Şahin Filiz yazdı…
Eğitim ile korku, tehlikeli bir İkiliği anlatır. Bu anlamda “Tanrı korkusu” ve eğitimin gerçek amaçları her bakımdan birbiriyle çelişir durumdadır.
“Eğitimin amacı bilgi öğretmek değil, Tanrı korkusunu öğretmektir” ifadesi tehlikeli ve sınırlayıcı bir ikilik sunar. Bireysel ve toplumsal ilerleme için muazzam potansiyeli olan eğitimin çok yönlü hedeflerini, dini telkine odaklanmaya indirgemeye çalışır. Bu makalede bu argümanı parçalara ayıracak, kusurlarını vurgulayacak ve eğitimin gerçek amaçlarına dair daha ayrıntılı bir anlayış sunacağım.
Argümanın eleştirisi:
Yanlış Bir İkilik: Bu ifade, bilgiyi ve Tanrı korkusunu yanlış bir şekilde birbirini dışlayan şeyler olarak konumlandırır. Eğitim, çeşitli alanlarda bilgi edinme ve yayma çabalarını reddetmeden, din bilimleri de dahil olmak üzere geniş bir öğrenme yelpazesini kapsayabilir ve kapsamalıdır.
“Tanrı Korkusu”nun Öznelliği: “Tanrı korkusu” kavramının kendisi özneldir ve yoruma açıktır. Bazıları için bu, saygı ve hayranlık anlamına gelirken, diğerleri bunu körü körüne itaat ve ceza korkusu olarak anlayabilir. Çeşitli bir öğrenci topluluğuna belirli bir yorum dayatmak etik açıdan sorunludur ve eğitimin desteklemesi gereken kapsayıcılık ve eleştirel düşünme ilkelerini baltalar.
Bireysel Potansiyeli İhmal Etmek: Eğitim, bireylere potansiyellerini keşfetmeleri ve topluma anlamlı bir şekilde katkıda bulunmaları için güç vermelidir. Eğitimi dini telkinle sınırlamak, eleştirel düşünmeyi, yaratıcılığı ve tatmin edici bir yaşam ve gelişen bir toplum için gereken becerilerin geliştirilmesini engeller. Bireyleri, değişimin aktif temsilcileri olmaktan ziyade dogmanın pasif alıcıları haline getirir.
Toplumsal İhtiyaçları Göz Ardı Etmek: İyi eğitimli bir halk, ilerici ve müreffeh bir toplum için olmazsa olmazdır. Bilimsel gelişmelerden ve teknolojik yeniliklerden bilgili siyasi söyleme ve kültürel zenginleşmeye kadar, bilgi toplumsal ilerlemenin arkasındaki itici güçtür. Kapsamlı bir eğitim sisteminden ziyade dini korkuya öncelik vermek, bir ulusun giderek karmaşıklaşan ve birbirine bağlı bir dünyada gelişme kapasitesini tehlikeye atar.
“Eğitimin amacı bilgi değil, Tanrı korkusudur” iddiası ortaçağ eğitimi üzerinde birkaç potansiyel olumsuz etkiye sahipti:
Eleştirel düşünce ve sorgulamanın bastırılması: Tanrı korkusu öğrenmenin birincil motivasyonu haline geldiğinde, yerleşik doktrinleri sorgulamayı veya alternatif bakış açılarını keşfetmeyi engelleyebilir. Bu, entelektüel merakı ve eleştirel düşünmeyi bastırabilir ve bilginin ilerlemesini engelleyebilir. Dini öğretilere meydan okumak sapkınlık olarak görülebilir ve cezaya yol açabilir.
Dini çalışmalara odaklanan sınırlı müfredat: Dini telkine vurgu yapılmasıyla, bilim, matematik, tarih (dini bir bağlam dışında) ve sanatlar gibi diğer dersler genellikle daha az ilgi gördü veya tamamen göz ardı edildi. Bu dar odak, bireylerin ve toplumun genel gelişimini sınırladı.
Bilginin sansürü ve kontrolü: “Tanrı korkusunu” sürdürmek için, genellikle Kilise tarafından kontrol edilen eğitim kurumları, dini öğretilere aykırı olduğu düşünülen metinleri ve bilgileri sansürleyebilirdi. Bu, bilgiye erişimi kısıtladı ve entelektüel gelişim için hayati önem taşıyan fikirlerin açık bir şekilde paylaşılmasını engelledi.
Sosyal hiyerarşi ve eşitsizliğin gerekçelendirilmesi: Bu dünya görüşü mevcut sosyal yapıları meşrulaştırmak için kullanılabilir. Eğitim, alt sınıflar için gereksiz veya hatta uygunsuz görülebilir, sosyal bölünmeleri güçlendirebilir ve sosyal hareketlilik fırsatlarını sınırlayabilir.
Batıl inanç ve dogmanın sürdürülmesi: Dini korkuyu deneysel kanıt ve rasyonel sorgulamadan daha öncelikli hale getirerek, ortaçağ eğitimi batıl inançların, asılsız inançların ve dogmanın sorgusuz sualsiz kabulünün sürdürülmesine katkıda bulunabilir.
Eğitimin Gerçek Amaçları:
Eğitim, bireysel gelişime ve toplumsal refaha katkıda bulunan çok sayıda amaca hizmet eder. Bunlar şunları içerir:
Bilgi Edinimi ve Eleştirel Düşünme: Eğitim, bireylere öğrenme, bilgiyi analiz etme ve bağımsız yargılarda bulunma araçları sağlar. Merakı, eleştirel düşünmeyi ve problem çözme becerilerini teşvik ederek, yaşam boyu öğrenme sevgisini besler.
Tanrı korkusu veya din merkezli eğitim, eleştirel düşünmeyi kısıtlar. Korku, genel olarak merakı, özel olarak öğrenme ve araştırma merakını ortadan kaldırır. Oysa amacı bilgi ve bilgiyi kullanma yeteneğini kavrama olan eğitim, sorgulamayı, farklı bakış açılarını keşfetmemizi ve kanıt üzerine düşünmemizi sağlar. Korku ise, boyun eğmeyi ve teslimiyeti getirerek karmaşık dünya karşısında eleştirel becerilerimizi engeller.
Beceri Geliştirme ve Kariyer Hazırlığı: Eğitim, bireylere işgücünde gezinmek ve ekonomiye katkıda bulunmak için gerekli becerileri ve bilgiyi sağlar. Buna teknik beceriler, iletişim becerileri, problem çözme yetenekleri ve gelişen iş piyasasına uyum sağlama yeteneği dahildir.
Medeni Katılım ve Sosyal Sorumluluk: Eğitim, demokratik bir toplumda aktif olarak yer alan bilgili ve sorumlu vatandaşları besler. Bireylere haklarını ve sorumluluklarını anlamaları için gerekli bilgileri sağlayarak, hoşgörüyü, empatiyi ve sosyal adaleti teşvik eder.
Kişisel Gelişim ve Doyum: Eğitim, bireylere tatmin edici hayatlar yaşama gücü verir. Ufukları genişletir, entelektüel merakı besler ve yaratıcılığı ve kendini ifade etmeyi teşvik ederek çok yönlü ve anlamlı bir hayata katkıda bulunur.
Korku, kişisel ve sosyal gelişimi engeller. Dini dogmaya odaklanmak bilim, tarih ve saat gibi bilgi alanlarına erişimi kısıtlar ve öğrencilerin dünyayı ve içindekileri anlamalarını sınırlar. Korku, duygusal zekayı engeller. Korkuyla yönlendirilen bir eğitim kaygı yaratır ve empati, şefkat ve sağlıklı özsaygının gelişimini engelleyebilir. Yenilikçilik, işbirliği, ekip ruhu hep sevgiye dayalı bir eğitimle mümkündür. Farklı kültürlerin bakış açılarını öğrenebilme girişimciliği ve cesareti, korkan değil seven ve merak eden öğrencide bulunabilir. Oysa bu değerler kişisel gelişim için vazgeçilmezdir.
Özellikle din odaklı korku, eğitimde, öğretmen-öğrenci ilişkilerini olumsuz yönde etkiler. Kur’an kurslarından, tarikat ve cemaatlerden ve benzeri yasal veya yasa dışı din öğretim merkezlerinden mezun olan öğrencilerin büyük çoğunluğu sayılan bu olumsuz sonuçlardan zarar görmekte ve yaşamları boyunca zihinlerine çöreklenen, ruhlarının diplerine kadar sinen Tanrı korkusu onları hayattan koparmakta, ömür boyu bu korkuyla yaşamalarına neden olmaktadır. Öğretmen-öğrenci arasında bulunması gereken iletişim, güven, fikir alış-verişi için özgürlük ve özgüven korku karşısında ortadan kalkar. Korku, öğretmenlerin ve eğiticilerin kolaylaştırıcı rolünü sınırlar.
Eğitimde Tanrı korkusu, düşünmeyi ve araştırmayı teşvik etmek yerine, öğretmenleri dogma uygulayıcıları haline getirir. Dogmaları aktarmak eğitim-öğretim değildir.
Korku, öğrencilerin bireysel potansiyellerini ve çeşitli öğrenme stillerine karşı hitap etme yeteneklerini engeller.
Kültürel Aktarım ve Takdir: Eğitim, kültürel değerleri, bilgiyi ve gelenekleri gelecek nesillere aktarmada hayati bir rol oynar. Çeşitliliğe olan takdiri teşvik eder, kültürlerarası anlayışı destekler ve paylaşılan bir tarih ve kimlik duygusu geliştirir.
Vatan ve millet sevgisi, Tanrı korkusu odaklı eğitimle sağlanamaz. Çünkü korkutarak sevdirmek hiçbir eğitim felsefesinde rastlanan bir yöntem değildir.
Tanrı korkusuna dayalı eğitim-konusu ne olursa olsun-saygı, hoşgörü ve kültürlerarası iletişimi engeller. Cemaat ve tarikatlarda din eğitimi adı altında korkunun boca edildiği kölecesine bir ikna ve inandırma yöntemi izlendiği için, bırakın farklı inançlara ve kültürlere saygı göstermeyi, kendi dindaşlarına, yurttaşlarına bile yabancılaşan, ülkesine, ulusuna ve Türk kültürüne düşmanlaşan gençler sözde eğitim adına gerçek eğitimden, hayattan ve kendi varoluşsal özlerinden koparılmaktadır.
Eğitimin birincil hedefi olarak bilgiyi “Tanrı korkusu” ile değiştirme argümanı son derece hatalıdır. Hem bilginin hem de inancın doğasını yanlış temsil eder ve eğitimin potansiyeline dair sınırlı ve nihayetinde zararlı bir görüş sunar. Eğitim, birini diğerinin pahasına teşvik etmek yerine, bilgi, eleştirel düşünme becerileri ve sosyal sorumluluk duygusu ile donatılmış, herkes için daha adil, eşitlikçi ve müreffeh bir dünyaya katkıda bulunan çok yönlü bireyler yaratmaya çalışmalıdır. Bu yaklaşım, insan deneyiminin çok yönlü doğasını kabul eder ve hem bilgi arayışını hem de inancın keşfini tatmin edici bir yaşamın değerli bileşenleri olarak benimser.
Tanrı ya da başka bir nedene bağlı korku odaklı eğitim, ne bilgiyi ne de bilme yeteneğini geliştirir. Korkarak eğitilen kişi, önce kendinden sonra bütün çevresinden ve ülkesinden korkar, kopar ve varoluşsal anlam yitimine uğrar. Atatürk, Cumhuriyet ve Türklük düşmanlığı korkuya dayalı eğitimin doğal bir sonucudur.
Anlayana sivrisinek saz ,anlamayana davul zurna az.Çok dokunaklı ve ilmi bir yazı olmuş Teşekkürler…
Tanrı korkusu vermek isteyen çocuğunu okula değil kuran kursuna göndersin o zaman. Zaten onu istiyorlar ve hep onu gerçekleştirdiler. Sıkıntı şu ki; kendi veletlerini zaten dediği gibi yetiştiriyorlar.
Ulusal bilinç ve insanlık için gerekli yaklaşımı ortaya koyan yazınız dilerim çok okunur, aydınlatır.