Veryansın TV okurlarını bu günkü yazımda Yapay Zeka Merkezi ile tanıştıracağım. Disiplinler arası Yapay Zeka çalışma ve araştırma merkezi olarak Türkiye’de bir ilki gerçekleştiren Yapay zeka Merkezi, Ankara Barosu Yasa İzleme Enstitüsü’ne bağlı olarak 6 Şubat 2019’da, ülkemizin seçkin avukatlarından Ali Altay tarafından kuruldu. Yapay Zeka Merkezi, yalnız Türkiye’de değil dünyada da disiplinler arası Yapay Zeka araştırmaları özelliği ile ilk örnek oluşturmuştur.
Kuruluşundan iki yıldan daha az bir süre geçmesine rağmen Merkez, Uluslararası düzeyde başarılı iki kongre gerçekleştirdi ve tanıtım yemekleri düzenledi. Yoğun çalışma ve tanıtım etkinlikleri düzenli olarak devam ederken bütün dünyada olduğu gibi, Covid-19 salgını şimdilik Merkez’in bu faaliyetleri hummalı araştırmalarla sürmektedir.
Yapay Zeka Merkezi, aralarında benim de bulunduğum her alandan yaklaşık 70 den fazla bilim insanından oluşan bir danışma kurulu ile çalışmaktadır. Felsefeden, hukuka, tıp bilimlerine, siyasete, ekonomiye ve tarıma kadar her bilim dalından Türkiye’nin en seçkin ve yetkin bilim insanlarının oluşturduğu bu merkez, Av. Ali Altay başkanlığında daha kuruluşu üzerinden iki yıl geçmeden ülkemizde ve dünyada adından söz ettirmeye, ilgi odağı olmaya ve birlikte çalışma önerileri almaya başlamıştır. Nitekim Hürriyet gazetesi, merkezin başkanı Av. Ali Altay’la uzun bir söyleşi yapmış, merkezin bilimsel ve sosyal etkinliklerine yer vermiştir.
13 Şubat 2019’da yayınlanan bu tanıtım ve söyleşi haberinde Başkan Ali Altay, Yapay Zeka Merkezi’nin ilk saptamaları olarak, Yapay Zekanın ortadan kaldıracağı meslekler sıralamasında ilk iki sırayı tıp ve hukukun alacağını, adli sisteme uygulanması halinde ilk yok edeceği alanın idare hukuku olacağını belirtmiştir. Bu ilginç saptamalara, Yapay Zekanın idari yargıçlara gerek bırakmayacağını ekleyerek devam eden Altay, Yapay zeka’nın iddiaları dinleyip hakimlere rapor vereceğini vurgulamıştır. Söyleşide Altay’ın “felsefeciler görüşlerini bildirmeli” talebinde bulunmakta; Yapay Zeka’nın dinsel olarak bir “şirk”i doğurup doğurmayacağı sorusuna verilecek yanıtın merak edildiği yolunda ilginç bir konuyu gündeme getirmektedir.
Yapay Zeka Merkezi gerek disiplinler arası çalışma stratejisi ve gerekse ülkemizin önde gelen bilim insanlarından oluşan danışma kurulu ile yurt içinden ve yurt dışından olağanüstü ilgi toplamaktadır.
1. Uluslararası Eğitim Denetimi Kongresi (05-07 Aralık 2019, Antalya)’da düzenlenen kongrede merkez, Yapay Zeka ve onunla ilgili gelişmeleri farklı bilim uzmanları ile tartışmış; bu tartışma ve sunumlar aynı yıl yayımlanmıştır.
Bu kongrede sunduğum “Yapay Zeka yapay Zihinler mi Yaratacak? Yapay Zeka Gelişmeleri Karşısında Bir Zihin Ontolojisi Çözümlemesi” başlıklı makalemin Veryansıntv okurları için iki sayfalık bir bölümünü buraya alıyorum. Bu yazımın ve diğer uzmanların Yapay Zeka konusundaki yazılarının tamamına kongre adı girilerek pdf olarak ulaşılabilir. Bu yazıdan hemen sonra da Yapay Zeka Merkezi başkanı Ali Altay’ın yine iki sayfalık tanıtım yazısını ekliyorum.
Ankara Barosu Yasa İzleme Enstitüsü
Yapay Zekâ Hukuku Merkezi Başkanı
Av. Ali ALTAY
YZ Yeni Bir Paradigmayı Çağırıyor: Henüz mutabık kalınamasa da Yapay Zeka (YZ) “İnsanın yaptığı her şeyi mükemmelen yapabilen, yapamadığı her şeyi mükemmelen yapabilen, öğrenmeyi ve bilmeyi bilen, zihin emeğine talip nesne(fenomen, şey)” olarak tanımlanmaya çalışılıyor. Mutabık kalınamayan bu tanımda dahi, YZ’nın insan-insan, insan-toplum, insan-doğa ilişkilerini kökten bir biçimde değiştireceği (S.Çalhan), bu haliyle YZ’nın yeni bir paradigmayı, doktrini çağırdığı anlaşılıyor([1]).
YZ Ve Doktrinler Savaşı: 2018 yılının Temmuz ayından itibaren turque Diplomatics isimli dergi/gazete’de İngiliz Kraliyet Sarayı’nın, 5-6 bölüm süren “Yapay Zekâ Raporu”nun çevirisi yayımlandı. Raporda özetle “tüm Dünyanın mutabık kalacağı bir yapay zekâ doktrininin oluşturulması gerektiği, yapay zekânın bu doktrin bağlamında şekillenmesi gerektiği, Yapay Genel Zekânın mahiyeti, yapay zekânın gerek hukuki alt yapısının ve gerekse kullanımının da bu doktrin bağlamında gerçekleştirilmesi gerektiği, (…)” vurgulanmış, İngiltere’nin bu yöndeki “önalma” girişimine Avrupa Birliği’nden (aslen Almanya diye de okunabilir) gecikmeksizin yanıt gelmiş ve The Economist isimli dergide “Yapay Zekâ ile ilgili doktrinin Avrupa Birliği tarafından oluşturulacağı, doktrin oluşumunda liberal siyasi ve ekonomik değerlere riayet edilmesi gerektiği, serbest rekabet ortamının korunması gerektiği, (…)” denilmiş, Amerika Birleşik Devletleri’nde ise “Yapay Zekâ Filozofları”nın türediği, bu “filozofların” “yapay zekâ denilen olgunun, insanlık tarafından nasıl (kendilerinin açıkladıkları kadar) bilinmesi gerektiği” yönünde, yani bir anlamda “doktrin” çalışmaları yaptıkları medyaya yansımıştır. Bunların yanında, Ulusal çapta yayımlanan dergiler (Teori, vd) ve kitaplar (Yapay Zekâ ve Yeni Dünya Düzeni, vd) üzerinden öğrenebildiğimiz kadarı ile Çin’in de yapay zekâ doktrini üretme çalışmalarında iddialı olduğunu ve genel olarak Dünya’nın, “yapay zekâ” olgusuna yönelik yaklaşımında, “iyimserler” ve “kötümserler” olarak ikiye bölündüğünü gözlüyoruz. Yapay zekâ denilen olgu ise, bu tartışmaların çok önünde, büyük bir hızla yol almaya devam ediyor.
Akıl, Zekanın Kullandığı Aygıtlardan Yalnızca Bir Tanesidir: Dünya, yapay zekayı, “neden yapay zeka deniliyor da yapay akıl denilmiyor” hususu da dahil olmak üzere tartışırken, olguyu tanımlama, terim birliği sağlama çalışmalarının da “doktrin” oluşturma çalışmasının bir parçası olarak öne çıktığını görüyoruz. Oluşmaya çalıştırılan doktrinlerde bir tanımın yekdiğeri tarafından kabul görmediği, hatta tanımlama çalışmasının yapay zekâyı “dondurmak” olacağını söyleyenlerin de varlığı ihmal edilemez düzeyde.
Bağlayıcı Hukuksal Bir Metin Oluşturulamamaktadır: Gerek Birleşmiş Milletler ve gerekse Avrupa Birliği’nin doktrin’in olmazsa olmaz parçası niteliğindeki “hukuki düzenleme/mevzuat oluşturma” çalışmalarında yol alamaması, tüm devletleri ya da (AB yönünden) üye devletleri “bağlayıcı bir metin” ortaya koyamamalarının işaret ettiği hususun, “yapay zekaya her kim hakimse, dünyaya hakim olacaktır” (Rusya) yollu yaklaşımın ürünü olması bir yana, YZ nın yaratacağı rant’ın paylaşılma muhasebesini, “hukukun ideolojisi, iktisattır” (L.I.Fuller) yollu gerçekliği işaret ettiği açıktır.
YZ Korkusu ve ‘Boş Evrensel’: Yapay zekâ olgusunun, yaratılmak istenilen (giderek yaratılan) bir “korku” ile birlikte tartışılıyor olması, hegemonya inşası’nın vazgeçilmez’i niteliğinde bir (toplum) mühendisliğin(in) ürünü olmalıdır (Ü.Oskay). Yapay zekâyı, korkunun gölgesinden çıkararak tartışmak, öğrenmek, bilmek gerekiyor. Bunu yapmak için de, korku’nun, kökeni olan “bilinmezliği” aralamak, aydınlatmak; yapay zekânın nihayette en genel anlamda sistem’in ürünü olduğunu ihmal etmeden ve ‘Boş Evrensel’e (S.Zizek) düşmeden anlamak, anlatmak gerekiyor. Merkezimizin kuruluş amaçlarından biri de budur.
YZ Neden Mültidisipliner Çalışılmalıdır? Merkezi’mizin yapmayı tasarladığı etkinliklerin yukarıda kısaca açıklanan hususları içermesi, bu etkinliklerin ise mültidisipliner olarak çalışılması gerektiğinin farkındayız. Bu sebeple, etkinliklerimizin önceliği “Yapay Zekânın Ne Olup Ne Olmadığı / Mahiyeti”, “Yapay Zekânın Yetenekleri, Olanakları”nın ne olup ne olmadığı gibi soruların aydınlatılması, bu yöndeki etkinliklerden oluşacak verim’in, Dünyadaki “yapay zekâ doktrin”i çalışmalarına katılım ve katkı sağlamak uğruna yapılacak etkinlikler olması gerektiği, yine mültidisipliner etkinlikler bağlamında yapay zekânın hâlihazırda kullanım alanları, bu alanlara ilişkin mevzuatın bulunup bulunmadığı, Yapay Zekâ Mevzuatı’nın Dünyadaki ve Ülkemizdeki durumu, tasarlanacak bir mevzuatın nasıl olması gerektiği yönünde etkinlikler olması gerektiğinin farkındayız. Yapay Zekâ ile ilgili bizi devindiren hususun, aslen Ülkemizin yapay zekâ olgusu ile ilişkilerinin istenilen düzeyde olmaması hatta dünyanın diğer ülkelerine oranla çok geride olmamız, aradaki bu farkın hızla giderilmesi gerektiğine ilişkin toplumsal sorumluluğumuz olduğu açıktır ve Merkezi’miz bu sorumluluğunun farkındadır.
([1]) “Tarihe yönelik (…) tarih dışı çağrılar, terimlerin de kavramsal bir art alana işaret eden göstergeler olmaktan çıkarak, bir kolektif fanteziye hizmet eden, dayanak olan simgeler ve imgeler olarak yeniden inşa olmalarına yol açar. Bir terimi, çağırmakta olduğu tarihselliği çağırmadan bir kolektif fantezinin bir simgesine veya imgesine dönüştürmenin de vebali büyüktür. Bilgi ölür, kanı yaşar. Bu kanı, kişilerin kendileri hakkında imgelerini tasarlamalarında da etkin bir rol oynamaktadır elbette. Bu imge, gerçeklikle çarpıştığında tuzla buz olur; fakat ya kolektif fantezi tam da o gerçeklikle bir çarpışmayı engellemek üzere işleyen bir şeyse? O halde, burada tarihçilik ya da tarihsel bir gönderim alanı filan yok demektir; burada söz konusu olan hem geçmişin hem de şimdinin bir kolektif fanteziye kaydedilmesi yönünde bir girişimdir.” (A.Aydın)