Ahmet Müfit
Ahmet Müfit
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Manşet
  4. Turuncu mu, kırmızı mı?

Turuncu mu, kırmızı mı?

featured

Ahmet Müfit yazdı…

İstanbul Büyükşehir Belediye Bbaşkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla başlayan süreçte, Saraçhane merkezli başlayan toplumsal tepkiler, iktidarın yoğun baskısına, tehdit ve sansür girişimlerine karşın yaygınlaşarak devam etti/ediyor.

23 yıla varan iktidarlarında, tüm erkleri kendi elinde toplayıp, partiyle devleti aynılaştıran, Cumhuriyetin temel değerlerini sulandıran/ortadan kaldıran, toplumu kendilerinden olan ve olmayan olarak bölen AKP’ye karşı kendini ifade etmenin/edebilmenin verdiği özgürlük duygusu açısından bakıldığında, yaşananları, Cumhuriyet Mitingleri ve Gezi Günlerini hatırlatan iktidarın anti demokratik ve cumhuriyetin temel değerlerini tartışılır hale getiren uygulamalarına karşı demokratik bir başkaldırı coşkusu olarak değerlendirmek mümkün.

Normal bir devlet yapısı içerisinde, toplantı ve gösteri hakkı çerçevesinde Anayasal bir hak olarak değerlendirilmesi gereken tüm bu eylemler açısından benzer olduğunu düşündüğüm bir diğer husus, AKP dönemi anayasa değişiklikleriyle her türlü denge ve kontrol mekanizmaları yok edilerek “otoriterleştirilmiş” devlet yapısının sonucu olarak, iktidar tarafından kolayca kriminalize edilebilmiş/en azından kendi mahallelerine öyle gösterebilmiş olmaları.

Saraçhane merkezli başlayıp, bayram öncesinde Maltepe’de yapılan mitingle devam eden eylemleri, benzer şekilde bir sivil itiraz ya da başkaldırı olarak niteleyebileceğimiz Cumhuriyet Mitingleri ve Gezi Günlerinden ayıran farklar da yok değil şüphesiz ki. Birinci önemli fark CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun da bir televizyon programında açıkça ifade ettiği gibi, bir siyasi partinin (CHP) yönlendirmesi ve önderliğinde gerçekleştirilmiş/gerçekleştiriliyor olması. Bu seferkini diğer ikisinden ayıran bir diğer büyük fark ise, bu toplantılara katılan özellikle gençlerin aksine, toplantıları düzenleyenlerin (CHP), Cumhuriyetin laiklik, üniter devlet, millet kimliği gibi kurucu, temel niteliklerine/değerlerine ilişkin herhangi bir hassasiyet göstermekten özellikle kaçınıyor olmaları, Öcalan/DEM-Bahçeli çıkışlı olarak inşa edilmek istenilen yeni açılım sürecine angaje olmuş bir görüntü sunmaları, iktidara karşı muhalefeti, AKP iktidarının 23 yıldır kesintisiz uyguladığı neoliberal politikaların yarattığı yıkım üzerinden değil, yalnızca Erdoğan karşıtlığı üzerine inşa etmek istemeleri.

İlk bakışta görülen bu benzerlik ve farklılıklardan daha önemli olan şey ise son yaşananların, ülkenin siyasi, idari ve ekonomik geleceğine ilişkin verdiği umut ya da perspektifin ne olduğu.

Yaşananların arkasındaki temel motivasyon ve örgütlü güç olan CHP tarafından yapılan açıklamalarla, AKP yönetimine ama esas olarak Erdoğan’a karşı, toplum tarafından verilen çok ciddi mesaj ya da uyarı olarak nitelenen olayların niteliğine ilişkin iki karşıt cepheden iki farklı açıklama geldi. Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mehmet Ali Güller, hemen olayların başlangıcında yazdığı yazısında, “Bugün ayağa kalkan kitleler, İmamoğlu’nu savunmaktan çok, Türkiye’yi, Cumhuriyeti, demokrasiyi, özgürlüğü savunmaktadır. Bu savunma, kimsenin turunculaştıramayacağı kırmızılıktadır” derken, tam tersi yönde bir açıklama Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’dan geldi. “Hak ve adalet talepli sivil eylemler ile günümüzde emperyalist proje olan sivil itaatsizlik eylemleri arasındaki nitelik farkını görmek gerekir. Bunu görmeyenler veya reddedenler emperyalizmin ideolojik aygıtlarının ve projelerinin çok kullanışlı aparatları ve aktörleri haline gelir” diyerek ve iktidarın siyasi duruşunun emperyalizme karşı olduğunu ima ederek, eylemlerin iktidarın bu duruşunu hedef aldığını iddia etti.

Şahsen, Mehmet Ali Güller’in, umut içeren tespitini/değerlendirmesini çok heyecan verici, motive edici bulsam da “gerçekten öyle mi” diye sormaktan da alamıyorum kendimi. Sokaklardan gelen ses, gerçekten de, Türk Milletinin bağımsızlığının simgesi Türk Bayrağının, sosyalizmin rengi gibi kırmızı mı? Kişisel görüşüm, öyle olmadığı.

Bu iddiamı, iki gerekçeyle açıklamaya çalışacağım.

Birinci gerekçem, Cumhuriyetin niteliğine ilişkin derin kaygı ve ideolojik sahip çıkış içeren Cumhuriyet Mitingleri dışındaki her iki eylem sürecinin de (Gezi ve Saraçhane), ortak özelliğinin ideolojik bir hedefler bütünü ve amacı bu hedeflerin gerçekleşmesi olan bir siyasi içerik/hedef taşımaktan çok, yıpranmış, birçok açıdan yozlaşmış bir iktidara karşı tepki içeriyor olması. Daha da öte, ya da birinci tespitin doğal sonucu olarak, AKP’nin, ülke varlıklarını satıp savan, ülkeyi borçsuz yaşayamaz hale düşüren, laiklik, üniter devlet ve bağımsızlık başta olmak üzere kurucu değerleri büyük ölçüde sulandıran/fiilen ortadan kaldıran 23 yıla varan icraatlarını değil, yalnızca AKP lideri Erdoğan’ı hedef alıyor olması.

İkinci gerekçem ise Saraçhane sürecini yönetenlerin, bu süreçteki söylemlerinin hiçbir noktasında, gerçekten “Türkiye’yi, Türk Milletini, demokrasiyi, özgürlüğü” savunmak anlamına gelebilecek, Cumhuriyetin temel nitelikleri olan, gerçek bir demokrasinin olmazsa olmazı olan ulusal bağımsızlığı, laikliği, üniter devleti ön plana çıkaran bir ideolojik mesaj vermekten özellikle kaçınmaları. Bu açıdan bakıldığında, Türk Milletinin bağımsızlığının sembolü olan Bayrakla ve “Ne mutlu Türküm diyene” diyen Atatürk’ün resimleriyle meydanları dolduran insanlarla, milletin ismini söylemekten kaçınanlar arasında bir duygusal, amaçsal ya da ideolojik bağın olduğunu iddia etmek çok da mümkün değil.

Aynı şekilde, Mehmet Uçum’un gösterilerle ilgili söylediği, “Bunlar demokratik protesto hakkının kullanılması olarak görülse de işin aslı öyle değil” diyerek yaptığı emperyalizmin vurgusuna katılmam da mümkün değil. İktidarları boyunca kendi siyasi durumunu tehlikede gördüğü durumlar (15 Temmuz FETÖ’cü kalkışma ve sonrası dönem) dışında, ülkeyi tam da neoliberal küreselleşmeci dünya düzeninin, Washington uzlaşısının çizgisinde yönetmiş, emperyalizmin oyunu Büyük Ortadoğu Projesinden yana siyasi tavır almış, ulusal varlıkları babalar gibi satarken, yurt dışı borçlanmada rekor üstüne rekorlar kırmış bir yönetimin, iktidarın yanlışlarına karşı eylem yapanları Turuncu Devrimcilikle suçlamasını da inandırıcı bulmam mümkün değil.

An itibarıyla ne Turuncu ne de Kırmızı olarak nitelenemeyecek ve aslında tartışmanın siyasi hasımları görünen her iki tarafında, gündemdeki 2. açılıma engel olacağı kaygısıyla/varsayımıyla çok da uzamasını istemediği, gücünü 23 yıllık iktidarın sayılamayacak denli çok ve pahası oldukça ağır yanlış uygulamalarından kaynaklı tepkilerden alan bir eylemlilikle karşı karşıyayız.

Son söz olarak, iktidara, iktidarca yok sayılan milyonların varlığını hatırlatıp, gücünü gösteren bu eylemlilikten şu anki niteliğiyle ne kırmızı ne de turuncu bir devrim çıkmayacağı kanısında olduğumu bir kez daha ve açıkça ifade edip bitireyim. Bundan sonra ne olur? Hep birlikte göreceğiz.

 

 

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

4 Yorum

  1. 1 Nisan 2025, 11:15

    Türk milleti bağımsızlığını tekrar kazanacaktır. Bir olalım yeter.

  2. “NATO ya hayır, Bağımsız Türkiye” sloganı kullanan sağcı bir gençlik örgütü hiç olmadı.
    Şimdi AKP iktidarı ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti nin kurumları TSK, Yargı kurumları, milli eğitim
    (laik eğitim), devletin ve özel medya kurumları, kapitalist pazar (mafyalaş mış) ..vb işlevsiz hale gerilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti şeklen vardır. Fili olarak RTE ye biat eden tek adam yönetimi oluşmuştur.
    Uygarlık yolunda bir değişme ilerleme ve tekrar “Türkiye Cumhuriyetinin yeniden kurulus kimliğine döndürülmesi ve demokrasi inşası” sizin katogorize etmeye calıştığın CHP nin çagırısıyla meydanlara inen halkın muhteşem muhalefeti ile olabilir.
    BOP eş başkanının siyasal islamcı tabani ve DEM PKK şövenist fedodal etnik kimlik söylemleri ile yönlendirilen taraftarları ile demokrası kurulamaz.
    Bugün RTE ye muhalefet aynı zamanda BOP eşbaşkanına dolayısıyla TRUMP a (ABD ye) de muhalefet anlamına gelir.
    Bu oluşan halk direnişi basit bir RTE karşıtlığı değildir. RTE her alanda herşeye müdahale ettiği için, RTE iktidardan gönderilmeden hiç birseyin yeniden normallaştirmek demokrasiye dönmek mümkün degildir.

  3. Hocam, halk müdafaa-i hukukun ilk perdesini oynuyor resmen. chp’nin tepesindekileri de yakasından tutup sokağa çıkaran bu sokaktaki halktı. %70 i Atatürkçü – milliyetçi olan göstericiler gerekirse kendi seçeneklerini kendileri yaratır. Çünkü başka seçenekleri yok. Ya galip gelecekler, ya köle olup pkk devletinin ve CIAsal islamcıların kanlarını ölene dek emmelerine izin verecekler.

  4. 31 Mart 2025, 21:16

    pembe devrim çıkabilir “dem”lenmiş neoliberal chp ile.

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya abone olun!

KAI ile Haber Hakkında Sohbet