Nihat Genç yazdı…
Fransa’da Ulusal Cephe’nin kurucu lideri Jean Marie Pen 96 yaşında öldü!
Yahudi ve göçmen karşıtlığıyla düşmanları çoktu!
Türkiye’deki siyonizm karşıtlarını 70’li yıllardan beri çok etkilemiştir, Le Pen’in tezi, gaz odalarında yakılan yahudi sayısının çok abartılı olduğuydu!
Le Pen’in siyonizmin medya gücüne karşı tek başına verdiği savaş partisinin oylarını ilk otuz yıl boyunca yüzde 1’in altında kalmasına sebep oldu!
Ve Fransa’nın en çok nefret edilen en popüler kişilerinden biri oldu ve zamanla göçmen sorunu kafalara dank edince, kızı, elinden partiyi aldı ve babasının yahudi düşmanlığını reddetti ve partiyi marjinal sınırdan merkeze doğru taşıdı!
Le Pen’in iddialarını okudukça, bir insan bu kadar büyük bir insanlık dramını nasıl küçümseyebilir ve görmezden gelebilir diye biz de nefret ederdik ve bir insan böyle bir nefretle nasıl yaşayabiliyor, derdik!
1980 ve 90’larda Fransa’nın Avrupa Birliği’ne katılmasına çok güçlü şekilde karşı çıktı ve çok yalnız ve marjinal kaldı ve o yıllarda yüzde 1’lik bir partinin AB’ye karşı olmasının hiçbir sorun teşkil edemeyeceği yazılıp çiziliyordu!
Yani Le Pen Fransızlar için o yıllarda biraz da eğlenceli dandik ultra manyak ciddiye alınmayan bir faşist denilip geçiliyordu!
Bizler ise Fransa’da üstü kapanan örtülen ve görülmek istenmeyen ve kabul edilmeyen şeyin Fransızların çoğunluk olarak Le Penci olduğunu ama baskıdan ya da konjoktürden dolayı Le Penciliklerini gizlediklerini söylüyorduk, öyle oldu, Ulusal Cephe, büyüdükçe büyüdü ve sol partileri aştı geçti!
Ve 70’li yıllardan beri nefret edilen küfredilen utanılan ve Fransa gibi bir ülkeye hiç yakıştırılamayan Le Pen’in fikirleri gün geldi Avrupa’da atağa geçti, İngiltere AB’den ayrıldı ve anti-göçmen ve AB karşıtı partiler büyüdükçe büyüdü ve Le Pen’in dediği oldu AB dağılmanın eşiğine geldi!
İstediğiniz kadar milli duygularınızı bastırın ve istediğiniz kadar marjinal deyip küçümseyin ve işte gün geldi Ulusal Cephe Fransa’nın siyasetine hakim olacak konuma yükseliverdi!
Evet, kızı partiyi popülerleştirdi ve kitleselleştirdi ve siyonizm karşıtlığını terk etti görüntüsü veriyor ve bugün Filistin davasına sol partiler daha yakın duruyor!
Buradan çıkartılacak sonuç, milli duyguları ve milli tepkileri bastırmak mümkün değildir ancak çok sorunlu siyasi dilini insanlık değerleriyle genişletip zenginleştirmez iseniz birileri gelir o duyguları ham ve hamasi ve çok cırtlak ve kumpasa ve komplolara ve şiddete çatışmaya uygun bir hale sokabilir! Fransa işte hep bu korkularla yaşadı!
O günlerde Le Pen’in gaz odalarını küçümseyen siyasi diline akıl sır erdiremez bu nasıl insanlık dışı bir adam diyorduk ve bugün kadere bakın şimdi de Netanyahu’ya aynı şekilde bu nasıl bir canavar diyecek raddeye geldik!
Duygularımız bu kadar hızla nasıl değişebiliyor, artık biz de gaz odalarını Le Pen gibi umursamaz bir hale mi geldik yoksa beynimize biri çip mi taktı?
Sanki 80’li yıllardaki entegre devre beynimizden çıkartılmış yerine başka bir yazılım koyulmuş gibi!
Oysa organ olarak sadece dişlerim sökülüp yerine implant yapıldı yani beynim hala yerinde!
Değişiyor muyuz yoksa biri bizi modifiye mi ediyor, yani bir takım yeni takviye organlarla dünyaya başka türlü mü bakıyoruz!
İşte estetik cerrahi herkes kaşını gözünü burnunu değiştiriyor!
Ve hatta, gelişen teknolojilerle yeni bir insan yaratılıyor, transhümanist hareket deniyor, şöyle, kök hücreleri kullanarak, hayvan klonlayarak, insan-makine hibriti üretmek ve genlere müdahale etmek ve etiyle kemiğiyle bildiğimiz insanı organlarıyla değiştirmeye başlayan bir hareket!
Büyük tartışma, bu takviye organların gelişmesi-uygulanması etik mi yoksa bir canavara mı dönüştürülüyoruz!
Çünkü biyocerrahi ve nanoteknoloji ve robotik ve yazılım ve yapay zeka çok gelişti ve insanı artık organlarıyla değiştirmek teorik olarak mümkün hale geldi hatta başladı bile!
Şöyle deniyor, tıbbın görevi tedaviydi şimdi ise insanı üst bir modele çıkartmak için tıp, başka bir kulvara girdi, düşünün kartal gözü takılıyor ya da sensör kulaklık ve çok uzakları duyabiliyorsunuz? Yani organların gücü artılıyor!
Evet, insanı tamir onarım tedavi çağı bitti ve yeni tür bir mahlukun yaratılması etik ve ahlaki tartışmalarıyla başladı bile!
Estetik cerrahi işte başladı bile, viagra güç artırıcı değil mi ve aşılar ve antibiyotikler de güçlendirmiyor mu, mesela cücelerin boylarını uzatmaya kim itiraz edebilir ve mesela, geldik bam noktasına!
Mesela gece körlüğü için retinaya yerleştirilen ve göze gelen sinyalleri dönüştüren bir çip takviyesiyle görebiliyorsunuz ve hatta hatalı genleri keserek doğuştan kusurlar hastalıklar önlenebileceği, söyleniyor ve hatta yaşlılığı geciktirmek ve yavaşlatmak için ne çok güç takviyeleri yapılmaya başladı bile!
Modifiye edilmiş yeni bir insan mı geliyor, tartışması başladı ve teorik bir düşünceydi şimdi bilimsel ve teknik uygulanması mümkün hale geldi!
Bu satırları okuyunca insan nasıl bir dünya geliyor diye ürküyor ve korkuyor, yoksa yeni bir canavar türü mü geliyor?
Şaşırmama bir sebep yok çünkü çoktan beri insanın kökleriyle oynandığını ve dönüştürüldüğünü düşünüyor ve yazıp çiziyorum!
Mesela insanların duygularına ‘çip’ takıldı!
Keder ve hüzün kökünden çıkartılıp yerine takıp çıkartılan bir protez koyuldu!
Heyecan ve sevinçler kökünden kesildi ve yerine insan ruhunda karşılığı olmayan sentetik gelip geçici heyecanlar koyuldu!
Ve yaşlanmayı niye durduralım, işte geldik gidiyoruz, gençlere yer açalım!
İnsan yaşlanmaya savaş açtıkça bir türlü canavarlığı tetikliyor!
Hadi, beyne çip taktın ve gençleştirdin ama mesela hüzün denilen şey zamanın yitimiyle ilgili!
Yüzündeki kırışıklıklar ve tanyerine daldığınızda kızıllıkların yavaş yavaş kaybolması ve işte akşamın hüznü!
Mesela hadi hayata karamsar bakan duygularımı kesip attım, düşünün, hiç üzülmeyeceğim artık, böyle mi sahiden?
Oysa kötümserlik hayatın bir derinliği ve boyutu, yani insan, üstünde ‘dikkat kırılabilir’ yazan cam ve seramik bir eşya mı?
İşte bunlara akıl sır ermiyor, hüznü kopartıp gençliğe ölümsüzlüğe ulaşmak ne demek, .ikerim böyle hayatı!
Ancak gün geçtikçe etrafımda hüzünsüz sevinçsiz insanlar görüyorum, hatta, ilk gençlik yıllarımdan beri tanıdığım, çaresizlik içinde çok defa ağladıklarına yani insan olduklarına şahit olduğum eski milliyetçi ve islamcı arkadaşlar!
Sanki yepyeni organlar takmışlar, sanki ölümsüz olduklarını sanıyorlar, sanki dolar ve malikane ve makam, eski insan organlarının sevinçlerin yerini almış!
Ve çip takılmış gibi komutla liderlerini öve öve bitiremiyorlar ve alkışlıyorlar ve bir komutla reisin önünde hayranlıkla eğiliyorlar!
Ve yoksulluğumuza ve hukuksuzluğa ve ağır ekonomik şartlara ve milyonlarca insanın aile bütünlüğünü kaybetmesine ve uyuşturucu salgınına ve liyakatsızlığa ve mesleksizliğe ve torpile ve soygunlara karşı, hiç ama hiç üzülmüyor tepki vermiyorlar!
Evet, sanki yepyeni organlar takmışlar ve artık hiç üzülmemeyi başarabilmişler!
Demek ki, bu İslamcı ve milliyetçi arkadaşlara ölümsüzlük için islamcılık fetihçilik ve galeyancılık ve dolar ve iş garantisi ve hazır maaşlar gibi, çip’ler lazımmış!
Yaşamayı sevmedikleri için ideolojik çip’lere ihtiyaç duyuyor olmalılar!
Çünkü bunca haksızlığın zulmün ortasında robot gibiler ve şöyle ayak üstü görüştüğümüzde dahi, yüzlerinde renk vermeyen bir poker surat!
Sanki Allah’ın yarattığı bedenlerinin mucizesine büyüsüne hiç inanmamışlar ve kendilerini duygusuz yapan bu yeni çiplere iman etmişler!
Ne güzel, bir çip takıyorsun ve hayal kırıklığı hüsran yenilgi hiç tatmıyor hiç sorumluluk suçluluk duymuyorsun!
Bir insan kendi doğasından ve kendi duygularından, kaşına burnuna estetik cerrahiye koşanlar gibi, neden rahatsız olur?
İnsan bedenine hiç uymayan sahte yalan uydurma hayali bu hamasi sloganlar onlar için bir nevi gençlik aşısı mı?
Üç beş yalan dolan sloganla beyinlerine yeni organlar mı takmışlar?
Oysa coşku tüm hayata yayılan hatta yaşlandıkça içinize sığmayan, simanız ve ifadeniz ve rahatlığınız ve bakışınız ve kırışıklıklarınıza saklı tebessümünüzle görünür!
Bu yüzden kaç zamandır, utanabilen, o eski günlerin klasik insanlarını özlüyorum!
Sabahın köründe uyanıp bir kırk yıl yorulmadan işinin başına koşan insanları, çok seviyorum!
Geçen gün BBC’de Sharon Stone’le bir röportaj gördüm, yaşlanmış halini gençliğinden daha çok sevdim!
İnsan yaşlandıkça kişiliği bedeninin önüne geçer!
Kişilikte geleneklerimizin kalıntıları vardır annemin söyledikleri ve arkadaş kavgaları ve hayal kırıklıkları ve hepsi kütüphaneler dolusu tecrübeyle gelip çizgi çizgi yüzümüze oturur!
İsrail soykırımına sessiz kalan yahudiler işte akıl sır ermiyor bir canavar türüne dönüşmüşler!
Bunların beynine hangi çipleri takmışlar!
İşte islamcılar bunca felaket ve sömürü karşısında robot gibi duygusuzlar, beyinlerine ne takmışlar?
Hatırlayın dünkü FETÖ’cüleri, aynı robotlardandı, gülmeleri sevinçleri ve yüzlerinde insani bir ifade yoktu!
İsrailliler insan mı, kıyamet getirmek nedir, bu çipi kim taktı?
FETÖ’cüler insan mı, kainat imamı diye Fetö’nün donunu koklamak nedir?
Bu vahşi yolsuzluklar karşısında susan İslamcılar insan mı, duygu sevinç coşku belirtileri hiç kalmamış!
İdeolojik bir algı estetik cerrahi gibi simalarını değiştirmiş!
Ve değişen simalarıyla canlı cansız mı bilemiyorsun, bir ruhları var mı bunlar da insan mı, büyük bir etik soru işte, ortada kaldık!
Ya da bir sil (delete) düğmesine birileri basıp ruhlarını silmiş!
Ya da birileri format atıp güncellemiş, Allah’ın yarattığı üzülen acı çeken insandan eser kalmamış!
Ve FETÖ’cü biri ve bir İsrailli gibi ve bir galeyancı İslamcı gibi, bir insan, bu kadar büyük bir günahla nasıl yaşayabiliyor havsala almıyor!
Transhümanist tartışmalar yani yeni organlarla takviye edilmesi ve güçlendirilmesi düşünülen yarınki insana dair o büyük etik soru cevabını çoktan bulmuş!
Asli duygularından kopartılmış insan canavarlaşıyor!
İşte, yeni organlar, şu abur cubur şekerlemelerin tatlandırıcıları gibi, bir an için beyninize uyuşturucu gibi geliyor ama karşılığında sizden insanlığın bütün derin duygularını kazıyıp alıyor!
Vücuduna dövme yaptıranların sayısı çoğaldıkça birçok dövmeciye girdim ve aynı soruyu sordum, dövme yaptıranlar en çok hangi şikayetle geri geliyor, diye!
İstisnasız hepsi şunu söyledi, -ağbi aynı dövmeyi aynı yerde görmekten bıkıyorlar!
-Peki bu bıkmanın tedavisi nedir?
-Ağbi, göz önünde olmayan sırt gibi kol arkası gibi yerlere dövme yapmaya başlıyorlar!
İçimden, şu bizim eski milliyetçi ve islamcı arkadaşlar ama hiç bıkmamışlar, dedim, zenginliklerini dolarlarını hep uluorta gösteriyorlar!
Geçen yıl, kahvede bir adam gördüm, 65 yaşlarında, siması dikkatimi çekti, bu simayı tanıyorum, dedim ve hafızamı yokladım, evet, ilk okul birinci sınıfta beraberdik! Ve bir daha hiç görüşmedik!
Gittim adama, sizinle ilkokulun birinci sınıfından tanışıyorum, dedim, önce hayret etti, sonra öğretmeni ve okulu söyleyince şaşırdı ve tanıştık!
Bir insanı 60 yıl sonra simasından tanımak!
Benzer bir hikaye Trabzon’da köye çıktığımda başıma geldi! 60 yıldır beni hiç görmemiş ve hatta yazar olduğumu dahi hiç bilmeyen çok uzaktan akraba bir köylümüz, yanıma yaklaştı, siz dedi, çocukken annenle bize gelirdiniz, siz Nihat’sınız!
Nasıl tanıdınız?
-Simanızdan!
Alt tarafı beni tanımış, ne var büyütecek, böyle olmadı, geri dönüş yolunda hüngür hüngür ağladım!
Benzer bir hikayeyi annemle yaşadım, ayrıldığı kasabasına kırk yıl sonra birlikte gittik ve oturduğu evleri bile yıkılmış ortada yok ama yolda giderken yaşlı bir adam gördü, “Osman, bu, Osman” diye bağırdı, adam, döndü, annemi tanıdı, şöyle karşı karşıya geldiler, ilkokuldan arkadaşmışlar ve bir elli yıl birbirlerini hiç görmemişler, öyle yolun ortasında karşı karşıya hüngür hüngür ağladılar! Nasıl ağlaştılar atom bombası atılmış gibi deprem olmuş gibi!
Elli yıl önceki bir arkadaşını nasıl tanıdın anne, dedim: -simasından, ifadesi hiç değişmemiş”!
Artık tanımaz olduk kimseyi, simasından, kıyamet dedikleri işte böyle bir şey olmalı!
İnsanoğlu, bedene ve insanlığa değil, zamana karşı savaş açmış, zamanla baş edebileceğini sanıyor, biri kıyamet takvimine diğeri gençliğine dönmek istiyor!
İletişimin hızı, uçak, anında görüntü derken aslında zamanla boğuşup zamanı büküp zamanı kısaltıp çoğaltıp zamana meydan okuyorlar!
İnsan bakışları hem ileri hem de derine geçmişedir!
Zaman, ileri-geri iki boyutun derin duygularıyla tıpkı ağacın kökleri ve dalları gibi iki yönedir!
Seyahata çıkmamış insanların dünyası ne garip?
Seyahatsiz insanlar ne tuhaf?
İstiyorlar ki Yunan heykelleri gibi sabit ve ebedi kalalım!
Sessiz sedasız hiç seyahate çıkmamış bir insan türü peydah oldu, başkasının otobüsüne başka yöne giden uçaklara ideolojilerine birden nasıl binebiliyor!
Çünkü insanın ‘zamanı’ elinden alındı, zamanına el koyuldu ve sessiz sedasız kendi seyahatine hiç zamanı kalmadı!
Sinemayla hikayeyle hatırayla hesaplaşmayla hayal kırıklığıyla yalnızlığıyla tepeleri dağlarıyla türküleriyle merakıyla seyahat fırsatı bulamamış insanların elinden zamanları çaldılar!
Bedenlerinin duygularının hayallerinin zamanla olgunlaşması ve bilgeleşmesine izin vermediler!
Bu canavarlar asıl takviye asıl güçlendirici kuvvetlendirici organları zamana takıp, zamanımızı bozdular!
Kederin ve hüznün demlenmesine ve coşku ve neşemizin kıvılcım kıvılcım parlamasına, insan neşesinin filizlenmesine zaman tanımadılar!
Genleri kesip biçmeden önce zamanla yavaş yavaş yeşeren en derin duygularımıza ve sevinçle tüm insanlığa uzanan geniş ufkumuza el koydular!
2002 yılından sonra AKP İLE Müslüman Olmuşuz.YA…
Sonuçları tomar tomar dökülüyor.
Kindar Dindarlık ile
Soygun,Talan,Yağmalama
Gündelik işler arasında.
Suç işleme Özgürlüğüne sahipler.SEVAP.
Tüm Anayasal Özgürlükler HARAM.
Sıyasal İslam Budur.
Anka Kuşu olma zamanı Gelmedimi..
Sık sık Gülünç Oyunlar’ı düşünüyorum. Michael Haneke’nin iki kez çektiği. İlk sefer Almanca, sonra Amerikan İngilizcesi. Nedense, Tehlikeli Oyunlar diye çevrilmişti, tehlike nedir bilmez ülkemizde. Kapıdan çıktığımda boyuna o iki sırıtkan tip karşımda. Transhümanizm geliyor! diye telaşla bağıran Batılılara, bize çoktan geldi, diyorum. Hem de hiç Ar-Ge masrafı olmadan. Buralarda bir yerde sağlam cevher buldular. Dünya çapında kullanacaklardır, rejisörleri biraz tanımışsam. Filmin sonunda iki sırıtkan bir sonraki evin ahalisiyle selamlaşıyordu. Bakalım bu cevher buradan nereye transfer olacak. İyi yazı, ortak frekans. Teşekkürler
Tam tespit!
Yazılarınızda kendi simamızı görebildiğimiz için bu aynaya bakmayı seviyoruz .Sihirli ayna olmasın ki,gerçeklerle yüzleşebilelim.Baştan yaratılmak heveslileri başka yaratıcılara meyledebilirler.Yaratıcı değişirse fıtrat neye evrilir az çok görebiliyoruz.Renkli bir yüzeyi hızla döndürdüğünüzde beyaz görünür,ruhumuzu acıtan şeyler öyle hızla yaşanıyor ki,acı algımız da devre dışı kalıyor sanki.Işte böyle sevgili Ayna.
Nihat Genç okumamak hayata 1-0 geriden başlamaktır? Neden mi?Adam hayatın nirengi noktalarını kesfetmekle kalmamış,ömür törpüsü ve yaşam iksiri olmuş İstikbalimize.4 başı mamur abimin.