Nihat Genç yazdı…
Flaş. Flaş. Flaş.
Recep Tayyip Erdoğan’ın İmamoğlu’nu kar felaketinde rezil etmek beceriksiz göstermek için ‘kumpas’ kurduğu mobese kameraları ve ses kayıtlarıyla ortaya çıktı!
İmamoğlu’na çekilen operasyonu telefon kayıtlarından aynen aktarıyoruz!
…
(İmamoğlu’nun telefonu, birinci kayıt, İmamoğlu Uğur Dündar’ı arıyor!)
İmamoğlu: -Uğur Dündar ağbi, yetiş, kaçırıyorlar beni…
Uğur Dündar: -Hayırdır, kim kaçırıyor!
İmamoğlu: -Ağbi, şu anda beni Okmeydanı’nda kıskıvrak yakaladılar, bir balıkçıya götürüyorlar, bir İngiliz elçisi ayarlamışlar, benim İngiliz elçisiyle balıkçıda fotoğraflarımı çekip tüm yandaş ekranlarda yayınlayacaklar!
Uğur Dündar: -Anlayamadım, baştan anlat, kim kaçırıyor, nereye kaçırıyor?
İmamoğlu: Uğur Ağbi, ben kar felaketinde mahsur kalan halkımıza koşmak için grayderleri buldozerleri kar küreme araçlarını tuzlama ekiplerini tam ayarladım… ki….
Uğur Dündar: -Sesin gelmiyor, baştan, bir daha…
İmamoğlu: -Uğur Ağbi, ben, şişme sarı montu giydim, kar botlarımı çektim, elime anons mikrofonunu aldım, ekibimle havaalanı yoluna doğru yola çıkıyordum… ki…
Uğur Dündar: -ki, ki, ki, ne, bir daha baştan anlayamadım..
İmamoğlu: -Tam o sırada kar maskeli adamlar beni kıskıvrak yakaladılar…
Uğur Dündar: -Şu anda neredesin?
İmamoğlu: -Ağbi, beni Sarıyer’e balıkçıya götürüyorlar, oraya, İngiliz elçisini çağırmışlar tezgahı kurmuşlar!
Uğur Dündar: -Anladım. Seni İngiliz elçisiyle aynı sofrada yakalayıp… Kafeslemişler, kumpas kurmuşlar!
İmamoğlu: -Uğur ağbi, sen beni bilirsin, ben Atatürk’ün projesiyim, bu yüzden ağbi, beni İngiliz elçisiyle kerhane basar gibi…
Uğur Dündar: -Konum at, konum, hemen geliyorum…
İmamoğlu: -Uğur ağbi, ortalık kar kış kıyamet, gözünü seveyim, kravat, takım, grand-tuvalet gelme, ben ekiplerle sana sarı şişme mont ve kar çizmeleri gönderdim… Hemen ağbi..
Uğur Dündar: -Hayır, sarı giymem, laf olur! Bana kimse belediye imkanlarıyla halkın parasıyla devletin sarı montunu giymiş dedirtmem.
İmamoğlu: -Kurbanın olayım ağbi, yetiş…
Uğur Dündar: -Hemen ordayım, bütün Atatürkçü kurtarma ekiplerini harekete geçiriyorum, sık dişini, benden başka kimseye de açıklama verme!
(telefon kaydı, burada kesilir…)
….
(İkinci telefon kaydı, İmamoğlu, Yılmaz Özdil’i arar….)
İmamoğlu: -Yılmaz ağbi, yetiş, Tayyip’in ekipleri beni kaçırıyor…
Yılmaz Özdil: -Şimdi haberi aldım, Uğur ağbi söyledi, şu anda ben Bodrum’dayım, sen tam olarak, neresi, Barış Yarkadaş aradı, haberler yalan, İmamoğlu gerçekte şu an Çankaya’da Atatürk’ün Sofrası’nda dediler….
İmamoğlu: -Ağbi, Sarıyer’de bir balıkçıya kilitlediler beni, sofrada ‘kalkan’, yetiş, rakıları da açtık ağbi, kalkan’ın yanında ‘deniz tarağı’ da var, sofra tıka basa Rum mezeleri ağbi. Rum mezelerine sofra yetmedi, yandaki lokantadan mezeler için ayrı bir masa getirdik!
Yılmaz Özdil: Mezeler tam olarak…
İmamoğlu: -Ağbi şu anda önüme, lor peynirli Yunan salatası koyuyorlar, yanında, yine Yunan mutfağından domates mücveri… (İmamoğlu, garson’a, -bunun adı ne, der, garson: -valla ben de bilmiyorum, ıspanaklı börek… bu, zeytinyağlı sarma, bu Yunan pilakisi….) Yılmaz ağbi, Yunan pilakisi yanında peynirli patlıcan, seversin…
Yılmaz Özdil: Deniz tarağı var mı deniz tarağı….
İmamoğlu: -Ağbi, deniz tarağını şu anda dayadılar, karşımda İngiliz elçisi.. Beni rehin aldılar…
Yılmaz Özdil: -Hemen geliyorum, Ekrem, beni dinle… Ben gelene kadar… Sen youtube’a gir, İzmir marşını indir, İngiliz elçisi, deniz tarağı hep birlikte İzmir Marşı’nı söylemeye başlayın, ben geliyorum. Kaftancıoğlu’nu ara bizimkileri toplasın ellerine Atatürk posterleri alıp meşalalerle fener alayı tertipleyip marşlarla seni almaya yola çıksınlar, sık dişini, İzmir’in dağları senin yanında!
(Telefon kesilir….)
…
(Üçüncü telefon kaydı, İmamoğlu, Meral Akşener arasında….)
İmamoğlu: -Meral abla, çok kötü operasyon çekiyorlar abla, şu anda beni kaçırıyorlar!
Meral hanım: -Kim kaçırıyor, nereye?
İmamoğlu: -İngiliz elçisiyle beni aynı sofrada göstermek için kar maskeli Tayyip’in adamları beni kaçırdı…
Meral hanım: -Olacak şey değil, şu anda benim İstanbul başkanım Buğra Kavuncu’yu da kaçırdılar, onu da İngiliz elçiyle aynı masaya çırçıplak porno yakaladılar. Bu demokrasiye Fethullah Gülen hocamıza büyük bir operasyon!
İmamoğlu: -Yetiş abla, ‘rabbi yesir’in gidiyor abla!
Meral hanım: -İngiliz elçi şu anda yanında mı? Bir telefona ver bakayım..
(İmamoğlu, telefonu elçiye verir…)
Meral hanım (İngiliz elçisine): Siz de bokunu çıkarttınız, hani adayımız İmamoğlu’ydu… Kılıçdaroğlu’na ayrı gaz veriyorsunuz bize ayrı gaz… Daha önce ne konuştuk….
İngiliz elçisi: -Abla, ben Mardin’li Mirza, burada garson olarak çalışıyorum, sofra çok büyük, İmamoğlu elçiye telefonu uzatamadı, bir saniye abla, şu anda telefonu sofranın öbür tarafına elçiye yetiştiriyorum…
Meral hanım: -Mirza, dinle beni, şu anda görüntülü aramaya geçiyorum… Elçiye söyle, Meral hanım, görüntülü arıyor…
Mirza: -Abla gözünü seveyim beni bu derin devlet işlerine karıştırma… Bak valla diyorum, filmin sonunda büyük başların hepsi yırtar sonunda beni tıkarlar içeri…
(Telefon kaydı burada kesilir….)
(Dördüncü telefon kaydı, İmamoğlu, Halk TV’den İsmail Saymaz’ı arar….)
İmamoğlu: -Yetiş İsmail, Soylu’nun adamları beni kaçırdı… Yandaş gazeteciler gelmeden yandaş kanallar balıkçıyı basmadan yetiş! Büyük kumpas kurdular!
Saymaz: -bakın şu işe, iyi insan lafının üstüne gelir, sayın İmamoğlu biz de şu anda Halk TV’de seni konuşuyorduk… Var ya diyordum… Şimdi şu soğuk hava İmamoğlu’yla bir hamsi tava gömmek ne güzel olurdu…
İmamoğlu: -İsmail’im ne diyorum, dayamışlar bize deniz tarağını, bir dinle… İmamoğlu’nun başı belada İsmail’im… İsmail’im iyi dinle, şu anda ağzımda deniz tarağı karşımda mobese kamerası, donakaldım… Feci geçirdiler oğlum.. İş sana kaldı… Nasıl toparlarsın bilmem…
Saymaz: -Deniz tarağı derken….
İmamoğlu: -İngiliz elçisinin tarağı AKP’nin tarağı, hepsini dayadılar İsmailim… Ocağınıza düştüm…
Saymaz: -Bi saniye bi saniye, şu anda telefonun sesini açıyorum, canlı yayındayız, tam olarak seyircilerimiz de duysun görsün deniz tarağını….
İmamoğlu: (telefondan seyirciye seslenir) -Sevgili İstanbul halkı, Tayyip’i devirecek büyük projemizi…. Bu mobese kameraları kim koydu ulan… Hukuk hesap verecek! Biz bir mobeseyle devrilecek adam değiliz! Şu anda, yandaş ekranlara çıkartmışlar beni. Diyorlar ki kar felaketinde İmamoğlu’nun elçiyle ne işi olur? Ben cumhurbaşkanı adayıyım, bütün dünya beni merak ediyor. Deniz tarağı yalan… Kalkan yiyoruz, kalkan… Ben 25 senedir bu lokantada kalkan yerim.. Yani bir kalkan da mı yemeyelim… Ben belediyeye geldiğim ilk gün AKP’liler antrikot yiyordu, ne söz verdim, bundan sonra kalkanı antrikotu biz yiyeceğiz…
Saymaz: -Efendim, bu karda kışta Ok Meydanı’ndan Sarıyer’e kadar nasıl geldiniz, önce onu anlatın…
İmamoğlu: -Uğur Dündar ağbi de söyledi, Ok Meydanı’ndan buraya karla kapanmış yolları aça aça geldim…
Saymaz: -İmamoğlu doğru diyor, az önce yardımcısı Murat Ongun’la görüştüm, o da yanındaydı… Yolu açmak için kar küreme araçlarıyla gide gide Sarıyer’de balıkçının önüne kadar gelmişken…
İmamoğlu: -Murat Ongun’u karıştırma İsmail, onu da İsviçre dağlarında kayak yaparken İsviçre bankalarıyla gizli hesap açma peşinde fena yakalamışlar. İsmail’im bizde özel hayat bırakmadılar.. Sen beni bilirsin, aman gizli kamera bir açığımı bulmasın diye ben yatak odasında bile takım elbise ve kravatımı çıkartmadan öyle yatarım eşimin yanında…. Sık dişini İmamoğlu, derim, şurda bir yılın kaldı, derim.. Ama dün gece kar yağınca yatağa da sarı montla ve kar botlarıyla girdim, hazır kıta, felaketi bekliyordum… ki…
Saymaz: -Peki İngiliz elçisi?
İmamoğlu: -İngiliz elçisini yakalayıp getirmişler onu da benimle aynı yatağa koydular!
Saymaz: -İngiliz elçisinin adını da söyler misiniz, seyircilerimiz de duysun…
İmamoğlu: -İngiliz elçisi, Alman kökenli bir aileden, Türk tarihi adını iyi bilir, hani Çanakkale komutanı Limon Van Sanders var ya onun torunu, ikinci dünya savaşından sonra Almanya’yı terkedip İngiltere’ye yerleşmişler…
Saymaz: -Yani yemekte Çanakkale savaşındaki Türk kahramanlığını konuşuyordunuz değil mi…
İmamoğlu: -Aynen İsmail’im… Şimdi İsmail’im yabancı elçileri de yabancı diye dışlamak doğru değil… Biz sadece Diyarbakır’a değil herkese açılmak dünyaya açılmak için geliyoruz!
Saymaz: -Efendim, bir de Tayyip’e 128 milyar doları ne yaptılar sormak lazım, bir kalkanla 128 milyarı unutturmak istiyorlar!
(telefon kesilir)…
….
(Beşinci telefon kaydı…İmamoğlu yazar Nihat Genç’i arar)…
İmamoğlu: -Nihat bey, önce benden duyun istedim, Tayyip’in adamları beni kaçırdı, İngiliz elçisiyle tufaya getirdi…
Nihat Genç: -Sayın İmamoğlu, elçiyle ne işiniz olur, ne konuştunuz?
İmamoğlu: -Kalkan yiyince, laf kalkandan açıldı, laf lafı açtı, laf damacana sapığı vardı ya, damacanaya sokuyor, oraya kadar geldi… Adam İngiliz tabii anlayamadı… Tercüman da bir türlü damacananın çevirisini yapamadı… Su borusu gibi ağzı var hani dedik….
Nihat Genç: -Sayın İmamoğlu, İngiliz elçisiyle damacana sapığını mı konuşuyorsunuz!
İmamoğlu: -Doğrusunu benden duyun…
Nihat Genç: -Daha beter ol, cehennemin dibine kadar yolun var, beş bin dolarlık saat takıp bin dairesi olan Fetö’nün adamlarıyla düşüp kalkmış bir adamdan memlekete bir hayır mı gelir!
İmamoğlu: -Sen de ne heyecanlısın be kardeşim, bir dinle… Bakın lokantanın duvarında burada yemek yemiş ünlülerin fotoğrafları var, koca duvarda kimler yok kimler, istersen gel bir bak… Ben masum mağdur iç çeke çeke kalkan yiyorum…
Nihat Genç: -Zehir zıkkım olsun, her kalkana tuzlukla koşuyorsunuz, .iktir git, 65 yaşındayım o lokantalara hep camdan içeri bakardım içinde kimler var diye…
İmamoğlu: -İyi ya işte, kar küreme araçlarını göndereyim, alsınlar seni Ankara’dan getirsinler balıkçı lokantasına… E 5’i de açmış oluruz…
Nihat Genç: -Hangi yol… yol nerden çıktı…
İmamoğlu: -Hadi kitabımı yazdılar ya Kahraman’ın Yolculuğu… Sizi arıyorum çünkü Kahraman’ın yolculuğuna ortak olun, siz de hissedar olun, siz de ‘kahraman’ olun….
(Telefon kesilir…)
…
(Altıncı telefon kaydı, İmamoğlu Emre Kongar’ı arar..)
İmamoğlu: -Emre Kongar hocam, fena yakalandık, karda kışta bizi İngiliz elçisiyle bastılar!
Emre Kongar: -Sayın İmamoğlu, sayın İmamoğlu, sesinizi alamıyorum, hah tamam, üzme tatlı canını, kar kıyamet Tarım Toplumu felaketidir, HDP yüzde on CHP yüzde 25, biz demokratik Türkiye’yle tarım toplumunu birlikte aşacağız!
İmamoğlu: -Ya Emre Kongar hocam, bırak şimdi yağlamanın sırası değil, biz tuzlama bekliyoruz sen daha beter yağlıyor yolları kayganlaştırıyorsun….
Emre Kongar: -Peki sorar mısın İngiliz elçisine, elçi bey ne diyor tarım toplumu konusunda…
İmamoğlu: -Valla elçi bey, nerede bir tarım toplumu bulsak, affetmeyiz, diyor…
Emre Kongar: Bunda üzülecek bir şey yok Sayın İmamoğlu, üstelik kalkan yiyerek çok iyi yaptın, sanayisini tamamlanmamış toplumları iyi bilirim ben, onlar tarım toplumu siyasilerini görünce onlara köylü gibi ‘keloğlan’ gibi muamele çeker, oysa sen, kalkan partisi vererek İngilizler’e bir sanayi toplumu cumhurbaşkanı nasıl olur gösterdin…. Bizim cumhurbaşkanımız kalkan yer görsün İngilizler!
İmamoğlu: -Hocam deniz tarağı da yedik…. Elçi bey, kabukluları çok seviyor, deniz çekilince diyor Britanya’da kabuklular sahilde kalır çocukken gidip istiridye ahtapot deniz börülcesi midye ıstakoz toplardık, diyor…
Emre Kongar: -Sanayi toplumu kabukluları çok sever, bakın kalkınmış ülkeler bizim gibi hamsi mezgit istavrit değil hep kabuklu yer… Müslüman toplumlar tarım toplumudur çocuk doğmadan kabuğu kesip alıyorlar, olacak şey değil… Bir kitapta okudum, kabuğu kesince insanın dünyayla irtibatı kesiliyormuş hayat neşesi gidiyormuş… Üzülmeyin İmamoğlu, iyi ki kabuklu yediniz!
İmamoğlu: -Dedin de aklıma geldi hocam, bir haham yolda kalmış camiiye aldık hemen, nereden baksan o da kabuksuz…
Emre Kongar: -Sayın İmamoğlu, kalkan balığı düğmeli kalkan mı, şöyle kızarmış düğmelerini eme eme yemek çok zevklidir, elçi bey’e söyle, düğmelerini ayıklayıp çöp etmesin!
İmamoğlu: -Vallahi Sayın Kongar, düğme ilik kalmadı, Tayyip çok kötü kilitledi…
(Telefon kesilir….)
nihat bey çokgüzel anlatmışsın ahahahaha çok güzel olmuş ağzına sağlık
Muhteşemsin Nihat Genç bu milletin bir başka Trabzonlu Oktan Keleş’i ve birde senin gibi Nihat Gençi olursa yer yarılsa gök delinse ona birleyen olmaz ulaşmaz Allah ömrüne ömür katsın iyiki varsın
George Orvel 1984 kitabı
Gözetlenme,Dinlenme,Takip
Hayaldi gerçek oldu.
Yaşasın İleri Demokrasi.
Bahçalarda börülce
Oynar gelin görümce
Oynasınlar bakalım
Bir araya gelince