Birinci Dünya Savaşı emperyalist devletlerin dünyayı paylaşım savaşıydı. Paylaşılacak devletlerden biri de egemenliğinde geniş ve zengin topraklar bulunduran Osmanlı Devleti’ydi.
Osmanlı Devleti’nin, Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın yanında savaşa girmesi ile İngiltere ve Fransa’nın müttefikleri Rusya’ya yardım edebilecekleri en kestirme yol olan Türk Boğazları tamamen kapanmıştı.
Bu durum, o tarihe kadar Almanlara karşı kısmi bir zafer elde etmiş, ancak silah, cephane ve teçhizat bakımından mutlaka desteklenmesi gereken Rusya’nın savaş gücünü de son derece olumsuz etkilemişti.
Emperyalist politikalarından dolayı İngiltere’nin kaygıları daha büyüktü. Osmanlı Devleti’nin, Almanya’nın da desteğiyle, Süveyş Kanalı’na yeniden egemen olma ve Padişahın halife sıfatıyla Müslümanları ayaklandırma olasılığı İngiltere’yi kaygılandırıyordu. Bu nedenle Osmanlı Devleti’nin zararsız hale getirilmesi önemliydi.
İstanbul’un işgali Osmanlı Devleti’ni zararsız hale getirmek için uygun bir hal tarzıydı. İstanbul’a giden yol da Çanakkale’den geçiyordu.
İngiltere Savaş Bakanı Lord Kitchener ve Deniz Bakanı Churchill, Süveyş Kanalı’nın korunması, Balkan devletlerinin Almanya yanında savaşa girmelerinin engellenmesi, Rusya ile doğrudan bağlantı kurularak silah ve malzeme sevki yapılması, henüz tarafsız olan İtalya’nın kendi saflarında savaşa girmesinin sağlanması, Sırbistan’a yardım edilmesi, Osmanlı Devleti’nin Almanya ile karadan bağlantısının kesilmesi, İstanbul’un kontrol edilerek Osmanlı Devleti’nin savaş dışı bırakılması ve böylece savaşın yayılmasının önlenmesi için Çanakkale’ye taarruz edilmesi fikrini kabineye kabul ettirmeyi başardılar.
* * *
Osmanlı Devleti’nin Çanakkale Savaşı hazırlıkları Ağustos 1914’ten itibaren boğaz sularına mayın hatları döşenmesi, birliklerin bölgeye intikal ettirilmesi, yeni komutanlıkların kurulması ve boğaz kıyılarının toplarla donatılmasıyla başladı.
Bütün bu hazırlıklara baktığımızda düşman gemilerinin daha boğaz önlerine gelmeden önlenmesi gibi bir hedefin olmadığı görülmektedir.
Bu, hem yeterli bir donanmaya sahip olunmayışından hem de Osmanlı Devleti’nin Donanma Komutanı Amiral Souchon’un boğaz dışında gemi konuşlandırmak bir yana mevcut gemilerden bazılarını hizmet dışına çıkarmak taraftarı olmasından da kaynaklanıyordu.
Çeşme, Navarin ve Sinop baskınlarıyla giderek gerileyen Osmanlı Donanması, II. Abdülhamit döneminde de Haliç’e hapsedilerek iyice etkisiz duruma getirilmişti. Bu nedenle yeteri kadar gemi olsa bile Boğaz dışında harekât icra edecek yeterlik ve deneyimde subaylar olmadığından başarılı bir sonuç elde etmek de mümkün değildi. Karar mekanizmasındaki insanlar da çok genç ve deneyimsizdiler. Erkan-ı Harbiye Umumi Reisi Enver Paşa 34 yaşındaydı, Bahriye Nazırı Cemal Paşa, nazır olduğunda 42 yaşındaydı ve denizcilik geçmişi de yoktu.
3 Kasım 1914’te Amiral Carden komutasındaki İngiliz ve Fransız gemileri Boğaz giriş tabyalarına ateş açtılar ve kanlı savaş böylece başlamış oldu.
* * *
Yeterli güçte bir donanmanın olmaması ve var olan donanma gemilerinin de deniz savaşı ilkelerine göre kullanılmaması nedeniyle savaşta kayıplar yaşandı.
Buna bir örnek Mesudiye zırhlısının gemi olarak değil de yüzer top bataryası olarak kullanılmak istenmesi sonucunda, 13 Aralık 1914’te, İngiliz B-11 denizaltısından atılan torpido ile batırılmasıdır. Bu üzücü olayda geminin 10 subay ve 24 eratı şehit olmuştur. Mesudiye’de görevli Yüzbaşı Halis Bey yaşadıklarını şöyle anlatmıştır:
“(…) Biz, beş altı güverte subayı, arkadaşlardan birinin kamarasında toplanmış, oturuyorduk. Şuradan buradan bahsederken müthiş bir gürültü oldu, kamarada hep birbirimize çarptık. Top başına borusu acı acı çaldı ve akabinde iskele(1) topları ateşe başladı. Etrafı ağır bir barut kokusu kapladı. Biz evvela, düşman hücumuna uğradığımızı hatırımıza getirmedik. Cephaneliklerden birinin havaya uçtuğunu sanarak kamarada kalalım dedik. Fakat top ateşi başlayınca hücuma uğradığımızı anladık. Aynı zamanda, yukarıda “denizaltı gemisi” sözleri işitiliyordu. Kamaralarından fırlayan yirmi kadar subay bir araya toplanmıştık. Mizanadan (kaportadan) su fışkırıyordu. Torpidonun açtığı üç metre kare kadar delikten içeriye hücum eden ve bir kısmı bulunduğumuz güverteye fırlayan sularla demir parçaları, üst güverteye çıkmaya mahsus iskeleleri parçalamıştı.
Aynı katta bulunan amiralin iskelesine koştuk. Onun da kafesleri uçmuş, kapağı tazyikten kapanıp kalmıştı. Zorladık, kapağı açmaya çalıştık, açılmıyordu. Geminin içinde kapanıp kalacak, üst güverteye çıkamayacak mıydık? Boğulmaya mahkûm muyduk? Gemi yavaş yavaş iskeleye meylediyordu. Yirmi subay hep birden top ambarına koştuk. Eyvah… Burada da karşımıza açılmaz ve aşılmaz bir set çıktı.(…)
(…) Yüzbaşı Feraki Efendi de ayağı kayarak denize yuvarlandı. Feraki Efendi yüzemiyor, çırpınıyordu. Tam boğulacağı zaman geminin ikinci kikine(2) binmiş olan askerler, çala kürek gelip subaylarını kurtardılar. Mehmetçikler her zaman olduğu gibi, tehlike esnasında da sakin, fedakâr, sadık ve mert idiler.”
* * *
Uygun koşulların oluştuğunu değerlendiren müttefik donanması, 19 Şubat gününden itibaren, geçeceğinden son derece emin bir şekilde ve bütün gücüyle Çanakkale Boğazı’na giriş yaptı. Vatanını savunmaya yeminli Türk askeri de inanılmaz bir direnişle karşı koydu.
Bu bir varoluş savaşıydı. Düşmana geçit verilmeyecekti. Top ateşleri karşısında zorlanan müttefik donanmasını bir de 7-8 Mart gecesi Nusret mayın gemisinin döktüğü mayınlar beklemekteydi.
Asla yenilmez ve batırılamaz sanılan dev zırhlılar birer birer boğazın sularına gömüldüler. 18 Mart tarihinde Çanakkale’nin denizden geçilemeyeceği anlaşılınca geri çekilen müttefik askerleri bu kez 25 Nisan’da karaya çıktılar.
Çanakkale Savaşının bu evresinde de Türk askerinin gösterdiği büyük kahramanlık, sahip olduğu vatan sevgisi ve daha da önemlisi en olumsuz koşullarda dahi özgüven duygusunun ve bağımsızlığa kavuşacağına ilişkin inancının yok edilememesi çok önemlidir. Çanakkale Savaşı, Mustafa Kemal Atatürk’ün bir deha olarak parladığı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin önsözünü yazdığı savaş olmuştur.
Çanakkale Savaşı sırasında askerlerimizin gösterdiği kahramanlık ve özveri emperyalist devletlerin hesaplarını değiştirmelerine neden olmuştur. Gösterilen kahramanlıkların en güzel örneklerinden birisi de Muavenet-i Milliye gemimizin İngiliz kruvazörü Golliath’ı batırmasıdır.
Yüzbaşı Ahmet Safvet komutasındaki Muavenet-i Milliye muhribi, akşam yemeği beyaz peynir ve ekmekten ibaret olan kahraman ve cefakâr personeli ile 13 Mayıs 1915’te 3 torpido atarak İngiliz kruvazörü Golliath’ı batırmıştır. Müttefik ordularının komutanı General Hamilton, Muavenet-i Milliye’nin bu başarısı üzerine günlüğüne, “Düşman madalyayı hak etti!” diye not düşmüştür.
Kara savaşlarında da hedefledikleri başarıyı elde edemeyen müttefik kuvvetler 9 Ocak 1916’da topraklarımızı terk ettiler.
* * *
Çanakkale Deniz Zaferi kuşkusuz ki askerlerimizin büyük bir cesareti, özverisi ve yüreklerindeki vatan sevgisi ile kazanılmıştır. Bu savaş sonunda, donanmanın olmaması durumunda düşman askerlerinin ülkemizin kalbine kadar rahatça girebileceği iyi anlaşılmıştır.
Büyük zaferin 105’inci yıldönümünü kutladığımız bugün de Birinci Dünya Savaşında hedeflenen emperyalist paylaşım mücadelesi devam etmektedir. Ülkemiz sınırları içinde ve dışında bu alçakça savaşa uygun girişimlerde bulunulmaktadır.
Terör destekli etnik kalkışma denemeleri, dış güçler ve içimizdeki işbirlikçi hainler eliyle gerçekleştirilen, genelde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin özelde de Cumhuriyet Donanmamızın kumpas davalarla güçsüzleştirilmek istenmesi söz konusu emperyalist paylaşım uğraşlarına birer örnektir. Bu çabaların hedefinin ne olduğu özellikle ülkemizi yönetenler ve vatandaşlarımız tarafından iyi anlaşılmalıdır.
Bugün yaşadığımız bütün olumsuzluklara karşın yine de umudumuz var…
Mustafa Kemal Atatürk’ün aydınlanma ışığıyla donatılmış her yaşta gençten oluşan Türk Ulusu, 105 yıl önce olduğu gibi bugün de emperyalist güçlere ve yerli işbirlikçilerine gereken yanıtı verecektir…
Umudumuz olduğu sürece yenilmeyeceğimizin bilincindeyiz…
Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, canlarını feda ederek bize bu vatanı bağışlayan tüm şehitlerimizi, kumpas davalarda yitirdiğimiz hukuk şehidi silah arkadaşlarımızı saygı ve minnetle anıyorum…
Sevgiyle kalın.
DİPNOTLAR:
(1) İskele geminin sol tarafıdır.
(2) Kik gemilerde kürekle sevk edilen, filika benzeri bir vasıtadır.
KAYNAKÇA:
* Çanakkale Deniz Savaşları 1915, Çanakkale Boğaz Komutanlığı Yayımı, 2004
* Çanakkale Deniz Savaşları, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Yayımı, 2010
* Mayın Grup Komutanı Binbaşı Nazmi Bey’in Günlüğüyle Çanakkale Deniz Savaşları, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Yayımı, 2010
* Türk Deniz Kuvvetleri Bin Yılın Güncesinden Seçmeler, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Yayımı, 2009
* Türk Denizcilik Tarihi, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Yayımı, 2009
Hatirlattigin. ve aydinlattigin icin tesekkurler.
Müttefik kuvvetler 9 Ocak 1916’da topraklarımızı terkettiler diyorsunuz ama 150 bin asker binlerce araç binlerce at ve o kadar mühimmat bir günde nasıl terkeder ki.. Böyle bir geri çekilme bir günde değil enaz bir ayda yapılabileceğine göre bizim komutanlarımız neden farketmedi veya önlem almadılar. Böyle önemli detaylar bir satırla geçilemez diye düşünüyorum.