Sabahın erken saatleri, havanın nemi ve serinliği sizi üşütüyor, rüzgârlığınızın fermuarını biraz daha yukarılara çekiyorsunuz.
Denizin üzerinde cam kırıkları gibi parıldayan güneş parçacıkları var.
Dümenin başında olduğunuz tekne ile Çanakkale Boğazı’ndan çıktınız, saatte 10 mil hız ile seyrediyorsunuz.
İçinizde size olağanüstü güç veren özgürlük duygusu, dudaklarınızda da ne olduğunun önemi olmayan bir melodi…
Göğün ve denizin birbirine karıştığı masmavi zeminde rüzgâr teknenizin kıç(¹) tarafındaki ay yıldızlı bayrağı öylesine güzel dalgalandırıyor ki, bir süre gözünüzü ondan alamıyorsunuz.
Bozcaada’yı iskelenizde(²) bıraktınız, rotanız güneye doğru…
Uzakta bir tekne gördünüz, size doğru hızla yaklaşıyor. Kısa bir süre sonra yanınıza geliyor ve sizin iskelenizden geçiyor.
Gelen teknenin kıç tarafında kocaman bir Yunan bayrağı var. Bayrağı size dakikalarca gösterecek şekilde yanınızda oyalanıyor ve sonra geldiği yöne doğru uzaklaşıyor.
Midilli ve Sakız adalarının yanından geçerken de benzer görüntüler oluyor. Hele orta ve güney Ege’ye gelince sadece gemilerde değil, adalar ve hatta adacıklarda da Yunan bayrağı görüyorsunuz.
Denizde, karada, her yerde Yunan bayrağı…
* * *
Ege Denizi’nde her seyir yaptığınızda, gittiğiniz her yerde -verdiğim hayali örnekte olduğu gibi- Yunan bayrağını ısrarla görseniz, bir süre sonra sizde nasıl bir duygu oluşur?
‘Ege bir Yunan denizidir’ düşüncesi bilinçaltınıza yavaş yavaş yerleşir mi?
Mümkündür.
Biz denizciler buna “bayrak gösterme” deriz. Yani ben buradayım. Varım. Haklarımın savunucusuyum.
Zaten hedef, dünyanın her yerinden bu bölgeye gelenler ve hatta Türkler üzerinde de bu duyguyu oluşturmaktır.
Oysa Ege bir Yunan denizi değildir. Türkiye’nin kıyıdaş olduğu, uluslararası suların da yer aldığı özel bir denizdir.
Ege Denizi, Yunanistan’ın hukuk dışı talepleri ve uygulamaları nedeniyle iki ülke arasında ciddi bir sorun alanıdır.
* * *
Yunanistan sadece Ege’yi istememektedir.
Kıbrıs’ın da tamamını istemektedir.
Kıbrıs’ın tamamı da yeterli değildir.
Doğu Akdeniz’de münhasır ekonomik bölge sınırlarının belirlenmesinde Türkiye ve KKTC’nin söz hakkını kabul etmemektedir.
Ege ve Akdeniz’in tamamını verseniz bu sefer de hava sahasının tamamını istemektedir.
Ege, Akdeniz ve bunların hava sahalarını da verseniz bu kez Anadolu’da hak talep etmeyeceğini kimse iddia edemez.
Tarih boyunca, Yunanistan’ın sınırlarını genişletme konusunda bazıları gerçekleşen, bazıları gerçekleşmeyen, bazıları da hüsranla sonuçlanan talepleri ve girişimleri olmuştur. Bugünkü politikalarına bakarak gelecekte de bu isteklerinin devam edeceğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Yunanistan’ın izlediği bu politikalara karşı bir denge oluşturmamız gerek.
Denge, ulusal çıkarlarımız konusunda günlük siyasetin üzerinde bir ulusal politika geliştirerek, tüm alanlarda hak ve çıkarlarımızın ulusça farkına varılması, bilinç geliştirilmesi ve eyleme geçilmesi ile oluşacaktır.
Aksi takdirde dünya kamuoyu önünde hep haksızlığa uğradığını beyan eden, mızıldanan ve Türkiye’yi yayılmacılıkla suçlayan bir Yunanistan’ın etkisine maruz kalacağız.
Şu anda yürütülen Doğu Akdeniz politikamız, bu denge oluştuğunda nelerin değişebileceğini hepimize göstermiştir.
* * *
Son yıllarda Mavi Vatan konusunda ülkemizdeki farkındalığın artmaya başladığını memnuniyetle gözlemekteyiz. Bu farkındalığın en çok da Yunanistan’ı rahatsız ettiği aşikârdır.
Emekli Tümamiral Mustafa Özbey tam bu sırada önemli bir öneride bulunuyor: “Mavi Vatan” kavramı okulların eğitim programlarına alınsın.
Son derece yararlı bir öneri.
Mavi Vatan kavramı okullarda çocuklarımıza anlatılmalı ve farkındalık sağlanmalıdır.
Vatanın sadece kara sınırlarımızdan oluşmadığı, denizlerde de uluslararası hukuk zemininde hak ve çıkarlarımızın olduğu konusunda yaratacağımız farkındalık çok önemlidir.
Bu farkındalık Deniz Kuvvetlerimizi de, sivil denizciliğimizi de, milli gücün diğer unsurlarını da yönlendirecek ve geliştirecektir.
Mavi Vatan kavramının öğrencilerimize anlatılması ulusal bilinç geliştirilmesi açısından çok yararlı olacaktır.
Bu istek gelecekte bir gerilim ve savaş tehlikesi oluşturmaz.
Tam aksine, bu bilince erişmiş ve kararlılığını ifade eden bir Türkiye karşısında hiçbir ülke macera aramayacağından savaş riskini de azaltmış oluruz.
Kardak krizinde bunu gördük. Büyük bir olasılıkla Yunan tarafı Türkiye’nin bu denli kararlı tepkisini beklemiyordu. Doğru tepki verilince de geri adım atmak zorunda kaldılar.
* * *
Mavi Vatan bilincinin geliştirilmesi ve denizciliğin yaygınlaştırılarak sevdirilmesi bir arada yürütülebilir.
Siyasal iktidar, konunun bütün paydaşları ile koordineli olarak siyaset üstü bir ulusal politika hazırlayabilir.
* * *
Düşünün…
Mavi Vatan okullarda eğitim programlarına girmiş…
Değerli öğretmenlerimiz çocuklarımıza denizlerdeki ulusal politikamızı ve hukuki haklarımızı anlatmışlar…
Çocuklarımız vatanımızı karasıyla, deniziyle, havasıyla, insanlarıyla, doğasıyla, tarihiyle, kültürüyle tanıyorlar ve bilinçle seviyorlar.
Yıllar içinde milyonlarca çocuğumuzun büyüdüklerini, eğitimlerini tamamladıklarını, Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanına dağıldıklarını, Atatürk’ün işaret ettiği çağdaş uygarlık hedefine ulaşmamız için faaliyet gösterdikleri her noktada, akıllarındaki ve yüreklerindeki Türk bayrağını muhataplarına gösterdiklerini düşünün…
Böylesine akıl ve bilinç dolu bir bayrak gösterme, yazımın başında anlattığım bayrak gösterme faaliyetinden daha etkili ve daha güçlü olmaz mı?
Olur elbette. Biz yeter ki isteyelim.
Sevgiyle kalın.
(¹) “Kıç” sözcüğü bir denizcilik terimi olup ‘geminin arka bölümü’ anlamında kullanılmaktadır.
(²) “İskele” sözcüğü bir geminin sol tarafını ifade eden denizcilik terimidir.
Katilmamak mumkun degil. 8885 km kiyi mesafemiz olmasina ragmen deniz alaka ve menfaatlerimiz konusunda genclerimiz pek fazla bilgi sahibi degiller. Bu bilinc ve bilgiyi zorunlu bir ders olarak mufredata koymanin faydali olacagini dusunuyorum.
Gundeme getirdigin icin tesekkurler sevgili Turgay