Bu söz, siyahi Amerikalıların 1960’larda bugünkü yasal haklarına kavuşmasında önemli rol oynayan lideri Martin Luther King‘e ait. King’in rüyası, siyahilerin, ya da 19’uncu yüzyılda köle olarak Amerika kıtasına getirilen Afrikalı-Amerikalıların, kurucu Amerikalılarla eşit vatandaşlık haklarına sahip olması ve toplumda ayrımcılığın son bulması gibi temel bir insani talepti. Bu hareketin liderleri olan Luther King ve Malcolm X’in suikastla hayatlarını kaybettikleri yıl, yani 1965’de ABD nihayet bu hakları Afrikalılara tanıdı. Yarım yüzyılı aşkın süredir yine de devam eden ayrımcılıklara rağmen, özelikle kilise, medya ve tabii güvenlik kurumları, kültürel ve diğer yönlendirmelerle, farklı ırkların ABD’de uyum içinde yaşaması ve toplumsal birliğin sürdürülebilmesinde önemli rol oynamakta. Ancak bu birliği sağlayan körpüler de sürdürülemez refah farkları yüzünden sık sık şiddetle sarsılmakta.
Şimdi bu ne alaka mi dediniz? Emperyalizme karşı en şanlı zaferi verip kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin, yarım yüzyılı aşan uğraşlarla tekrar emperyalizmin oyunlarına karşı zafiyet içinde bırakılma sürecinin son aşamasında her türlü ayrımcılığın körüklenmesi, ve beyaz Türk – zenci Türk gibi absürt argümanlarla taçlandırılışı bu ifadeyi hatırlattı. Orwell’in Hayvanlar Çiftiği romanındaki gibi, bir de baktık ki, kendilerine zenci diyenler sınıf atladı, üstelik sınıfları pekiştirip o beyaz dediklerini de bir nevi zenci yapıverdi.
Ülke yönetimlerinde egemen kapitalizm kılavuzlarıyla yerleşip yaygınlaşan açgözlülük kültürü nedeniyle içine girdiğimiz iktisadi darboğaz, ve bunun toplumsal ve siyasi izdüşümlerinin yol açtığı jeopolitik kaos, bu yüzyılda dünyayı büyük toplumsal ve kurumsal dönüşümlerin beklediğine işaret etmekte. Bu değişimlerin zamanlaması ve tabiatına dair çok sayıda senaryo üretilebilir. Ben burada, gerçekleşme olasılığı yüksek olan bir senaryo yazmak yerine, keyfimce bir dünyanın temel bazı koşullarından bahsedeceğim; ve aslında bun koşulların insanlığın huzura varması için de tek yol olduğunu düşünüyorum.
- Ülkemiz sınırları, kendini bu ülkenin vatandaşı sayan insanlarca emperyalist paylaşımcılara karşı bağımsızlık uğruna savaşıp kan dökerek kazanılmıştır. Bu ülke vatandaşlarının dini, dili, ırkı ve cinsiyeti devlet katında asla ayrımcılık konusu yapılamaz; devlet görevinde olanların bu tür ayrımcılık yapması da kesinlikle suç unsuru kapsamına alınmalıdır.
- Dil, kültürün bir parçası olarak vatandaşlar arasında çeşitlilik gösterebilir de olsa, ulus olmanın şartı tek bir dilin “resmi dil” olarak kullanılmasıdır; bu şart olmazsa ulusun birbirini anlayabilen topluluklardan oluşması, ve dolayısıyla birlikte çalışıp üretmesi; eğlenebilmesi; ve refahı paylaşabilmesi mümkün olmaz. Bu yüzden, ortak dil olmayınca ortak vatan da kalmaz. Farklı dillerin resmi dilin yanında yaşatılması çabası ise, zengin kültürel yapımız için tabii ki çok değerli ve gereklidir.
- Dili le tam tezat şekilde, bir ulusun ortak bir din temelli tasarımı faşizmdir; faşizm ise berbat ve istkrarsız bir idare biçimidir. Din soyuttur, inanç da özneldir; dinin somut ve nesnel olduğunu tartışan bazı din insanlarının olması tam da dinin öznellik özelliğinin altını çizmektedir. İşte bu yüzden bir ulusu bir arada tutan resmi bir dilin ve bilimin canlı ve evrilen gerçekliğine karşın, inanç üzerinden toplum tasarımı yapmak istikrarsızlık, karmaşa ve yıkımdan başka birşeye hizmet etmez.
Özellikle de kadını erkek ile birlikte sosyal hayatın merkezine ve her alanına koymayan erkek- egemen toplumsal tasarımın bir aracı işlevi gören inanç sistemleri ile başarıya ulaşan bir topluma şahit olunmamıştır, olunmayacaktır.
- İnsanca ve barış içinde yaşayan bir toplum için, farklı ilgi, bilgi ve beceri düzeyindeki insanların birbirlerinden “aşırı farklı” olmayan koşullarda yaşam sürdürmeleri gereklidir. Burada aşırı farklı ile kastettiğim koşullar, daha fazla çalışılarak ya da hayata dair farklı bir seçim yaparak ulaşılamayacak yaşam koşulları. Yani, toplumdaki her bireyin, ilgi ve beceri düzeyine göre bır eğitimci, cumhurbaşkanı ya da sanatçı olabilecek kadar fırsatlara erişimi olmalı, ve kişisel maddi olanaklar sadece sınırlı farklılık göstermeli.
Bu hayalin dışarıda bıraktıkları varsa, eklemeleri okuyucuya bırakıyorum …
Ne güzel bir rüya