Ahmet Müfit yazdı…
Veryansıntv Genel Yayın Yönetmeni Erdem Atay’ın aylar önce yazdığı ama başta Anamuhalefet Partisi CHP olmak üzere hiç kimsenin ne oluyor deyip sorgulamadığı, üzerine gitmediği, gitme gereği duymadığı bir konuyu, vatandaşın devlete emanet ettiği kişisel bilgilerinin, birilerince ele geçirilmesi ve ulu orta servis edilmesi konusunu ele alacağım bu yazıda.
Konunun tekrardan gündeme gelmesi, kendisine sorulan bir soru üzerine, Pandemi döneminde Sağlık Bakanlığı’nın sisteminde bir sızıntının yaşandığını belirten Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdülkadir Uraloğlu’nun, “Bu pandemi sürecindeki hatırlarsınız, sağlık sisteminden bir sızıntıdır. Onun haricinde yok. İnsanların güncel verilerinin çalındığıyla ilgili bir veri yok. Pandemi sürecinde bazı bilgilerin maalesef belli şekliyle elde edilmiş olduğu doğru. O süreçte o maalesef önlenemedi.” sözleri üzerine oldu
Bakan Uraloğlu’nun sızıntı diyerek, sıradanlaştırmaya, güncel olmadığını söyleyerek -bu dönemde çok büyük çoğunluğun, adresi, telefonu, kimlik numarası vb. değişmediğine göre halen güncel” önemsizleştirmeye çalıştığı, ama yine, CHP dahil kimsenin ciddiye alıp üzerine gitmediği, sadece vatandaş açısından değil, devlet açısından da bir ulusal güvenlik konusundan bahsediyorum aslında. Bakanlığın bu sızıntının nedeni, sorumlusu, eğer yapıldıysa, yapılan soruşturmanın sonucunun ne olduğu konusunda bilgi vermeye gerek duymadığını, zaten kimsenin de sormadığını da, sanırım bu noktada ilave etmekte yarar var. “Sızıntı” Sağlık Bakanlığı kaynaklı olduğuna ve “sızıntının” kapsamı hakkında kamuoyu bilgilendirilmediğine göre, “sızıntının kapsamında”, kişisel sağlık verilerimizin olması da muhtemeldir deyip, devam edelim.
Bu noktada, benim bu konuyu ele alma nedenimin, bu yaşananlara yani devletin vatandaşın verilerini koruyamamasına şaşırmam olmadığını belirtmeliyim. Belirtilmem gereken bir diğer şey, yaşananların son 40 küsur yılda, devlet küçültülmelidir, devlet yapmamalı yaptırmalıdır diyerek, Dünya Bankası ve OECD kaynaklı, TÜSİAD destekli yapısal reformlarla deforme edilen, yönetişim adı altında sermayeyle iç içe duruma getirilen -AKP döneminde bu konuda rekorlar kırıldı- devlet yapısının doğal sonucu olduğu.
Bırakın Modern devletin vatandaşına karşı oldukça çeşitlenmiş görevlerini, 1651’de yazdığı Leviatan isimli kitabında devletin en temel görevinin, sözleşmenin diğer tarafı olan vatandaşın can, mal, hak ve özgürlüklerini korumak olduğunu söyleyen Thomas Hobbes’un tanımladığı devletten daha geri bir durumla karşı karşıyayız. (*)
Karşı karşıya kaldığımız devlet, vatandaşın özelini yani en mahrem kişisel verilerini korumayı başaramayan, bu durumu, üzerinden yıllar geçtikten sonra toplumla paylaşmak zorunda kalan ancak sorumlular hakkında hiçbir şey yapmayan bir “devlet”. Kendi milli yazılımını üretmeyen, üretse de kullanımını yaygınlaştırmayarak, zorunlu tutmayarak -çünkü kişisel veriler birçoğu yabancı sermayeli, yabancı menşeli yazılımları kullanan özel şirketlerle -bankalar, sigorta şirketleri, özel sağlık şirketleri, vb.- dahi paylaşan, bilişim altyapısını, ihale ile özel şirketlere yaptıran bir devlet (merkezi idare, yerel yönetimler, denetleyici, düzenleyici kuruluşlar, vb.).
Benim bu konuyu ele alma nedenim, kimsenin sormadığı, vatandaşının kişisel verilerini yani güvenliğini sağlayamayan/koruyamayan bir devletin -Hobbes’un tanımıyla “egemen varlığın”- egemen yani devlet olma vasfının, dolayısıyla meşruiyetinin tartışılır hale gelip gelmediği sorusunu sormak. Daha da ileri giderek, vatandaşının güvenliğini sağlayamayan bir devletin, egemenliğin temsilinde Anayasal olarak en üst sorumlu olan/olması gereken Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) eliyle de olsa, kendini Anayasa değiştirmeye (değiştirilemez maddeler dahil) yetkili görüyor olmasında bir yanlış yok mu diye sormak da mümkün.
(*) Söz konusu kitapta, Egemen Varlığın yani devletin görevlerinden şu sözlerle bahsedilmektedir. “İster bir monark olsun ister bir meclis, egemenin görevi kendisine egemenlik gücünün verilişi amacında, yani halkın güvenliğinin sağlanmasında yatar;… Güvenlikle burada kastedilen, sadece koruma değil; aynı zamanda her insanın meşru emeğiyle, devlete tehlike ve ya zarar gelmeksizin elde edeceği hayatın bütün konforlarıdır.” denilmekte
Çok önemli nokta, vatandaşının güvenliğini dahi sağlayamayacak durumdaki Devlet, Anayasa ‘yı değiştirmeyi hangi hakla değiştirmeyi teklif edebiliyor, akla zarar .