Şahin Filiz
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Manşet
  4. İlk dört maddeye karşı Apo koçbaşı

İlk dört maddeye karşı Apo koçbaşı

featured

Şahin Filiz yazdı…

Her fırsatta Anayasamızın ilk dört maddesini hedef alan iki ileri bir geri açıklamaların, Bahçeli’nin Apo’yu meclise davet etmesi için zemin oluşturmaya yönelik olduğu anlaşılıyor. Cumhur’un küçük ortağı Bahçeli Terörist Elebaşı Apo’yu Gazi Meclis’e konuşmaya davet edecek kadar şaşırmış, yönünü, istikametini, insaf ve inisiyatifini yitirmiştir. Vatanımızın birlik ve bütünlüğü için canını seve seve veren, her karışını kanlarıyla sulayan on binlerce askerimizin, polisimizin, korucumuzun ve sivil vatandaşımızın manevi çığlıkları arşı alaya ulaşacak. Feto ölür ölmez Apo gündeme getirilerek Türk Milleti’yle kedinin fareyle oynadığı gibi oynadıklarını sananlar, Türk Milleti’nin haklı ve güçlü tepkisi karşısında bir kez daha yanıldıklarını anlayacaklardır. Hala terörle mücadele edilirken elebaşını meclise çağırmak, yaman çelişkinin ötesinde, yaman bir ihanet örneğidir. Kaldı ki bölücü terör örgütü, Apo’nun çağrısına değil, efendisi olan emperyalist güçlere kulak vermektedir. Bu çağrı ile terörün biteceğini sananlar ya saftır ya da şark kurnazıdır. Terörü mecliste ağırlamak, Gazi Meclis’e, Cumhuriyet’e ve bağımsızlığımıza vurulacak en şiddetli darbedir.

Dem’li Kışanak’ın, bu ihanet çağrısının ardından, Cumhuriyetimizin ilan edildiği 29 Ekim’i işaret etmesi ve yine Dem’li bir vekilin Bahçeli’ye, “davet yerinde ama terörist başı demeyeceksin, “sayın” diyeceksin” şeklinde ayar vermesi, liderlerini firesiz alkışlayan MHP Grubundaki hiç kimseyi rahatsız etmişe benzemiyor. Öyle ya, “lider, doktrin, teşkilat” teslisi, kutsal üçlemesi dinsel dogmalardan daha katı ve tartışmasızdır. Tarikat şeyhi, cemaat lideri neyse, lider de odur; ne derse desin, “mutlaka vardır bir bildiği” felsefesi hep egemendir. Bir kişi bilir, binlerce kişi dinler, boyun eğer. Binlerce akıl iptal, tek bir akıl aktiftir. İşte sonunda terörist başını bu milletin tepesinde boza pişirecek kıvama getirecek çağrıyı alkışlama noktasına kadar gelinir.

İktidarın bu meş’um çağrıya destek vermesi şaşırtıcı değildir. Ortağı Hizbullah damgalı Huda Par Lideri’nin Gazi Meclisinde Kürtçü-dinci siyasal İslamcılık refleksiyle Dördüncü maddenin değiştirilmesi gerektiğini ileri sürmesi bu desteğin ilk adımlarındandı. Özgür Özel de denklem dışında kalmamış; elini değil dilini uzatarak Türk Devleti’ni bile pazarlık konusu yapan, mantıksız, vizyonsuz ve ihanet dolu açıklamalarla bu kervana katılmıştır. Kifayetsizlik cehalet ve ihanetle birleşince insan aklını dumura uğratacak ipe sapa gelmez konuşmalarla karşılaşıyoruz.

Mecliste grubu bulunan bu üç partinin yanında İstanbul Barosu’nda bölücü düşler kuran ekibin seçilmesi olması, Kaboğlu’nun ilk dört madde için, “yumuşak dokunuşlar yapılmalı” demesi, asıl hedefin Anayasanın ilk dört maddesi olduğunu açıklıkla gösteriyor.

Bu tablo şunu açıkça gösteriyor: Türk Milleti’ni, Türk devletini ve Cumhuriyet birikim ve değerlerini hiç saymak, bunun için de Anayasanın ilk dört maddesini kısa ya da orta vadede değiştirmektir.

Peki, ilk dört maddenin değiştirilmesinde Apo neden koçbaşı olarak piyasaya sürülüyor?

Fetö-PKK iş birliği, Fethullah’ın ölmesiyle bölücü misyonun Apo’da toplanacağını gösteriyor.

Ayrıca, yenidoğan katliamı gündemi alt üst ederken Bebek Katili’nin meclise çağrılması son derece manidardır.

Önce Anayasamızın ilk dört maddelerini yeniden anımsayalım, ama sürekli aklımızda tutalım.

Birinci madde, devletin yönetim şeklinin Cumhuriyet olduğunu vurgular. Peki, siyasal İslamcılar, şeriat narası atanlar Cumhuriyet rejimine karşı mıdır? Evet.

Bölücü örgüt ve Fetö karşı mıdır, evet.

Liberal sol ve sahte Atatürkçüler karşı mıdır, evet.

Apo çağrısı yapanlar ve onu elleri patlayıncaya kadar alkışlayanlar da bu bileşenlerin payandalığı rolünü benimsemiş olmaktadır. Ekip takviye dilmektedir.

İkinci maddede, “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir” ifadesi geçer. Anılan kesimler milli dayanışmayı, adalet anlayışını, insan haklarına saygıyı, Atatürk Milliyetçiliğini, hele hele demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ilkesini benimserler mi, tabii ki hayır.

Apo ve onun bölücü diliyle konuşan bütün kesimler bu ilkelere savaş açmışlardır. “Kürtlere devlet vaad edecek” kadar haddini, hududunu aşan Özgür Özel, sayılan bu ilkeleri gerçekten benimsiyor mu? Bu Cumhuriyet, aynı zamanda Kürt yurttaşlarımızın Cumhuriyeti değil mi? Kimin devletini kime pazarlıyorsun? Eşit yurttaşlıktan söz etmesi de aynı kapıya çıkıyor. Bu maddelerde açıkça anlaşıldığı gibi, 85 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti’nde hiç kimse dil, din, ırk ve bölge farkı gözetmeksizin eşit yurttaşlık hakkına sahiptir ve bu hedef alınan ilk dört maddede garanti altına alınmıştır. Eşit yurttaşlık safsatası, yeni bir sistem dayatmaktır, etnik kökenlere göre devleti ve milleti bölüp parçalanmaya yol açmak demektir. Türk Milleti bu oyuna karşı uyanık olmak zorundadır.

Dışarıdan bakıldığında soldan, sağdan, siyasal İslamcıdan ve Fetö ekibinden oluşan bu kesimler birbirlerinden farklı görünse de hem ulusal hem evrensel düzeyde bütünleştirici, birleştirici ve eşitlikçi Cumhuriyet rejimini ve değerlerini ortadan kaldırılacak en temel hedef olarak belirlemede ortaktırlar. Oyun kurucu, görünüşte derin farklıları olan tarafları aynı oyunda devreye sokabilmektedir.

Üçüncü madde, “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.

Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.

Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.

Başkenti Ankara’dır” der.

Şimdi sayılan kesimleri yeniden düşünelim: Dinsel (Fetö vb.) veya etnik bölücülük (PKK, Hizbullah vb.) bu maddede geçen ilkelere de tam tekmil karşıdır. Onlar için bölünmez millet yoktur. Vatanları yoktur. Vatansızdırlar, millet yoktur, etnik ve mezhepsel bölünme en açık amaçlarıdır. Bölebildikleri kadar bölmek isterler. Amaçları ne demokrasi ne aydınlanma ne de insan haklarıdır. Barış derken, etnik ve mezhepsel çatışmayı; demokrasi derken, tarikat-cemaat-aşirete dayalı feodal gericiliğin otoritesini; özgürlük derken, Türklüğü, Atatürk ilke ve devrimlerini, nihayet Cumhuriyet’i ortadan kaldırmalarının önünde herhangi bir yasal engelin bulunmamasını; din ve vicdan özgürlüğü derken şeriatçı bağnazlığı, halkların kardeşliği derken yurttaşların birbirine karşı bilenmesini, gerici Ortadoğu aşiretçi derebeyliğini…kastederler. Kürt halkını sürekli kışkırtan bu bölücü yapıların tepedeki yöneticileri, feodal-gerici ve ırkçı kaymak kesimdir. Sömürdükleri halkın kanından, canından, malından beslenmek için kardeşi kardeşe kırdırarak saltanatlarını sürdürürler. Türk halkını patolojik ruhlarında hem “halklara” böler, kışkırtır; hem de “halkların kardeşliği” teranesiyle “barış güvercini” rolüne bürünürler. Sahtecilik, yalancılık, ihanet ve ahlaksızlık meslek ve meşrepleri haline gelmiştir.

Türk bayrağını bile tartışılır hale getirmek için sübliminal mesajlar verirler. Andımızın kaldırılmasında rol oynadıkları gibi, neredeyse İstiklal Marşı’mızı bile sorgulayıcı hamleler yaparlar. Türk dili ile aşık atabilecek başka bir dil varmış gibi, “ana dilde eğitim”den dem vururlar. Ama silahlı teröristleri bile Türkçeden başka dil bilmez. Alman’a Alman, Fransız’a Fransız derler ama Türk’e Türk demez, “Türkiyeli” derler. Türk kavramına karşı duydukları içgüdüsel tepki, etnik bölücülükle bir arpa boyu yol alamamış olmanın ezikliğinin ifadesinden başka bir şey değildir. Türkiye ve Türklük aleyhine olan her ülke, her grup ve her milletle anlaşmakta beis görmezler.

Başkent’in Ankara olmasını bir türlü içine sindiremezler. Kimi İstanbul, kimi Diyarbakır hayalleri kurar.

Dördüncü madde tüm tartışmalara noktayı koyar ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü açık bir dille ortaya koyan ilk üç maddeyi koruma altına alır: “Anayasanın 1. maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2. maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3.maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.”

Apo’yu meclise çağırmak, şimdiye kadar ilk dört maddeye yönelik saldırıların en büyüklerindendir. Çünkü Apo, Cumhuriyetimizi ve ilk dört maddeyi hedef alan tüm etnik ve bölücü kesimlerin simge ismidir. Bırakın Gazi Meclis’te konuşturulmasını, bunu iktidar ortağının dillendirmesi bile devletimiz ve milletimizin varlığına fiilen kastetmektir; Anayasamızı fiilen çiğnemektir. Bölücü örgütle Fetö iş birliği içinde değil midir?

Ha Feto konuşmuş, ha Apo demezler mi?

Sayın Bahçeli’ye bir soru sorarak bitireyim: .

Eğer Apo, Feto’dan önce ölseydi, aynı çağrıyı ona da yapar mıydın?

Fetö-PKK iş birliği içinde olduğuna göre böyle bir soru doğaldır.

 

 

 

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. nefis benzetme aynen öyle.çakma yerli ve milliler bize yedirecek akıllarınca.

    Cevapla
Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!