıyor ve parti programlarında açıkça ‘özerklik’ vaad ederek, hala!

Ve İngiliz askerleri Osmanlı meclisini basıp vekillerimizi şanlı komutanlarımızı tutuklayıp Malta’ya sürünce, Mustafa Kemal ilk iş olarak Osmanlı ordusunun silahlarını almakla memur kılınmış İngiliz komiserlerini tutuklatma kararı alıyor!

Ve Malta’daki subay ve yazarlarımızın kurtarılmasına sebep de takasta kullanılan bu rehineler!

Ve sonra Malta’dan dönüp ya da İstanbul’dan kaçıp Ankara’dan milli kurtuluş savaşına yani Mustafa Kemal’in yanında savaşa katılmaktan başka çıkar yolu bulamıyorlar!

İngiliz’i ve düşmanı ve hala padişah kimdir tanımayanlara, tarihin büyük dersi!

O gün Malta’ya sürgün Fetö operasyonlarında orduyu Silivri’ye bugüne kadar devam etti!

Ama bu sefer komutanlarımızı Silivri’den çıkartacak bir Mustafa Kemal bulamadık ve ordu dağıldı!

Düşünün Mustafa Kemal’in sarayın yeni kurulan nizamı ordu komutanlarının kafasını karıştıran saray emirlerine karşı gelmek için telgrafhanelere el koymasına, isyanına!

Ve saraydan telgraf alınmayacak diyor ve saray, ordu komutanlıklarına kendi atamalarını yapınca Mustafa Kemal sarayın komutanlarını kabul etmeyin kuvvetlerinizin başından ayrılmayın, emri veriyor!

Ve İngiliz ve Saray’a karşı isyan işte Türk Milleti’nin şanlı direnişi burada başlıyor!

Ancak bugün önce Fetö sonra Menzil’in ordu komutanlıklarına emirler vermesinin önünü alacak yargımız hukukumuz ve bir Mustafa Kemal’imiz yok!

İnönü anlatıyor, sabah askere yazılıp üniformalarını giyiyor akşama kaçıyorlar, diyor.

Kaçakların önünü almanın imkanı yok, kolordular ve tümenler boşalmış, Meclis İstiklal Mahkemeleri’ni kuruyor!

Ve Meclis tekalifi milliye emirleri yayınlayıp her evden çorabından silahına ordunun işine yarayan ne varsa yasa çıkartıyor!

İslamcılar ve liberaller yüz yıldır vatan hainleri için kurulmuş İstiklal Mahkemeleri’ni diktatörlük diye eleştiriyor! Bugün ‘vatan hainlerini’ yargılayacak bir divani harbimiz hiç yok, Özal kaldırttı! Ve bugün halktan yardım isteyen milli bir Tekalifi Milliyemiz yerine halkımızı yardım kuruluşları başlığıyla soyan binbir çeşit tarikat ve dernek türedi ve sadece Fetö bu ülkeden 300 milyar dolar para kaçırdı, New York’ta gökdelenler kimin paralarıyla dikildi!

Ve savaş biter bitmez en büyük komutanlarımız Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele vs. Terakkiperver Cumhuriyetçi Parti’yi kuruyor! On yıl sonra bir de Serbest Fırka’yı göreceğiz! Bu iki partinin taşkın kitleleri İstiklal Savaşı’yla başlayan hoşnutsuzluk ve kafa karışıklıkları Cumhuriyet ve devrimlerine büyük bir tehdit olarak ortaya çıkıyor! Bugün aynı hoşnutsuzluk ve ihtilaflar çoktan karşı devrime dönüştü çoktan meclis ve Cumhuriyet kurumları tasfiye edilip saray kuruldu!

Ve toprak ağaları ve tarikatlar ve padişahçılar vs. içten içe karşı propagandalarına başlıyorlar, düşünün, bölge bölge yorgun kitleleri, karışmış kafaları, düşünün, İzmir Suikastini, ve Atatürk kalkıp Nutuk’u niçin yazıyor? Bu hoşnutsuzlukları ihtilafları belgelerle sona erdirmek için! En yakın arkadaşlarına bir meydan okuma! Hodri meydan deyip, belge belge telgraf telgraf tane tane ifşa ediyor, padişahçıları ve Amerikan mandacılarını!

Bugün Amerikan mandacılarını milli bir refleksle ifşa edecek bir siyasi partimiz liderimiz kaldı mı?  Bugün Cumhuriyet’i kuran parti Amerikan köpeklerini İzmir’den ve Ankara’dan vekil seçtirmedi mi?

Eskişehir Kütahya savaşı sonrası olmalı, Bursa işgal edilmiş, halkımız kafilelerle çamurlara bataklara kağnılarıyla gire gire kaçıyor ve kafilenin başında bir subay, hep birlikte Kuvayı Milliyecileri homurdana homurdana suçluyorlar, niçin savaş çıkarttılar diye!

İnönü subayla konuşuyor, nasihatler veriyor,  halkın ve ordunun moralini bozmayalım, diyor! Ve en sonunda, baklayı ağzından çıkartıp, subaya şöyle diyor: ‘evladım her yöne karşı savaşıyoruz, kimseye söyleme, millet de bize karşı!’ Bugün de seçmenin çoğunluğu Cumhuriyet kurumlarının tasfiyesine karşı yazarıyla yandaşıyla ağzını açmıyor!

Ve milletin iflahını kesen 1930’ların büyük buhranı ve yoksulluk ve kurumsuzluk ve köylere öğretmen yetiştirememek ve devrimleri dalgaya alanlar ve Cumhuriyet’e inanmayıp kenara çekilen, medrese hocaları, ve…

Bunlar dinsiz kafir diyen padişahçı bu söyleme küskün kırgın komutanların tavır ve davranışları da yobazları cesaretlendiriyor! Ve 1950’li yıllardaki Demokrat Parti’nin köklerine ulaşıyoruz! Bugün de Cumhuriyetçilere dinsiz kafir diyenler ve bu suçlamalarla tarikatçı yobazların ekmeğine ihalelerine yağ sürüyorlar!

Tarikatçılar, toprak ağaları, padişahçılar, küskünler, hoşnutsuzluklar, yorgunluklar ve ekonomik zorluklar ve yol yok ve ışık yok ve bataklıkları kurutmanın demiryolları inşa etmenin ve yepyeni milli fabrikaları açmanın henüz başındasın ve, İkinci Dünya Savaşı’nın kıtlıkları!

Cumhuriyet’i anlatmak mümkün olamadı!

Fransız halkı Napolyon’a da inanıyordu ama Waterloo sonrası Fransa çok yorgundu ve Cumhuriyet’in eski imparatorluk varislerine geçmesine aynı halk sessiz kaldı!

Kafa karışıklığı, yorgunluk, bitkinlik, kıtlık, zihniyet değişimi, sert devrimler ve içten içe işleyen bunlar dinsiz bunlar içki içiyor bunlar Bolşevik bunlar kadınlarımızı kızlarımızın başını açıyor diyen karşı propaganda, bu yaygara hiç bitmedi!

Ve bahsi geçen bu iç cephelerde ortaya çıkan husumet ve ihanetlerin yaşandığı bölgeleri iyi takip edin! 1950 sonrası ortaya çıkan sandık sonuçlarına bakıp karşı devrimin küllenmeden güç kaybetmeden bugüne nasıl geldiği bu derin düzmece yalan ve ihtilafların izini sürün!

Cumhuriyet’i kuranların Anadolu’nun izbe derin köylerine kadar Cumhuriyet’i anlatacak kadroları olmadı, alttan altta işleyen bu karşı propagandanın önüne set çekecek güçte aydınları medyası öğretmenleri olmadı!

Cumhuriyet’i kuranların,  kafası karışık, medreseci, padişahçı yazarları Osmanlı hayalleri kuranları ikna edecek zamanı olmadı. İşte Suriye Savaşı’nda Osmanlı, ümmet, ensar deyip Müslümanı Müslümana kırdırttılar! Ve on milyonlarca göçmen ülkemize doldu ve vatandaşlık veriyorlar ve milli emlakımızı satışa çıkartıp vatan toprağı satıyorlar!

Kuvayı Milliye’ye saldıran Anzavur güçleri okumuş Harbiyeli subayları katledeceğiz ve Osmanlı’yı yine medreseciler yönetecek diyordu, aynen bugün memlekette milyonlarca minicik çocuk kanun dışı sibyan mekteplerinde ve başardılar devleti mektepliler değil hayallerine kavuştular ‘medreseciler’ yönetiyor!

Ve Demokrat Parti’yle sağcı iktidarlar 80 uzun yıl dini siyasete karıştırıp oy deposu tarikatların önünü açtılar!

Ve surda açılan delikten bir küçük sızıntıdan yavaş yavaş seksen senede ülkenin istihbaratından ordusuna meclisine hukukuna kadar darbeler yapacak kadar ve Cumhuriyet’in köklü kurumları yargısı eğitimi meclisini paramparça edecek kadar büyüdüler beslendiler!

Ve sorun bir inanç özgürlüğü ve başörtüsü meselesi olmadığı çıktı ortaya, bin yıl Anadolu halkını sömürüp saraylarında elmaslar yakutlarla haremlerini besleyen padişahlar yeniden peydah oldu!

Yeniden Anadolu halkının iliklerine kadar sömüren soyan yağma ve talan eden vahşi ve önlenemez iştahları ve şehvetleri artık ‘resmiyet’ ve ‘meşruiyet’ kazandı!

‘Yiyin efendiler’ dönemi anlatan hiciv şiiriydi ‘aksırıncaya kadar yiyin’ yine iktidar oluverdi! Aynı Kürt Teali aynı İngiliz Muhipleri aynı Kuvvacıların katledilmesi vaciptir diyenlerin ideolojik çocukları tarafından!

Cumhuriyet, yüzüncü yılına yağma ve talan ve darmadağınık edilmiş yorgun bitkin çaresiz ve umutsuz giriyor, ne cepheler değişti ne düşman ne haramiler değişti ne saraylar!

Ancak bugünleri yaşayıp gören bizler ve bizim gibi milyonlar bir şeyi derinden öğrendi:

Karabekir Paşalar, Rauf Orbaylar, Ali Fuat Cebesoylar, soralım. Bu soylu komutanlar, bizim gibi bugünü görmüş olsalardı?

Kırgınlık ve küskünlük ve ihtilaflarını kullanan ve İstiklal Savaşı’nda hiç savaşmamış yobazlara açılan bu kapıdan Cumhuriyet kurumlarını yağmalayan talan eden paramparça eden dini siyasete alet eden bu tarikatçı yapıların nasıl sinsi sinsi devleti işgal ettiğini görecekti, şimdi bizler ve milyonlar gibi…

Atatürk’ün dini siyasete alet etmeyin derken neyi kastettiğini yüzyıl sonra bugün daha iyi anlayacaklardı!

Bağımsız Cumhuriyet, hukuk önünde eşitlik ve halkı serbest piyasa karşısında koruyan kamucu politikaları ve parasız eğitimiyle oluşturduğu güzelliklerini taşıyacak aydınlarını tarlalarını bulamadı!

Ve elit bir çevrenin saksısı içinde bugüne ancak kendisi değil bir zamanlarda kalmış efsane adı geldi!

Ve Cumhuriyet’ten geriye Atatürk ve Cumhuriyet ismini posterleyip kullanıp siyasette satış ve piyasa yapan sahtekar işbirlikçi iki yüzlü ucuz şarlatan siyasetçileri kaldı!

70’li yıllarda gençliği ve sendikalarıyla dünyadaki anti-Amerikancı gelişmelere paralel büyüyen ve kitleselleşen sol hareketler Cumhuriyet’i ‘burjuva devrimi’ ilan etti.

Ve 12 eylül sonrası aynı sol aydınlar hem Özal ve özelleştirmelere hem de toprak bütünlüğünü tehdit eden ideolojilerle sarmaş dolaş kol kola giriverdi!

Ve ülkenin tarikatlaşma ve Fetö’nün eline geçmesine destekçi ve çoğunlukla seyirci kaldı!

Ve Fetö operasyonları başlarken ‘yiyin birbirinizi’ diye tutuklanan Cumhuriyet’i uzaktan alay ederek el ovuşturarak sessiz seyretti!

Ve büyük çoğunluğu ülkeyi Fetö’ye teslim eden Yetmez Ama Evet Anayasasına ‘evet’ oyu verdi!

Kemalizm’i ortadan kaldırılması gereken kriminal, faşist, ırkçı, derin devlet ilan etti ve en milliyetçi partileri dahi dün Fetö’nün bugün Menzil’in kucağı ve menbağı ve karargahı oluverdi!

Devlet teşviki ve imkanlarıyla palazlanan burjuvanın holdingleri ve medyası on beş uzun yıl Cumhuriyet’e kumpaslar hazırlayan Fetöcülerin karargahı ve kucağı ve borazanı oluverdi!

Cumhuriyet’in güzelliklerini paramparça eden yağma ve talancı ideolojiler İskilipli Atıf hocaları ve Seyid Rızaları vs. anmaya heykellerini dikmeye önce İstiklal Savaşı’na sonra Cumhuriyet’e düşmanlık yapanları kahraman evliya ilan etmeye başladılar!

Ve dincisi solcusu ‘liberallerin’ ve Avrupa solculuğun arkasına sığınıp bölücülüğe açılımlara destek verdiler!

Muammer Aksoy’la başlayan Atatürkçü aydınların katledilmesine seyirci kaldılar! Tek Parti döneminin devrim ve uygulamalarını alaya aldılar! İnanç özgürlüğü altında dincilerle aynı tv’lerde aynı mahfillerde yan yana gelip Cumhuriyet’in hukukunu anayasasını yargı kurumlarına birlikte savaş açtılar! Hala Pontusculuğu hala Kürt Teali’nin yolunda hala etnik yapıları kaşıyan kitaplar yazmaktan yorulmadılar ve fikir özgürlüğü ve demokrasi bahanesiyle dünden daha rahat Batılı düşünce kuruluşlarından fonlanarak!

Hangi ülke hangi devlet bu kadar husumete bu kadar düşmanlığa öz evlatlarının bu kadar nankörlüğüne dayanabilir? Ancak Basra harap olduktan sonra şimdi içlerinden çok küçük bir kesim yavaş yavaş Cumhuriyet’in ne olduğunu henüz çakızladılar, 80 yıl el ense yattılar, ve ne diyelim, uyanın da balığa gidelim, desek, olta atacak sahiliniz gezinecek ormanınız otlanacak yaylanız vicdani hür bağımsız konuşacak ekranınız kalmadı!

Yüzüncü yılın bize öğrettiği büyük ve acı ders, işgali yağmayı talanı gören milyonlarca insanımız, bugün Cumhuriyet düşmanlarını ve nasıl ve nereden sızdıklarını Atatürk’ün çok yakınındaki silah arkadaşlarından daha yakından gözlerle görmüş olmasıdır! Kahredici ve acı felaket sonuçlarına dünün soylu komutanlarından daha yakın felakete içinden şahit olduk!

O büyük ve soylu komutanlar da bugünü görmüş olsalardı!

İstiklal harbinde en ön cephede savaşan o soylu komutanlar Cumhuriyet’le olan ihtilaf ve hoşnutsuzluklarını gün gelecek Sevr’i imzalayan yobazlar ve padişahçılar tarafından sinsice kullanılıp Cumhuriyet’i yıkacaklarını o günden ön görebilmiş olsalardı!

Atatürk, Nutuk’ta öngördü!

Mustafa Kemal Atatürk’ün ne demek ve ne yapmak istediğini korkularını ve Nutuk’taki öfkesini daha iyi anlayıp şüpheniz olmasın bu komutanlar bugünü sonuçlarını görselerdi hak vereceklerdi!

Daha yirmi yıl önce kafası karışık milyonlarca insanımızın bugün işgali ve yağmayı ve yobazlığın acı gerçeğini şimdi ‘idrak’ etmesi gibi!

Aklı başına nihayet gelen büyük kitlelere Cumhuriyet’i ne aydınlar ne bir parti anlatabildi, kitleler, dini siyasete alet etmenin affedilmez acı sonuçlarını öngöremediler, ancak tarihin ve sosyolojinin sonuçları onlara ve hepimize Cumhuriyet’in ne olduğunu varlığımızı insanlığımızı utandırıp ‘test’ ettirdi!

Toplumlar için büyük devrimleri anlayabilmek hazmedebilmek için bir yüzyıl çok uzun bir zaman değildir!

Bugün kurumlarıyla olmayan bir Cumhuriyet’i savunuyoruz!

Musibeti, felaketi, feci sonuçlarını, görmeden göstermeden büyük kitlelere yazıyla çiziyle marşla romantizmle Cumhuriyet’i anlatmanın mümkün olmadığını gördük!

Cumhuriyet yüzüncü yılında nihayet herkesin kafasına ‘dank’ etti ve ama artık bir Cumhuriyet’leri yok, kafa karışıklıklarına husumetlere hoşnutsuzluklara fazla zaman ayırıp fazla ciddiye alıp Cumhuriyet’i elden kaçırdılar!

Cumhuriyet kurumları yasama-yürütme-yargı ve herkesin hukuk ve ekonomi önünde eşitlikleri olmadan asla yaşayamayacağı artık çivi gibi beyinlerimize çakıldı!

Ancak oy depolarına muhtaç sağcı partilerin bağrında taşıyıp körüklediği kışkırttığı tarihi ihtilaflar ve hoşnutsuzluklar ve işbirlikçiler ve yobazları ve bu kırık fayları kullanarak siyaset yapan liberalleri, demokrasi deyip siyaset deyip memlekete salmaları ve devlete orduya istihbarata partilere yerleştirmesi sonrası, başardılar, nihayet ortada bir ‘Cumhuriyet’  kalmadı!

Bir memleket var ama Cumhuriyet’siz!

Saraylar malikaneler keyfi yönetim narko siyaset yağma ve talan ve padişahlık gibi ve ortaçağ’dan daha büyük tarikatlar!

Ve ama tadı damağımızda kaldı!

Ve ama Cumhuriyet’in ‘ateşi’ içimizde kaldı!

İçimizi parlatan bizi heyecandan heyecana sürükleyen Cumhuriyet’in meşalesi!

Cumhuriyet’in mucizevi doğumunu da gördük yüz yıl sonra aynı düşmanlar tarafından eşek hoşaftan ne anlar gibi batırmalarını da!

İnancım budur, tarih, bir yüz yıl hepimizi test edip, Cumhuriyet’i halkımızın daha iyi anlaması için yoğurup çatıştırıp sürükleyip ihanetlerini zayıflıkları nedenleri ve niçinleri gösterip pislikleri ifşa edip Cumhuriyet’i anlamamız için daha ‘hazır’ ve daha okunur ve anlaşılır hale getirdi!

Yüzüncü yılında tek kazancımız, Cumhuriyet’i kuran soylu kadroların o ilk günkü heyecanlarını yüz yıl sonra yokluğunu iftiraları yıkılmasını görenler tarafından kurumları ve kazanımları ve değerleri ve devrimleriyle nihayet yavaş yavaş anlaşılmaya başlanmasıdır!

Yaşasın Kuvayı Milliye!

Yaşasın Müdafayı Hukuk!

Yaşasın Heyeti Temsiliye!

Yaşasın Türkiye Büyük Millet Meclisi!

Yaşasın Cumhuriyet!

Yaşasın kurtarıcı ve kurucu kahraman soylu komutanlarımız!

Kahrolsun padişahçılar, kahrolsun yağma ve talancı satılmış ve nankör ve hainler!

Kahrolsun yağma ve talanı ve eşitsizlikleri din kisvesi altında kendine hiç dert etmeyen siyasiler!

Kahrolsun dini değerleri ve Müslümanlığımızı siyasetlerine alet edip milletimizi ve dinimizi sömürenler!

Ey kanatlarımızı büyüten ufkumuzu açan Cumhuriyet!

Ey bize gururu soylu insan erdemlerini eşitliği ve bölüşmeyi ve bağımsızlığı öğreten Cumhuriyet!

Varlığım Türk Milleti’nin varlığına, ve onun eşsiz mucizevi hazinesi Cumhuriyet’e armağan olsun!

Yaşasın bizi çürümüş geleneklerden ve cehaletten ve akılsızlıktan ve keyfi yönetimlerden ve sömürüden ve esaretten kurtaran mazlum milletlerin ilk büyük direnci ve meşalesi bağımsız Cumhuriyet!

Yüz yıl öncesi gibi yine gözlerimle görüyor kulaklarımla duyuyor yüz yıl öncesi gibi yerimde duramıyorum, Geyve’den İnebolu’dan Sivas Yolu’ndan, Sakarya nehrinin doğusuna cepheye yürüyor binlerce genç adam! Çoktan yola çıktı, işgale karşı Kuvvacı vatansever direnen bir milli meclis kurmak için, yine saraya yine padişahlara yine İngiliz’e ve mandacılara karşı!

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

32 Yorum

  1. 2 Kasım 2024, 00:03

    sevgili nihat abi , çok güzel bir yazı her zamanki gibi. yapılan şey şu ki ulus devletlere büyük bir savaş açıldı. peki ulus devletlere nasıl savaş açarsınız. nüfusu ile oynayarak. yapısı değiştirilerek. akp ve rte ve de susan diğer tüm partiler ve siyasiler sorumludur. demografik yapıyla oynanıyor. ulus devlet bilinci sarsılıyor. şimdilerde apo ya özgürlük peşindeler. tanrı türkü korusun.

    Cevapla
  2. cumhuriyet için deli gömleği diye devlete çöken emperyal maşalar 22yıldda asıl deli gömleğini Türk milletinin vücuduna uydurmaya çalışıyor tam beceremedi çünkü Türklük Atatürk millet cumhuriyet sahte değil mayası var.

    Cevapla
  3. özet cümle bu: Yaşasın bizi çürümüş geleneklerden ve cehaletten ve akılsızlıktan ve keyfi yönetimlerden ve sömürüden ve esaretten kurtaran mazlum milletlerin ilk büyük direnci ve meşalesi bağımsız Cumhuriyet!

    Cevapla
  4. destan mübarek videosunu da bekliyoruz veryansın.

    Cevapla
  5. Dağ başını duman almış 🇹🇷

    Cevapla
  6. 29 Ekim 2024, 10:54

    Sağ olasın Nihat Genç, yüreğine ve kalemine sağlık, TÜRKİYE Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır

    Cevapla
  7. Bu kadar uzun bir yazı soluksuz okunabilir mi..Veryansıntv iyi ki varsınız..

    Cevapla
  8. 28 Ekim 2024, 19:10

    Yaşa var ol Nihat Genç.
    Terence Malick filmini çekse böyle anlatamazdı.
    Gözyaşları içinde okudum yine.

    Cevapla
  9. Çok önemli tespitler.yanlız;mevcut durumdan nasıl çıkılacak, ekonomi nasıl ayağa kaldırılacak, hukuk ,eğitim, sağlık nasıl yeniden revize edilecek bunları da vatanseverlerin öngörmesi gerekiyor…ve bu yol haritası ile birlikte kurtuluşun milli kadrosu kurulmalı, halka ön ayak olmalıdır…!!

    Cevapla
  10. Cumhuriyet yenilmedi yobazlar yenildi. Eğer cumhuriyetin neden ve nasıl kurulduğunu öğrenmeseydim bende kaybedenlerden olacaktım.

    Cevapla
  11. Cumhuriyeti kimseye teslim etmeyeceğiz

    Cevapla
  12. 22 Ağustos 2023, 11:29

    UMUDUMUZSUN Nihat GENÇ

    Cevapla
  13. 21 Ağustos 2023, 23:52

    İnönü çok büyük bir komutan ve devlet adamıdır lakin kötü bir politikacıdir. 2. Dünya Savaşına girmedik ancak savaştan kaynaklanan ekonomik durgunluk ve her an savaşa girecek gibi tedbirler alınması, yüksek vergiler halkı bezdirdi. Kuşkusuz o dönem bunların yapılması doğruydu. Ancak devamında batının zoruyla çok partili döneme erken girildi. Bu biraz daha ötelenebilir savas sonrası halk için hazineden biraz para harcanabilirdi. Zaten devamında Menderes hükumeti dolu hazineyi kullanarak kitlelerin hoşuna gidecek popülist politikalar ile daha sonraki sağ iktidarların devamli seçim kazanmasının yolunu açmıştır. Saygılar.

    Cevapla
  14. Hala Turkiye de Nihat Genç var deriz ve ayaginin tozu oluruz. Sen yürü hepimiz gelelim. Zamanın en önde gelen özgün, bağımsız, vatansever sanırım yegane düşünce adamısın. Varol ömrün uzun olsun.

    Cevapla
  15. Elinize emeğinize ve Cumhuriyet Devrimini bütün cepheleriyle anlatan bilginize sağlık. Bu yazı o umutsuzluk, karanlık ,kargaşa ve ihanet dolu yıllardan, milli mücadeleyi sabote eden, İtilaf devletleriyle işbirliği yapan Padişah, Damat Ferit, Ali Kemal gibileri, Şeyhülislam fetvalarını, ” Ben Padişahın ekmeğini yedim” diye karşı cepheye geçen Osmanlı aydınlarını da ayağının altına alıp düşmanla birlikte tarümar eden Türk Ulusunun ayağa kalkışı ve Cumhuriyetin kuruluş hikayesidir.

    Gazi’ye atfedildiği üzere bir dağda tek bir tek evin ışığı yanıyor olsa ben de elimde ne varsa alır Cumhuriyete saldıran ağzı salyalı köpeklerin karşısına çıkarım. Bir binanın önünde, bir tepenin üzerinde dalgalanan bir Türk bayrağı gördükçe umarım bu yazı hepimizin tekrar tekrar aklına gelir. Çoban ateşlerini yakalım, çoğaltalım.
    Unutmayalım, fedakarlık, Türk Ulusunun en önde gelen hasletlerinden biridir.

    Cevapla
  16. Bizim halkımızın büyük çoğunluğu Cumhuriyetin ne olduğunu anlamadı ve bu kendine aydın diyenler tarafından anlatılmadı. Bir kere aydın denilen kısmın çoğu emperyalizmin manevi uşağı ve ağır kompleksli. Bu adamlardan o yüzden bir şey olmaz, olmadı da. Halkımızın da çoğu günlük geçim derdine düşmüş, bu yüzden kim ekmek verirse (ki bunlar ya cemaatler ya da sağ partiler) ona koşuyor, okumuyor, eğitilmemiş ondan entelektüel seviyesi de yok. Geçmiş olsun! Benim umudum yok artık. Bu fırsatçı ve cahil halkla Cumhuriyet’i bırak ilerletmeyi, koruyamazsın bile, ki öyle de oluyor.

    Cevapla
  17. Cumhuriyet yenilmedi. Buna kimsenin gücü yetmez!
    Gecenin en zifiri karanlığı tan yerinin hemen öncesindedir.

    Cumhuriyet güneştir ve bir güneş gibi doğacak.

    Cevapla
  18. Nihat Bey bugünkü yazınızı iki kez okudum.Yeri geldiğinde gözlerim dolu dolu oldu yeri geldiğinde gururlandım.Tarih akan bir nehir gibi aynı suda yüzülmez ama deneyimler bırakır,su akacak ve nehir yatağını bulacak.Selam ve saygılar.

    Cevapla
  19. Yüz yıl öncesi gibi yine gözlerimle görüyor kulaklarımla duyuyor yüz yıl öncesi gibi yerimde duramıyorum, Geyve’den İnebolu’dan Sivas Yolu’ndan, Sakarya nehrinin doğusuna cepheye yürüyor binlerce genç adam, Binlerce genç kadın! O gençler ki hakları için atağa geçtiler. O genç kadınlar ki cumhuriyette haklarını eke geçirmek ve yobaz hırsız dincilere ayağa kalktılar!

    Cevapla
  20. Atamızın yanlızlığı ancak böyle güzel anlatılır. Karşılaştırmalı tarih, öldürülen gerçek aydınlarımız ancak böyle güzel ifade edilir. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun yıllar önce yapmış olduğu öneriyi buradan Cumhuriyetçi vatanseverlere yinelemek istiyorum. Nutuk ortaokul ve liselerde zorunlu ders olarak okutulmalı. Kuvayı Milliyenin yeni kalesi veryansın tv ye selam olsun.

    Cevapla
  21. Herkes bunu gördü yaşadı.Konu nasıl tekrar diriltilir olur.O da tam bağmsızlık dan geçer.Gersi hikaye

    Cevapla
  22. Vaziyeti idrak edip vaziyet almak için okuyun okutturun

    Cevapla
  23. Yaşa!Türk İstiklal Mahkemesi iyidir ve Türk’ün damarına bulaşmış irinli yeşil kanı her daim temizlemiştir.Aynı düşman.Dinci,gerici,bölücü,işbirlikçi.Dün ki ihanet ve kahpeliğin torunlarını tekrar başımıza nasıl getirdik?Biz,Türk,hiç mi akıllanmayacağız?Neden devletler kurup,onu hemen alçağa teslim ediyoruz?Üretim,üretim araçları planı,bölüşüm ve kalkınmadan neden iğreniyor bedavayı neden çok seviyoruz?Menzil bir tanedir.1938’de duran yarım kalmış Türk Devrimi’ni tamamlamak.Hayat dayatacaktır.Mutlaka ve muhakkak!

    Cevapla
  24. Çok anlamlı ama bazı eksikleri olan bir yazı. Daha kurtuluş savaşı öncesi Amerikan mandacılığına yeşil ışık yakan İnönü’nün 1938’den sonra emperyalizme ülkeyi teslim etmesi ve Devrimlerden verdiği tavizlerle Cumhuriyet’in içini boşalttığı bu yazı da yer almalıydı. İnönücülüğün olduğu yerde gardrop Atatürkçülüğü vardır. Kemalizm yoktur. İlk kavramamız gereken gerçek budur.

    Cevapla
    • Bu İnönü düşmanlığını siyasal islamcılar başlattı ve kendine “gerçek” Atatürkçü diyen bazı kesim tarafından sahiplendi. Bu kafa çok garip gerçekten ve tutarsız! İsmet İnönü Atatürk’ün en güvendiği kişi idi ve bu yüzden Atatürk kendinden sonra ikinci adam yaptı. Ayrıca İnönü savaş kazanmış büyük bir komutandır. Yani bu adam böyle idi Atatürk bilmiyordu, siz mi biliyorsunuz. Hadi ordan!

      Cevapla
      • Size önerim, bu konuyu biraz araştırmanız. Duygularla düşünceler iç içe geçince gerçeklikle bağımız zayıflıyor. Haddim olmayarak size Çetin Yetkin’in Karşı Devrim kitabını okumanızı öneriyorum. Metin Aydoğan’ın “İnönü” kitabı da oldukça aydınlatıcı.

        Cevapla
      • 28 Ekim 2024, 19:08

        Atatürk’ün pek de güvendiği biri değildir İnönü.
        İyi bir komutan değildir İnönü. Askeri stratejik yönleri zayıftır. Atatürk olmasa herhangi bir savaşta bir varlık gösteremeyebilirdi.
        Karizması olmayan, özgüveni zayıf, teslimiyetçi dolayısıyla mandacı zihniyette birisidir.
        Evet emsallerinden üstündür ama gerçekleri gözardı edemeyiz.

        Cevapla
    • evet. bu maalesef bir gerçek. bu nedenle yazıda bu duruma yer verilmeliydi.

      Cevapla
    • CHP’nin Atatürk’e (özellikle dış politikadaki) ihaneti Atatürk’ün hemen ölümü ile beraber başlamıştır. Atatürk İnönü’yü bilmiyor muydu? Tabii ki biliyordu! Ancak eldeki elemanlar bu idi. Herkes şunu düşünmeli; Atatürk niçin “yalnız adamdı?

      Cevapla
  25. Bu yazının sonuna yorum yazılamaz. Başa dönüp tekrar kelime kelime, satır satır okuyacak, herkese de okutacaklara selam olsun.

    Cevapla
Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!