Nihat Genç yazdı…
Akşam yediyi de geçti, konuşmam bitti, yağmur da bastırdı, kan şekerim düştü, buralarda bir çorbacı yok mu dedim, dar kaldırımdan yukarı vurduk, bir esnaf lokantası arıyoruz!
Burası Teşvikiye, bir ara sokakta sora sora buluruz dedik ama sora sora bulamadık, yağmur iyice ıslatmaya başladı, yer bilmemek ne kötü bir şey dedim, yan tarafta küçücük odacık bir dükkan gördüm, burası lokantaya benziyor deyip önünde durakladım, ki, şef garson beni tanıdı ve -oooo buyrun Nihat Bey, dedi!
-Çorba var mı dedim, sıcak bir çorba içeceğiz, -buyrun geçin, dedi, içeri girdik, masalara baktım kebap yiyorlar, şefe, bir çorba yanında da bir kebap yeriz, deyip siparişi verdim, vermez olaydım!
Masaya tam oturduk, ki, arkadaşım, -ağbi lokantanın camında Michelin yazıyor, dedi, -…rağı yedik, dedim!
Biz çorba içip kalkalım, şu kebabı iptal edelim, demeden, hakikaten Michelin’miş önümüze sıcak sıcak kebap geldi, acı acı hesabı düşünerek kebabı yedik!
Arkadaşıma, oğlum, bak, soran olursa, bir çorba içtik kalktık, kimseye Nihat Genç Michelin lokantada kebap yedi dedirtmem, dedim!
İki çorba iki kebap, hesap hakikaten Urfa biberi, 1760 lira, biberin acısından bahşiş falan ödemedim, dışarı çıktık, sigarayı yaktık, ki, az ötede, karşıda, yan tarafta, her taraf esnaf lokantası doluymuş, hay aksi, yer bilmemek ne kötüymüş, dedik, yapacak bir şey yok, kaderde varmış dedik!
Arkadaşım, üzülme ağbi, dedi, çorba sıcakmış, içimiz ısındı, ısınan içimiz mi başka yerimiz mi bilemedim!
İstanbul Havalimanında güvenlikten geçiyoruz, bir taraf bomboş, sıra yok, geçmeye kalktım, kadın görevli, -burası acil geçişler için, -iyi ya biz de acil geçiyoruz dedim, kadın görevli: -acil geçiş 24 lira dedi! Ulan bu manyaklar nereden yolacaklarını şaşırmışlar deyip oralı olmadım!
Uçağa bindik, kalkışı bekliyoruz, hostesler geldi, önümüzdeki üç sırayı, -güvenlik nedeniyle kalkmanız lazım, deyip, üçünü de başka koltuklara taşıdılar..
Hostes hanıma, -afedersiniz öğrenmek için soruyorum, öndeki yolcuları neden kaldırdınız, hostes hanım: -önlerindeki ekran çalışmıyor ve çalışmadığı için güvenlik talimatlarını alamıyorlar, kurallar böyle, dedi…
Kurallar böyle deyince, tabii hemen anladım, ancak hostes hanımı hazır yanımda bulunca, -hostes hanım, dedim, bizim önümüzdeki ekranlardan sabahtan beri şöyle uyarılar geliyor, tehlike anında şuradan kaçacaksınız, tehlike anında koltuğun altına gireceksiniz, tehlike anında cenin pozisyonu alacaksınız, tehlike anında koridordaki ışıkları takip edeceksiniz, hostes hanım: -evet doğru, beyefendi, dedi..
-İyi de hostes. hanım, önümdeki sıraları buradan görüyorum, Business Class’taki ekranlara bize gelen uyarılar gelmiyor, onların ekranına bakıyorum,. yemyeşil tepeler, cennet adalar, golf sahaları, beş yıldızlı otellerin resimleri geliyor…
Yanımda Azeri şivesiyle konuşan yaşlı bir amca, hostese espirili cevap verdiğimi görünce, bir müddet sonra, lafa girdi!
-İslamcı iktidarla aranız nasıl, dedi!
-Valla amca dedim, bu İslamcılara tarih dersi vermezsen sıkıntı yok, ancak tarih okuyunca Fatih, Kanuni deyip iki de bir fethe kalkıyorlar!
Aslında, İngilizce de öğretmeyeceksin, İngilizce öğrendiklerinde ilk işleri yabancı istihbarat örgütlerinin emrine giriyorlar!
Aslında İslamcılara buldozer de vermeyeceksen, buldozer bulunca her dağı her tepeyi delik deşik ediyorlar!
Aslında devlet mevlet de vermeyeceksin anında saraya çeviriyorlar!
Var ya aslında hastane bebek memek de teslim etmeyeceksin üç beş bin liraya öldürüyorlar!
Aslında şu sibyan mektebi gibi okul öncesi kurumları da vermeyeceksin, tecavüz vakaları gırla gidiyor, dünyanın en sessiz ve en büyük gay kulübüne döndük!
Aslında, fizik matematik kimyayı, istatistiği de hiç öğretmeyeceksin, fizik öğrenenin ilk işi, fizikle Allah’ın varlığını ispatlamak, matematik öğrenenin ilk işi, sayılarla Allah’ı ispatlamak, istatistiği öğrenenin ilk işi olasılık hesaplarıyla Allah’ın varlığını ispatlamak, yani amcacığım bilimle karşılaşır karşılaşmaz ilk işleri Allah’ın varlığını ispatlamak!
Aslında, şu tarikatlar da pek yaramadı, posta kim oturursa kendini mehdini mesih ilan ediyor ve her vaazlarında yarın kıyamet kopacak diyor, başka da bir şey demiyorlar!
Makineli tüfek gibi lafları sıralarken, amcanın sıkıldığını gördüm, neyse amca, bizim derdimiz bitmez, İran’da sizin islamcılarla mollalarla aranız nasıl?
İranlı amca: hiç sorma. bizim acımız daha büyük mollalar her gün bizim .ötümüze ağaç sokurlar!
‘Ağaç sokurlar’ lafını öyle bir söyledi ki gözümde canlandı!
İçimden -ulan, biz halimize şükredelim, dedim!
Derken, arkadaşım, İranlı amcaya: -Ağaç gene iyi dedi, bizimkiler her gün .ötümüzden içeri kızgın çorba dökürler!