Nihat Genç yazdı…
Dünyada kopan büyük fırtına, gelir dağılımındaki ağır eşitsizlikler, covid felaketi, iklim değişimi, durduralamayan savaşlar ve göçmen sorunu ve yarattığı anti göçmen aşırı sağcı dalga ve popülist liderler ve halkın pasifleşip tepkisizleştirilmesi, vb. bir avuç zenginin dünya hakimi olması ve bir azınlık seçkinler sınıfının kayrılıp dokunulmazlıklar alması, vb.
İşte tüm bu sonuçlar, kapitalizmin yenildiğini ortaya koyuyor ve liberal demokratlar feryat figan etmeye başlıyor, deniz bitti dünya bitti, diye!
Ve ama liberal yazarların ağzından ‘vatanseverlik’ olmadan vahşi kapitalizme karşı savaşamayız laflarını duymak çok garibime gidiyor!
Dünyada o denli kökten değişiklikler oldu ki mesela hemen herkeste sağcı solcu liberal gibi eski siyasi bağlılıklar-mensubiyet-aidiyet ortadan kalktı!
Fikirleri köklü şekilde değişenlerin en başında da düne kadar liberal demokrasinin önde gelen çok meşhur yazarları var!
Financial Times ekonomi başyazarı Martin Wolf’un ‘Demokratik Kapitalizmin Krizi’ adlı kitabı yıllardır yazıp çizdiklerimizin özeti gibi, sanki oturmuş bu kitabı Nihat Genç yazmış gibi!
Kapitalizmin demokrasiyi nasıl çökertip yok ettiğini anlatıyor!
Kapitalizme bir isim de koymuş: ‘yağmacı kapitalizm’ ve ‘ahbap çavuş kapitalizmi’!
Pek tabii yazarı yahudi ve çok ünlü bir liberal olunca kimse kalkıp bize dedikleri gibi ‘vay komplocu’ diyemiyor!
Kitap çok şey anlatıyor, en başta, kapitalizmin demokrasiyi nasıl ortadan kaldırdığını, bunu da ‘statü kaybı’yla açıklıyor!
Statü Kaybı, şu, bireyler hem gelirleri hem de kişilik hakları hem de meslekleriyle son kırk yılda ellerindeki bütün hakların alındığını düşünüyor! Trump, Orban, Tayyip gibi popülist liderlerin de bu yüzden önü açıldı, diyor!
Daha çok şey söylüyor, mesela ‘devlet müdahalesi’ artık zorunlu diyor, kapitalizmin sendikaları ve işçi partilerinin işini nasıl bitirdiğini anlatıyor!
Ve bam yeri, her şeyi ele geçiren küresel şirketlere karşı kim ve nasıl mücadele edecek?
Bizim iddiamız, milli devletlerin bağımsızlık ve kurtuluş savaşlarından gelen milli tarihi gücünden başka küresel şirketlerin önüne neyi koyacaksın görüşüdür, işte bu soruya çok yakın cevaplar bulunca şaşkınlıktan küçük dilimizi yuttuk!
Sonuç, kapitalizm, bir kanserdi, dini, ahlakı, insan haklarını, anayasaları, toplumları, milli iradeyi, sanatı vb. çürüterek yaşar!
Ve, bu vahşi kapitalizmi durduracak bir gücümüz var mı, sorusuna, şöyle karşılık verir, önce kapitalizmi nasıl dizginleriz diye bir düşüncemiz olmalı, diyor!
Peki kapitalizmi dizginleyecek demokratik kazanımları yeniden öne çıkartacak bir düşüncemiz küresel çetenin hakimiyet kurduğu bu medya ortamında mümkün mü, bu sorular yazarımız için henüz fazla ve yahudi olduğu için medyada dışlanmamış ve fazla yalnız kalmamış, içini doldurmak bize kalıyor!
Ama lafı, o halde, bu çürümüş kurumları canlandıracak fikir, yine seçimle başa geçip devleti güçlü kılmak ve devletin sömürgeci şirketlere karşı gücünü ortaya koymasına çalışmaktır, gibi bir yere getiriyor!
Ve şu gerçek, 40’lı yıllarda naziler ve faşistlerin ele geçirdiği büyük medya gücünü artık küresel şirketler ele geçirdi, yani, değişen bir şey yok, işte burada sayın yazarla mutabıkız!
Kitapta kullanılan bir kavram da hoşuma gitti, kapitalizm ‘hiper-süper bireyler’ ortaya çıkarttı, diyor!
Kitabın hakkını da vereyim, çünkü, çok okunan kapitalist çağın bu en tepedeki bir liberal yazarıyla ülkemizde en çok yasaklanan dışlanan kovulan benim gibi bir yazarı filmin sonunda aynı yere geliyor, şöyle, küresel çetenin yeni seçkin sınıfıyla Tarım Toplumunun asilzadeleri ve din adamları ve aristokrasisi aynı dokunulmazlık sahibi ve egemen sınıfın kaymağı haline geldi, diyor!
Artık, diyor, kapitalizmin sonsuz yalanlarının olduğu bir dünyada yaşayacağız, çünkü bir haydut grubu iş başında, insanlara sürekli çocuk gibi muamele ediyorlar ve keyfi despotizm, her yerde, diyor!
Küresel çetenin hegemonyasıyla yerleşik demokrasilere ve parlementolara ve mahkemelere ve siyasi kurumlara güven çok azaldı, diyor!
Bu yüzden kitleler popülist adaylara ve sistem karşıtlarına oy veriyor, diyor!
Ve bütün insanlık kendileri ve aileleri için daha ödüllendirici bir yaşam beklerken kitleler artık sadece ‘ayakta kalma’ savaşı veriyor!
Şimdi gelelim kitabın 238. sayfasına, olmazsa olmaz diye kapitalizmi dizginlemek için yapılacaklara bakalım!
Bir liberalin ağzından duyamacağımız şeyler söylüyor, bir, vatanseverlik esastır, diyor, çünkü vatanseverlik siyaset üstüdür, iki, yurttaşlık inşa edilmeli, diyor, (milli irade, halk iradesi)!
Asıl şaşırdığımız ise, şu cümleleri: ‘asıl tehlike kimlik siyasetidir’!
‘Çok güçlü dini ve etnik kimlikler vatansever sadakatını engeller’ ve, şu cümleler: ‘dar ve dışlayıcı etnik ve dini kimlikler demokratik siyaset için sorunlu bir temeldir!’ Ve ‘ortak kimlik ‘vatandaşlık olmalı’ diyor! Ne diyelim bizim sol liberaller de okur inşallah!
Yetmedi, seçkinler-elitler için şöyle konuşuyor, ‘seçkinlerin doğum ve servet ayrıcalıklarına göre değil’, aksine, nezaket, güvenilirlik, dürüstlük, öz saygı, çalışkanlık ve yasalara duyulan saygı ödüllendirilmelidir! ‘bağımsız’ gibi kelimeleri kullanmakta utangaçlık gösterse de bu ifadeleri de bizim için yeterli!
Ve şunları da söylüyor: ‘halk seçkinlerin kendilerini küçük gördüğüne ikna olursa kendilerini aşağılanmış ve öfkeli hissedecek ve intikamcı olacaktır!, Yani diyor, ‘seçkinci düzen, demokraside asla baskın olmamalı’!
Bir liberal demokrat, kapitalizmi kökünden suçlayıp alarm sirenleri çalarak, neden bunları söyleme ihtiyacı hissediyor!
Çünkü Trump ve bizdeki benzerleriyle, analarının ….. gördüler!
Ve şimdi ‘halkın refahı olmadan demokrasi işleyemez’ diyor ve vatanseverlik olmadan vatandaşlık olmayan kapitalizmin ortadan kaldırdığı demokratik değerleri kazanamayız diyen bir noktaya, Basra harap olduktan sonra nihayet geldiler!
Tabii sayın yazarı fazla zorlayıp bu küresel çetenin muslukları kimin elinde diye kaldıramayacağı sorular sormayalım!
Vatanseverliğe kimler savaş açtı yurttaşlığı kimler bitirdi ve sendika ve sosyal partiler gibi halkın itiraz ve direniş kurumlarının işini kim bitirdi gibi soruları, safımıza yeni kazanmakta olduğumuz bu ağbilere sorup azimlerini kırmayalım!
Yağmacı kapitalizmin dümenindeki küresel çete ve savaş makinesi bugüne kadar kimlerin elinde yükseldi diye hiç sormayalım, ki, ağbimiz şimdi de kapısını nihayet çaldığı vatanseverlerden ürkmeye başlamasın!
Liberal ağbimiz ancak bu kadarcık silkinebilmiş bu kadarcık kendine gelebilmiş ve demokrasiyi ortadan kaldıran düşmanların adını koyabilmiş hiç değil, soyut kavramlara sığınıp köklü bir özeleştiri yapmış!
Ancak bir liberal demokrat ağbinin bu isyanını çok ama ciddiye almalıyız, yıllardır, dünyamız kökünden değişiyor, dediğim şey işte budur!
Bu ve benzeri kitaplar neden mi önemli, artık devlet müdahalesi ve halkın aktifleştirilip harekete geçmesi ve vatanseverlik duyguları, hiç beklemediğimiz yükseklerde dahi, canhıraş konuşulmaya çoktan başladı!
(Bu yazıyla alakasız bir de not düşeyim! Batı menşeli okuduğum bir çok kitapta ‘derin devlet’ kavramı bolca geçmeye başladı ve çoğu yazar bu kavramın Türkiye’den çıktığını söylüyor ve bu da beni çok ilgilendiriyor! Yani bir nevi ‘derin devlet’ kavramı çok konuşulan dünya yazarları tarafından çok büyük ilgi ve kabul görmüş! Ve atıfta bulunurken de samimi davranıp bu kavramın Türkiye menşeli olduğunu ifade ediyorlar! Derin Devlet kavramını 1990’lı yıllarda Leman dergisinde ilk defa ve defalarca kullanan yazar Nihat Genç’tir! Ancak bu kavramı ben icad etmedim, o günlerde ortaklaşa mekanlarda bolca tartıştığımız sağcı sosyolog yazar Nur Vergin’in ağzından duymuştum ve gayri ihtiyari yazılarımda kullandım! Ancak tuhaf bir şey oldu, herkes bu kavrama çullandı ve o günlerde çok ama çok kullanılan kavramların başında geldi! Nur Vergin hocaya ve çevresindeki arkadaşlara bu kavramı sohbette kullanıp yazıda neden kullanmadıklarını sordum! Başta Nur Vergin hoca ve bir çok arkadaş, korktuklarını söylediler, başımıza iş açmayalım, dediler! Ve ikinci olarak, o arkadaş çevresi ‘derin devlet’ lafzından gizli bir haz duyuyordu ve ifşası karşısında korumacı savunmacı davranıyorlardı, bu yüzden kullanamadılar, ancak benim gibi canı yanmışlar ise, derin devlet karşıtı yazılar yazıyordu! Derken, ilk yazıya geçirenin üstüne, bana kaldı! Bu açıklamayı neden yapıyorum, çünkü dünyalılar da artık bu kavramı bolca kullanmaya başladı, misal mi, en son Naomi Klein’in kitabında Türkiye menşeli diye bahsediyor! Bu notu niçin mi düştüm, kaleminizden çıkan bir kavramın dünyayı dolaşması önemli bir mevzudur, bakın Türk kökenli yoğurt kelimesi gibi bir kelime de nihayet biz ihraç edebildik! Ha, hayırlı bir iş mi yaptık bilmiyorum, batılılar bizden Türkiye’nin tek ihraç malı ordusu derken biz yanlış bir şey mi pazarladık?)
Bunların 100 yılda zor akledebilecekleri şeyleri, Mustafa Kemal Atatürk 100 yıl önce hazır edip Türk Milleti’ne vermiştir. Kıymetini bilemedik! Atatürk’ü anlayamadık!
Yahudi yazar abi hangi ülkelere yol gösteriyor? Eğer Avrupadan bahsediyorsa ,vay halimize.Eloon Musk ın kabadan dokuduğunu bu efendi inceden dokuyor demektir.Avrupanın vatanseverliği, Milliyetçiilik=Irkçılık= Faşizm ve Sömürgecilik ile yürür.Milyonlarca yabancının Avrupa’dan POSTALANMASI ile sonuçlanır…
Karl Marx 1844 de “Yahudi Sorunu Üzerine” makalesinde ” Yahudi’nin hayali Milleti, Tüccarın ,Para adamının MİLLETİ dır…Yahudi’nin tanrısı dünyevileşmiş ve dünya tanrısı haline gelmiştir.Poliçe, çek ,senet Yahudi’nin gerçek tanrısıdır….Yahudilik EVRENSEL EGEMENLİĞE ulaşabilir ve yabancılaşmış İNSANI ve yabancılaşmış DOĞAYI devredilebilir,satılabilen egoist ihtiyacın KÖLELİĞİNE ve ticarete maruz kalan OBJELERE dönüştürebilir.” diyor 1844 de !!!