BİR
Sedat Peker, müteahhit Mehmet Cengiz’i ifşa ve rezil edeli haftalar geçti, ellerinde milyar dolarlar ve şahıslarına amade A Haber’ler olmasına rağmen Mehmet Cengiz’den tek bir açıklama gelmedi!
Milyar dolarların var ama işe yaramıyor, hayır ben yapmadım, hayır, anlatılanlar öyle değil böyle, diyemiyorsun.
Allah insanı öyle ibreti alem rezil ediyor ki ne sarayınız ne paracuklarınız işe yaramıyor!
Zaten muhalefetimizi artık Allah yapıyor, Allah’tan başka da muhalifimiz kalmadı!
Bize de Allah’ın lütfu bu mübarek harika günlerin tadını çıkartmak düşüyor!
Sayın Mehmet Cengiz ve şürekası, itibarınızı kişiliğinizi onurunuzu koruyamadıktan sonra, sahi o milyarlarca-milyarlarca dolar servetleri niye yaptınız?
Dolarları, ağaçların yaprakları kadar çok!
Ancak, bilmezler, güvercinler yeşil yapraklı dallara neden konmazlar!
Ben, ömrü hayatımda, güvercinlerin ağaca konduğunu hiç görmedim…
Geçen gün, şaşkınlıktan dilimi yuttum, çünkü çırpına çırpına ağaca konmaya çalışan güvercin gördüm, yani, ürkekti, rahat değildi, bir türlü konamadı!
Fırtınadan kaçmaya çalışıyorlar ve konmaya çalışıyorlar ama hiç rahat değiller, çırpınıp duruyorlar!
Güvercinlerin ağaçlara konmayışının sebebi, yapraklar yüzünden tehlikeyi göremeyişleri mi?
Ağaca konmak gibi bir alışkanlıkları-gelenekleri yok, bilmiyorlar!
Bütün kuşlar ağaca konarken güvercin niye konmaz, işte, bunun sebebini bilen yok, ve ama uydurup uydurup bir şeyler söylüyorlar, bu güvercinler, kaya güvercinleriymiş, dağlık alanlarda büyümüş, binalar onlar için daha güvenliymiş, diye…
Güvercinler çok ürkek hayvanlar…
Hem ağaçlardaki yapraklardan çok milyar dolarlarınız var ama hep çırpınıp duruyor bir türlü rahat edemiyorsunuz.
Ürküntü ve tedirginlik ve huzursuzluk içinize sinmiş, artık hiç bir gökdelende hiç bir limuzinde hiç bir ülkede rahat edebilmeniz mümkün değil!
Gümbür gümbür ağaç yaprakları kadar gazete sayfalarınız olsa bile sizi saklayacak hiçbir yer yok!
Allah, zenginlerimize, berberin soluk almayanını, tellağın tersiz olanını ve mafyanın da ‘konuşmayanını’ nasip etsin!
Geçen gün yolda yürürken, transların yerlere attığı kartvizitleri gördüm, bir resim koymuşlar ve telefon numaraları yazıyor. Ekonomik kriz memleketi nasıl vurmuşsa kaldırım boyu yüzlerce trans kartviziti. Kabahatlar Kanunu diye bir yasa varmış ve bu kartvizitler ‘pornografik ürün’ sayılıp, ceza yazılıyormuş…
Gözümü kararttım, ve milletin .mına koyacağını söyleyen Mehmet Cengiz’den sıkı bir intikam almalıyım, deyip, Mehmet Cengiz’in telefonunu yazıp üstüne resmini basıp sokaklara dağıttım.
Şimdi, Mehmet Cengiz düşünsün, gelen telefonlara bakalım yetişebilecek mi?
Ankara’nın en işlek sokağı Sakarya ve Ulus Heykel önünde kartvizitleri yerlere saçtım, üstüne, ara beni, hemen ara, hadi bekliyorum, yazıverdim…
Fakat, bir şeyler ters gitmiş olmalı, bilinmeyen bir telefon beni aradı, hayırdır, dedim, telefonun diğer ucunda ünlü müteahhitimiz Mehmet Cengiz!
Telefonumu nereden bulmuş, tüh şu işe bak, oysa ben ona oyun kurmuştum, herkes onu arayıp fiyatını yerini muameleyi soracaktı….
-Kimle görüşüyorum, dedi…
-Yazar, Nihat Genç…
-Kaç dolara olur, bu iş dedi!
Ulan, herife bak, naber, demeden, pazarlığa başladı, bile.
-O dolarları senin .ötüne sokarım, zaten devletten milletten Anadolu’dan çaldığınız o dolarları artık saklayacak başka yeriniz de kalmadı…
Vallahi, iyi dedim, lafı yapıştırdım.
-Sen ne iş yapıyorsun, dedi…
-Dünya alem biliyor, yazarım..
-Yazarlık dışında bir mesleğin yok mu?
-Senin gazetecilerin gibi önlü arkalı iki iş yapmıyorum, ucuyla, sadece yazıyorum…
Telefondaki sesi çok kızgındı, onuru kırılmış ve çok sabırsız bir hali vardı ama sesi de arayı da bulmak helalleşmek de istiyor gibi yumuşacaktı!
-Gerçi para etmiyor ama, siyaset bilimi okudum, sosyoloji, sanat tarihi, felsefe okudum, dedim…
Ben, üstün yeteneklerimi peş peşe sıraladım ki, ucuza gitmeyeyim….
-Sosyolog, ne iş yapar?
-Sosyolog, insan toplum ilişkileri davranışları…. Mesela, son günlerde, cep telefonları kullanımından dolayı insanların elleri hiç boş kalmıyor, bu konu üzerine kafa yoruyorum, oysa cep telefonu yokken insanlar ellerini meşgul etmek için tespih kullanıyordu…
-Doğru diyorsun, eskiden tesbih vardı, cep telefonu yoktu… İyi de bu bilgi ne işe yarar?
-Dinle, şimdi, izliyorum, gençler kız arkadaşlarıyla çıkıyor, yanlarında kor ateş gibi kızlar olduğu halde elleriyle cep telefonuna odaklanmışlar ve elleri, elleme yoklama mıncıklama okşama, gibi, asil işlevini yapamaz hale geldi… Yani, ellerindeki cep telefonları bir bıraksalar, hayatın tadına daha çok varacaklar!
-Bu çalışmanın sonucu, maksadınız ne?
-Bakın bayım, dolarlar, aslında sizi çok meşgul ediyor, ne kadar dolarınız var, saraya o kadar kölesiniz, dolar yüzünden insanlığınız itibarınız kişiliğiniz hayalleriniz bir işe yaramıyor! Birileri sizi dolarla meşgul edip, arkadan, ……!
-Arkadan… derken…
-Paraya tapmaya başlamışsın, ihale için, din vatan değiştirmek, din vatan satmak, arkadaş satmak, ahlak satmak, ulan dolara Allah’ı satıyorsunuz! Evet şimdi paran var ama varlığın bedenin kimliğin bir leş! Düşünün milyar dolar sahibisin ve ama leş kokusundan kimse size yanaşamıyor! Üstelik kişiliğinizle dalga geçiyorlar, gıkını çıkartamıyorsun… Benim bildiğim hayvanlar bile hakkını arar, kimi havlar, kimi vızıldar, kimi guruldar, kimi böğürür, kimi ulur, kimi ciyaklar, kimi vızıldar, ama sen güya insansın ama bir ‘sinek’ kadar varlığın yok! Düşünün on milyarlarca dolar servet ve ama bir sinek kadar hakkınızı arayamıyorsunuz?
-Eline ayağına düştüm, yalvarırım yardım edin, ne yapmalıyım?
-Çok kolay, Sedat Peker, geçen gün bana, bir tesbih yolladı… Artık ben de ‘dokunulmazım’!
-O tesbihi kaça satarsın?
-Vallahi, imamesi, otuz üç tane taşı, taşların her biri 10 gigabayt büyüklüğünde hafıza kartı… Vallahi Sedat Peker’de tesbih çok… Tarikat tarikat gezip satıyoruz, Ağariye tarikatı, Cengiziye tarikatı, Tayyibiye tarikatı, Soyluyiye tarikatı, Çakıcıye tarikatı, her taşında binlerce bilgisayar depolayacak kadar sadece Allah’ın indinde sır bilgiler! Öbür tarafta bir şeyler ters gitmiş, kurban olduğum Allah, mübarek bilinen dostlarını tek tek rezil ifşa etme kararı almış, Sedat Peker’le gökten yeni ayetler indiriyor, mübarekler birer birer çarmıha geriliyor….
-Sen fiyatını söyle, kaça satarsın!
-Vatanın milletin fiyatı yok, yirmi yıldır hafızası tıka basa doldu, vallahi o dolarların artık beş para etmez!
-Yapma be kardeşim, sen de Karadenizli değil misin, yap bir şeyler!
-Vallahi, Allah’a sözümüz andımız var, bu gigabaytların bu dünyada fiyatı yok! Gelip secde edecek iman edecek yerlere kapanacaksın. Sedat Peker’in gigabayt tesbih taneleri henüz konuşmadan kendi pisliklerinizi kendiniz itiraf edip pişmanlık beyan edeceksin! Bu tesbihin tek fiyatı gözlerinden dökülecek kanlı yaşlar! Ki, gördüğüm kadarıyla dolar gözleriniz kör etmiş, nursuz ve musibetsiz kalmışsınız!
İKİ
İmamoğlu’nun bir ‘Keloğlan’ olduğunu söylediğimde kıyameti koparttınız.
Yüzünde ‘rabbi yessir’ gören mi ararsınız ikinci Atatürk yakıştırması yapan mı?
Oysa gerçek hikayemiz: sakarlık ve aptallıkları ve cahil ve köylü kurnazlığıyla padişahın kızına talip olan bir Keloğlan masalı!
Keloğlan’dan farkı, İmamoğlu, saf ve temiz bir köylü çocuğu hiç değil!
Tutmamış elde patlamış bir proje!
Kapasite bu kadar!
Süleymancı ve Fetöcülerle düşüp kalkmış ve bin dairesi olan kelepir ve kelek bir sağcıdan, yerseniz, ki, uzun süre yediniz, ‘kahramanın yolculuğu’ masalları dinlediniz!
(Geçen günlerde Kastamonu’ya bir ziyaret yapacağım, tabii ki önce hava durumuna baktık ve fırtına var denilince vazgeçtik, birkaç gün bekledik, bir daha hava durumuna baktık, yine fırtına tahminini görünce Kastamonu’ya ziyaretimizi üç kez erteledik.)
Elinizde cep telefonuyla her insan evladı bir kaç gün önceden hava durumunu pekala öğrenebilir.
Bu kadar basit bir tedbirsizliği siyasi bir kaos ve rezillik haline getirmek çok nadir zekaların(?!) işi!
Ve, beyimiz, bile bile, yine İstanbul’u sel götürürken inadım inad, tatile çıkıyor!
Bu ne küstahlık bu ne fiyaka bu ne dediğim dedik pozları, akıl alır gibi değil!
Hiç beğenmediğimiz ve her gün paso eleştirdiğimiz Süleyman Soylu ise Hakkari’nin dağından kalkıp İstanbul’un seline felaketine iş elbiselerini giyip yetişebiliyor! Ki, eminim, Süleyman Soylu’nun makam aracının bagajında iş elbiseleri çizmeler hazır bekliyordur..
Siyasetin bir ‘şov’ olduğunu bilmeyen mi kaldı!
Siyasetin bir gösteri ve vizyon yarışı olduğunu bilmeyen mi var!
İşte, dünyanın her yerinde siyasiler, yalandan olsun iş üstünde yapıyor gibi, oradaymış gibi, güya işin başındaymış gibi, görünmek için, birbirleriyle yarış halinde ve dünyanın her yerinde siyasiler kameraları arkalarına takıp algılarla oynamayı siyasetin rutini haline getirdiler!
İmamoğlu’nun kendisi olmadı çevresinin dünyadan habersiz olduğunu düşünemeyiz.
Ancak yine bir sel felaketi, yine tatilde çıkması, kitleleri hayal kırıklığından umutsuzluğa doğru sürüklemesi, artık sakarlık bilmezlik cehalet tesadüf hiç değil, apaçık dangalaklık apaçık milletle seçmeniyle dalga geçmek! Kendine oy verenleri küçük düşürmek! İddiası ve sözü kalmamış iktidara dalga geçmeleri için peş vermek!
Bu kelek kavunu pazarlayan ODA TV ve nicesi, Cumhuriyet’i Sözcüsü, yine sessiz!
Mallarıyla iftihar etsinler!
Bir dahakine kavun karpuz seçerken, yine başa düştü, tane tane anlatıyorum!
Kavunun önce .ötüne bakacaksınız, .ötü çok yumuşak olmalı, elinizle bastırdığınızda çok yumuşak olmalı, ancak, esnaf uyanıktır, kelek kavunların .ötünü yere vura vura .ötü yumuşatır ve sizi aldatır, bu yüzden..
Fetö’nün satılmış medyanın yere vura vura yumuşattığı kavunlara aldanmayın!
Kavun alırken ağırlığına bakacaksın, demir gibi ağır olmalı!
Ağırlık, dolgun bir kişiliktir!
Tezgahtaki kavunları elinize alıp şöyle bir havaya hoplatacak ve hangisi ağırsa onu seçeçeksiniz!
Bu kadar basit! Adamın geçmiş siyasetine, servetine, kurduğu cümlelere vs. bakıp boş mu dolu mu olduğunu kestirmek mümkündü!
Ancak uyanık hileci esnaf malı öyle hızlı pazarladı ki, yahu, kimdir necidir, demeden, kavunu koklamadan muhalif kitleye büyük kahraman diye kakaladı!
Yine de aldanmayın, karpuzda durum farklıdır.
Karpuza elinizle şöyle bir vuracaksınız, kontrplak sesi vermeli, rezonansı, yani hafif bir titreme esneklik hissetmelisiniz!
Karpuza vurduğunuzda duvara vuruyormuş gibi çok tok tınlamasız bir ses geliyorsa o karpuz kelektir, almayın!
Ancak uyanık esnaf karpuzu şöyle bir elimize alıp ağır mı değil mi diye tartma şansı dahi vermeden sepetimize koyuverdi, o sepet ki, daha önce Ekmeleddin’i dahi taşımıştı!
Karpuz kelek çıkmışsa artık ağlamanın sızlamanın da faydası yok.
Bu saatten sonra bütün hıncınızla abanıp eleştirmenin yakınmanın şikayet etmenin de faydası yok, ilk işiniz, çöpe atıp, sinirlerinizi daha fazla yıpratmayacaksınız!
Kabul edeceksin, ketenpereye getirildiniz, para gözlü esnaf, hile hurda, kelek karpuzu size kakaladı ve şimdi bayram günü, viski rakısıyla twitirde fotoğrafını veriyor, dibine vurma vakti, diye.
Cukkayı kaldırdıktan sonra bence de rakının İmamoğlu’nun dibine vurma vakti!
Oysa köy yerinde kelek çıkan karpuzu kavunu çöpe değil hayvanların önüne atarlar!
Siz de geldiği yere Akşener’in Natosu’nun Süleymancılar’ın çöplüğüne atıverin, hayır, küstahlık arşı ala çıkmış, bir de mallarıyla demlenip caka satıyorlar!
Benim bildiğim ise başka, aldatılmışlık insanı, keyiflendirmez, aksine çok yıpratır!
Kişiliğinizle dalga geçilip kelek keriz yerine konulmaya hiç bir insan evladı dayanamaz, yani, üstüne rakı içilmez!
Aldanmışlığı onurlu hiç bir insan evladı kimse kaldıramaz.
Düşünün, parasını vermiş kavunu karpuzu hamal gibi eve kadar taşımış ve kelek çıktığını görünce…
Hıncını almak için kavunu yere fırlatıp dağıtır ya da karpuzu nişangah yapıp bir iki el mermi sıkarsın, yani, intikamınızı da boş yere çürümüş hayaller gibi hiç değilse kelek kavundan alırsınız!
İçimizde kelek çıkmış kavunu karpuzu hırsla yere çalıp parçalamamış kaç insan vardır?
Bir kişiliğiniz varsa, kelek kavun karşısında, esnafa iki küfür çakarsınız.
Ancak, iki küfür çakacak cesaretiniz yoksa sizin de kişiliğiniz pek yumuşak ve aldatılmaya-kandırılmaya pek yatkın bir karakteriniz var demektir!
Ve bu sessizlikte sepetinize koymaya devam ederler!
Aldatılmışlığın bir intikamı yoksa asıl ‘kelek’ sizsiniz!
Umutlarınız hayallerinizle oynanmış ve coşkunuzu çalmışlar, ve yine de sessizsiniz, o halde?
Sizi ‘kelek’ yerine koyuveren Sözcü, Cumhuriyet, Halk TV, Tele 1’in yazarlarına hala bir lafınız yok mu?
İnsan dediğin biraz öfkeli olur hatta muhalif dediğin biraz da daha azgın cazgır katmerli öfkeli olur!
Her öfkeli insanın acılı ağulu bir kaç lafı olur, ama tıss ses yok, o halde, sizi köpeklerin önüne atıyorlar ve köpekler bile yemiyor, ama, hepiniz biraz sonra yine Atatürk, Cumhuriyet, Kuvayı Milliye, diye lafa girecek yine mangalda kül bırakmayacaksınız!
Öfkeli insan, alev saçar, hesabını sorar!
Geçtim hesabını sormak, bir daha-bir daha aldatılmak için, şimdi, Akşener’in, Babacan’ın Davutoğlu’nun tıpış tıpış peşindesiniz!
Siz ‘muhalif’ değilsiniz!
Sizi birileri ‘alıkoymuş’.
Birileri sizin ‘beyninizi’ iptal etmiş, birileri sizin iradenizi sevincinizi kimliğinizi çalmış!
Beyinsiz zavallı insanların hakları olmaz!
Yırtıcı parçalayıcı pençeleri olmayan insanların namuslarını ülkelerini muhalefetini herşeylerini işte böyle sepetlerine koya koya tıpış tıpış ellerinden alırlar!
Sevgili muhalif kardeş, çok tehlikeli çok zehirli bir saflıktasın!
Tek meziyetleri dolap dümen kumpas ve kurnazlık olan Fetöcü Süleymancı ya da para gözlü sinsi şeytanlar senin direncini sevincini elinden neden bu kadar kolay alabiliyor!
Velhasıl, İmamoğlu’nu eleştirdik diye galeyana gelip elinize değnek alıp linçe katılan ‘saygın(?) okumuş bilmiş yazar çizer takımı, size sesleniyorum, huuu, nerdesiniz!
Gençliğimizde çok ünlü Palu belediye başkanlığı ve devlet bakanlığı ve meclis başkanlığı yapmış Ali Rıza Septioğlu vardı.
Meteorolojiden sorumlu devlet bakanı olunca, bakanlığa oturur oturmaz ilk işi, Meteoroloji genel müdürünü çağırır.
İlk talimatını verir: -Bundan böyle, Palu’ya güneş, Antalya’ya kar yağacak!
Kılıçdaroğlu’na tavsiyem, helalleşmelerini yanlış yerlerde yanlış kişilerle yapıyor!
Önce, güneşle helalleşin!
Doğaya ve insanlığa hayat ve aydınlık veren güneşle!
Sonra ‘akılla’ helalleşin!
Aydınları ve ışığı ve aklı ve vatanseverleri partiden kovdular, muhalefeti, aydınsız umutsuz ışıksız iki kolu bağlı çaresiz bıraktılar!
Partisi ve belediyeleri, eski genelevler gibi loş ve pis kokuyor! Baykal’dan Aykut Erdoğdu’na nicesine kalkıp bir çarşaf dahi değiştirdikleri görülmedi! Kararmış yıpranmış pörsümüş yağlı nevresimler! Biri çıkıp da bir el çitilemiyor!
Biri de çıkıp sevabına bir kova su dökmüyor!
Ve eski genelevlerinde gibi ‘çarşaf’ değiştirilmez geleneğine de harfiyen uyuyorlar! Çünkü değiştirmeye kalksalar bu kirli çamaşırlar kimin daha önce burada ne ….. döndü, denilecek!
Ve, giriş çıkış hızla akan müşterilerle dolu, ve delegeler, tıpkı ünlü müteahhit Mehmet Cengiz gibi tek bir yere odaklanmıştır!
Gözlerini kapat, sorma sorgulama, gir, işini bitir ve çık!
Genelevinin kapısına da Sözcü ve Cumhuriyet ve Halk TV ve Tele 1 ve ODA TV gibi bekçiler koyarsan aynı kirli adamlar girer çıkar, girer çıkar girer çıkar, parayı basan düdükler!
Eski tür kerhaneleri istediğiniz kadar yıkayın yıkın yenileyin, ne kilise olur ne kışla ne parti!
Fetö’den Süleymancı’dan Altılı Masa’dan Tayyip artıklarından eski zaman kabadayı sıfatlı (pezevenk ve …vatlar) işte Altılı Masa’nın mutabakat metni ortada düpedüz Cumhuriyet’i pazarlıyorlar!
Hiç mi merak etmediniz neden hep aynı müteahhitler hep aynı kerhaneler hep aynı cemaatler neden hep aynı kokuşmuş yataklarda siyaset yapar!
Hiç değilse filmlerden öğrenmeliydiniz!
Latin Amerika’nın Fransa’nın Meksika’nın Almanya’nın vs. kerhanelerinde, dikkat edin, bir neşe bir cümbüş ve keyifler yerinde.
Ve kerhane de olsa insanlar iştahlı ve canlı ve tutkulu ve dolu dizgin taşkın haz şehvet peşindeler!
Oysa tam tersine bizim eski kerhanelerde neşenin kıvılcımı yok, aksine, kasvet karanlık ve pencereler ve kapılar, hiç mi sormaz insan, neden hep kapalı!
Hem acayip …… dönüyor, hem de insanlar mutsuz çökmüş bitkin ve huzursuz!
Batılı filmlerde şarabi bakışları ve cüretkar bedenleriyle bir şehre meydan okuyan hırslarıyla coşkulu ateşleriyle fahişeler tanrılaştırılırken ….
Bizim filmlerde fahişeler, içine kapanık, çökmüş, kader mahkümü, çok sıkıntılı, belasını bulmuş, sinirleri iğdiş edilmiş, içlerine sabit bir noktaya gömülmüş bakışları ve neden hepsi istisnasız kof ve ruhsuz!
Batılı filmlerde fahişelik danslı müzikli yosmalar ne kadar taşkın ve neşeliyse bizim filmlerde fahişeler, somurtkan, sinirsiz, duygusuz ve perişan, ama hepsi, iş bitimi, twitirde, rakısının fotoğrafını koyup, dibine vuruyor!
Dibine vurun, bakalım!
Oysa meslek aynı meslek, neden batılı filmlerde fahişeler cilveli şuh kahkahalar atarken bizimkilerin yüzünden düşen bin parça! Ve batılı filmlerde genelevler danslı diskolu eğlenceliyken bizim filmlerde genelevler neden tımarhane hastane koğuşu gibi. İşte yine Yılmaz Özdil patlatmış twiti, koymuş rakısı, yarasın koçum, kerahat vakti, dibine vurmaya başlamış bile…
İmamoğlu’nun tatil pozunu gördüm, daracık mavi bir şort giymiş, neye benziyor dedim, bir jelibon!
Bu jelibonu üretenleri de tanıyorsunuz, Sözcü ve Halk TV ve Cumhuriyet yazarları milyonlarca rezervlik jelibon üretiyor, suya sabuna Altılı Masaya Babacan’a Davutoğlu’na hiç dokunmayan bu yazıları kaç bin jelibon okuyor!
Oysa jelibon, becerikli bir şekerlemedir, jimnastikçi gibi eğilip bükülebilir, ağza tad verir, şöyle elinize aldığınızda bükebilir uzatabilir sakız gibi gerebilir ve sonra hazla ağzınıza atabilirsiniz!
İkbal, makam, fırıldak, dolar, şöhret, vs. neresinden baksan ağza hayata tat veren şekerdir!
İhanetlerinizin sakarlıklarınızın aptallıklarınızın dangalaklılarınızın hainliklerinizin tadına neşesine varın bari!
Hayır, hem acayip ….. dönüyor, hem de hepiniz mutsuzluktan felç geçirmiş gibisiniz!
Partide belediyede siyasette medyada hem acayip …. döndürecek hem de hiç tadı tuzu yokmuş gibi hiç zevki yokmuş gibi ayaklarla bari bunaltmayın milleti!
Bir bok yediniz işte, bırakın ağzınızda erisin, ferahlık versin!
Yine bir daha rezil kepaze oldukça, artık bırakın bu dünyadan bezmiş yorgun itilmiş yaşamaya değmez, ayakları!
Kandırmayın milleti, sayenizde çarşafları hiç değiştirilmeyen o makamlar o belediyeler o gazeteler rahatlama yeriniz!
Jelibon gibi çocuk, TADINA VARIN!
Jelibon gibi yazar, KEYFİNE VARIN!
Beyimiz ve yazarımız harika bir tatil yapıyor ama bilmem neden suratlarından düşen yine bin parça yine bir dert kasvet yine bir HUZURSUZLUK, ki, sormayın!
Kalemine sağlık Nihat abi,bu kadar güzel mi anlatılır gündem,bir solukta okudum. Bu kerhanede kelek kavun satanları bu millet artık görsün!
Aaa yazı bitiverdi! İçtenlikle söylüyorum. Uzun muzun demeyin. O kadar uzun zamandır katlanmak zorunda kaldığımız ve katlandığımız ‘şeyleri’ bir yazı boyunca, bir kaç dakika daha gözümüzün önünden geçirmek ve ilgililerine (sayarsak kendimiz de dâhil) içimizden de olsa içimizden geleni satır aralarında ve en sonunda toptan söylemek/sallamak zevkinden mahrum kalmayalım! Bir yanı belki daha çok yanı; tıpış tıpış ekmeleddinden ohhoo! klonlanmış bir sürü sırıtkan ekmeleddine geldiğimizin kısa tarihi!
Yüreğine sağlık canım abim… Selamlar… 9 köyden kovulup 10. köyünde huzur içerisinde yazdığın yazılarınla bizlere kuru soğan ve tereyağlı bulgur pilavının verdiği lezzeti veriyorsun. Allah senden razı olsun…
Nihat Abi, bütün bu karanlığı, çirkefliği ve bataklığı açık ve dürüst anlatıyorsun… Abi anlayana sivrisinek saz. Bu benim okuduğum en çarpıcı güncel yazı.
Her ayrıntısı ayrı birer değer. Eline sağlık diyorum.
imamoğlu da klasik siyasetçi çıktı usta.
Nihat Genç bu yüzyılın aksakalıdır, milletin pusulasıdır. Her yazdığı çerçevelik bir yadigardır.
Hocam, siyaset ustasi olan sizsiniz. Ben de soyleyebilirim ki uzaktan calisma diye bir sey var. Daha dune kadar pandemi nedeniyle is yerlerine gitmeden evden calisiyorduk. Imamoglu da gerekli calismayi evden yaptigini soyledi zaten. IBB nin bu yagmur suresince hangi hizmeti eksik kaldi diye bir bilginiz var mi? Imamoglu veya herhangi bir konuda digerlieri degil de siz hakli da olabilirsiniz. Bu analiziniz onemlidir fakat cumhuriyet dusmani, saray yalakasi medyanin mantiksiz argumanlariya olmamali bu is. Ya da bilimsel degil de siyasi propaganda yazisi yaziyorsaniz farkli tabi.
Okkalı bir yazı olmuş. Anlayana….
insanları bu jelibon hazzına öyle bir mübtela ettiler ki sonunda anti tayyip gazıyla memlekete Gül’ü çakacaklar gibime geliyor…şaka değil imamoglu balonu 3 senede patladı yavaşın kinin sönmesi 3 ay sürmez, zaten babacanın da, kılıcdaroglunun da karamollanin da adayının hep Gül olduğunu biliyoruz..hic olmazsa onu ingiliz bilim adamları yapmış deyip kıvama getirilen seçmen şu an hadi canım dese de ‘ tayyipgitsinyeterki’ jelibonu ikna etmeye yeter..
yazı cok guzel bravo ama cok entresan baykal bu medyaya neler yapmıs acaba cok merak edıyorum. sagcısı solcusu attaurkcusu muhafazakarı gerıcısı mıllıyetcısı ılerıcısı.velhasıl saymakla bıtmez. herkes yazıyor cızyor ardından da bır tane (hıc hesap kıtap yokken) bır tanede baykala şamarı ındırıyor.
valla bır ssey dıyeyım mı. baykalı seversıız nefret edersnız ama chp baykalldan sonra bu hale dustu. burası bır gercek kabul edelım.
hanını dıyecegım turk medyası bır yerınde cıban cıksa baykal yuzunden dıyecek. bu nefretlerı kınlerı cekemezlıklerı nereden kaynaklanıyor bır de onu yazsalar. yukarda dedıgım gıbı ısın entresan tara fı herkes bırbırıne kufur yagdırıyor ama tum medya baykalda bırlesıyor. ılgınc kı ne ılgınc.
not İ sımdı yoruma catanlar olacak. ama sadece gordugumu yazdım . dıger soylenecek olanalr tumden ıadeı tahaatlu adrese gonderılır. saygılar.
“işte Altılı Masa’nın mutabakat metni ortada düpedüz Cumhuriyet’i pazarlıyorlar!”
Yapılan bu, olan bu!!! Sadece iktidara sinirlenerek ona yğklenerek bir yol alınamayacağı ta başından beri belli… Hatta iktidarı bir yana bırakmalı ve “muhalefet” zannedilen namus kaçkınlarına yüklenmeliyiz!
“Beyimiz ve yazarımız harika bir tatil yapıyor”
Bu, liboş beyi Soner Yalçın!
Liboşların şahı, siyasal islamın beyni Cüneyt Ülsever’in yanında şimdi o… Birlikte liboşluğun tadını çıkarıyorlar…
Kalemine taş değmesin
Saygıdeğer Nihat Genç,
Tanrı’nın desteği ve koruması ile cesaretinizin daim olmasını dilerim. 1-Tarikat,cemaat,diyanet gibi din satıp saltanat kuranlar ve bunlarla gizli bağı olup dinî söylemlerle oy toplayıp iktidar olmaya çalışanlardan,
2-PKK desteğini almış Kürt mazlumu oynayanlar ile mafyalaşmış milliyetçiliği vatan-millet diye satanlardan,
3-İktidar sahnesinde kullanılıp atılmış, bağlı olduğu dinci yapılanmanın yozlaşmış istekleri dışına çık(a)mayan siyasetçilerden,
4-Aydın,’laik’,dürüst görünümlü ama korkak,bilgisiz,eğitimsiz,vizyonsuz, sadece oy hesabı, başkalarının yönetme-yönlendirmesi içinde yani bir çeşit kula kulluk edenlerden;
siyaset sahnesinin temizlenmesi ŞART!!!
KUR’AN-Bakara suresi,256.ayet nokta atışı yapar:”Dinde baskı-zorlama yoktur.” ‘Din’, içi boşaltılmış 3-5 ritüel değil, yaşamın tâ kendisi, tüm yaşamdır. Özgür ve ahlâklı yaşanmalıdır. KUR’AN, çok iyi yapılmış TÜRKÇE çevirileri ile açık ve net herkes tarafından bilinir, kamuya açık olursa; hoca, imam gibi din ticareti yapan aracılardan kurtarılırsa toplum(lar) özgürleşir.!!!
En derin saygılarımla. Yasemin Çin