Nihat Genç
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Manşet
  4. Cumhuriyetsiz 23 Nisan

Cumhuriyetsiz 23 Nisan

featured

Nihat Genç yazdı…

Bugün Arslan Bulut Yeniçağ’da güzel özetlemiş, Mehmet Şimşek, Mansur Yavaş ve İmamoğlu üçü de ‘yerel halk’ tabirini kullanıyor, nerede, biri dünya bankasından kredi alırken! İmamoğlu, Birleşmiş Milletler Mülteciler Komiserliğiyle işbirliği yaparken! Mansur Yavaş Birleşik Krallık Refah Fonu ekibiyle ‘geleceğin şehirleri’ programında!

Hepsi istisnasız mültecileri düşünüyor ve Suriyelilerle entegrasyon ve istihdam projeleri için! İstanbul, Ankara belediye başkanları ve Mehmet Şimşek’le aynı amaçlı mutabakatları imzalıyorlar!

Neden ortada Suriye topraklarına geri dönüş için Suriye topraklarında istihdam için bir proje yok!

Çünkü kredi ve borç için mecbursunuz!

Onlar da Suriyelilerin istihdamı ve entegrasyonu için kredi ve borç verirken şart koşuyorlar!

Ve anlaşma metinlerinde ayrıca ‘yerel halk’ tabirini size kullandırtıyorlar!

İktidarı muhalefeti aynı yolda!

Giden gelen, aynı, değişen bir şey yok!

CHP’si AKP’si ülke topraklarının peşkeş çekilmesi ve 360 bin gibi akıl almaz sayıda sömürgeci şirketlere ruhsat verilmesi konusunda da aynı kafada!

Milli egemenlik haklarımız, milli istiklalimiz nerede?

(Mülteciler konusu Rusya’nın da radarında! Almanya tarihinin en büyük yolsuzluk skandalı Wirecard soruşturmasında birçok tuhaf soru da ortada kaldı! Wirecard’ın başında Rus ajanları olduğu iddiası hala yazılıp çiziliyor! Libya’dan mülteci akışı için para ve destek olmuş ve Avrupa’daki mülteci karşıtı aşırı sağ hareketleri fonlamak için Wirecard kullanılmış!)

Bugün içimizde tek kişi kalkıp yahu ‘paralı eğitim’ nedir sormuyor, yoksul çocuklar okuyamayacak ve parası olanlar en iyi okullarda okuyacak ve iyi okullarda okuyan çocukların kafaları da neo-liberal holdingci düzen tarafından yıkanacak!

Holdingci düzen tarafından beyni yıkanmış bu çocuklar AKP’li olsa ne olur CHP’ye oy verse ne değişir?

Hiçbirinin aklına kimseye muhtaç olmadan kendine yeten bir ülke kavramı hiç gelmiyor! Dolar ve borsa ve bahis oyunlarına girip çıkanların sayısı yirmi milyonun üstünde! Kimse köylerimizi tarıma açalım, kooperatifleri büyütelim, küçük esnafı üretimde örgütleyelim, yoksul halkı güçlendirelim, altta kalanları iş güç meslek sahibi yapalım, gübreyi yemi tohumu millileştirelim, topraklarımızdaki madeni biz çıkartalım, demiyor!

Parasız eğitim ve parasız sağlığı konuşmak bile neredeyse terörizm gibi suç sayılıyor!

Paralı eğitim demek parası olanlar okusun demek, sağlığın paralı olması demek parası olmayanlar ölsün demek, kim ölsün, kimliksiz anayasasız hukuksuz iradesiz yerel halk!

Ve holdingci düzen bu eşitsizlikleri kanıksattırdı, itiraz edeni geçtim, aklına gelen tek satır yazabilen dahi yok!

Uluslararası şirketler medyaya hakim piyasaya hakim borsaya hakim siyasete hakim ve sonuç: sonra Siyonist soykırımı durduracak gücü hiçbir yerde bulamıyorsun!

Kamu yararı düşünen tek kişi kalmadı!

Allah korkusu taşıyan tek kişi kalmadı!

İnsanlar yasalar ve fırsatlar karşısında eşittir diyebilen tek kişi de kalmadı!

Varsa yoksa sizi etnik ve dini mezhebi kavram ve dayatmalarla konuşturuyorlar!

Vatan hainlerinin heykelleri dikiliyor, iktidar ve muhalefet anlaşmış, ağzını açabilen yok!

Çünkü uluslararası şirketler dünyanın sahibi olmuş, Fransa’da İngiltere’de Amerika’da Rusya’da Çin’de, vs. Türkiye’de ‘Cumhuriyet’ yok!

Holdingler Cumhuriyet öncesi feodal düzenin asilzadeleri aristokratları gibi yani dünyanın her ülkesinde imtiyazlı ve dokunulmaz!

Sömürgeci şirketlere dava açacak savcımız siyasetçimiz mahkememiz yok, itiraz edip sınırlayacak hukuk soracak diline dolayacak siyasetçimiz yok!

Dünyanın yeni kralları yeni asilzadeleri elinde dolar olanlar!

Sıcak para denince el pençe divan herkes el etek öpüyor!

1948’de dünyalıların imzaladığı insan hakları bildirgesi ‘tüm insanlar özgür, eşit doğarlar ve akıl ve vicdana sahiptir, kardeştir’, düşüncesini, insanlığın kabul etmesi iki yüzyıl kanlı savaşlarla sürmüştür!

1688 İngiliz şanlı devrimi ve Amerika Bağımsızlık Bildirgesi ve Fransız İhtilali ve Napolyon Savaşları ve Fransa’da 1830, 1848 ve 1871 iç isyanları ve üstüne Fransa ve Almanya savaşları ve birinci ve ikinci dünya savaşı ve sömürgeci emperyalist güçlere karşı beş kıtada verilen istiklal savaşları! Yani İnsan Haklarına kolay bir yoldan gelinmedi!

Bütün bu tarih Cumhuriyet’in temel kurumlarında anlaştı! Ortaya herkesi hukuk karşısında eşit kılan anayasalar çıktı, ve kuvvetler ayrılığı ve bağımsız mahkemeler çıktı, denetim çıktı, milli irade ve seçimle milli meclisler ortaya çıktı, bağımsız medyanın varlığı ortaya çıktı!

İnsanoğlunun bu kadar ağır bedeller ödediği bu haklar yasalara şimdi ne oldu?

Uluslararası şirketler geldiler ve Cumhuriyet’in eşitlikçi anayasalarını dinlemediler, girdikleri her ülkede kendileriyle işbirlikçiler bulup imtiyazlarını-dokunulmazlıklarını dayattılar ve kabul ettirdiler!

Milli şirketleri peşkeş çektiler, medyayı ele geçirdiler, kooperatiflerin işini bitirdiler, yerli ürünlerin yerli tarımı bitirdiler ve milli siyasetleri sıcak para-dayatma projeleriyle ele geçirdiler ve onlarca yıldır kesintisiz süren savaş makinesiyle coğrafyaları parçaladılar on milyonları öldürdüler on milyonları vatansız bırakıp sürdüler! Ve şimdi bu büyük siyasi ve sosyal yük de bizim sırtımıza kaldı!

Yasaları uluslararası şirketler gelsin diye yapıyoruz, yolları onlar geçsin diye inşa ediyoruz, parayı onlar faizini yesin diye köle köpek gibi çalışıyoruz, yerli mal yerli bir proje onlar üzülmesin diye hiç konuşmuyoruz, dağlarımızı sahillerimizi yaylalarımızı onlar siyanürle altın çıkartıp götürsünler diye, vatan topraklarını emirlerine keyiflerine sunuyoruz!

Onlar topraklarımızı afiyetle sömürsün diye etnik ve mezhep kavramlarla iç savaş malzemeleriyle siyaset yapıyoruz!

Onlardan hesap soran milli meclisimiz milli irademiz milli istiklalimiz hukukumuz olmasın istiyorlar!

Her ülkeyi meclisleri ve halkı değil en tepedeki yirmi-otuz şirket yönetiyor, medya onların elinde, borsa onların elinde, dolar onların elinde!

Borçlanma ve sıcak paranın getirdiği iç savaş, soykırım ve ülkelerini terk etmek zorunda kalan on milyonlar ve vatanına ve milli iradesine inancı kalmamış sürüm sürüm açlık yokluk içinde sefil perişan milyonlar!

Uluslararası şirketlerin sol ve sendikal yapıları çok uzun süren iç savaşlar sonrası tarihten silmesi kolay olmadı ama oldu!

Sol hareketleri kitlelerin gözünden düşürmek için, bir, bunlar dinsiz kitapsız, sizin elinizden dininizi alıyorlar, deyip marjinalize ettiler ve dinine bağlı insanları işbirlikçisi oldukları sağ muhafazakar partilere çektiler!

İki, bunlar malınızı mülkünüzü elinizden alıp kamulaştıracaklar deyip, komünistlik öcüsüyle kitleleri yine sağcı dinci partilere çektiler!

Ve sol yapılar da kitlelerine örgütlerine aptalca öyle güvendiler ki Cumhuriyet ve kazanımlarının ne anlama geldiğini hiç anlamayıp burjuva devrimi diye suçlayıp ancak un ufak toz olduklarında kafalarını taşlara vurmaya başladılar!

Ve 1980 yılından itibaren iki yüzyılda kazanılmış işçi ve tazminat haklarını insanlığın elinden almaya başladılar! Milli servetleri çar çur sattırıp ellerine geçirdiler!

Afganistan ve Orta-Doğu savaşı ve diktatörlükler bahane gösterilip kırk uzun yıl bir İslamcılık furyası başlattılar ve insanlığın gündemini yoksuzluktan eşitsizlikten çıkartıp laik-şeriat din savaşlarını ustaca kullandılar!

Tanrısız ve mülkiyet düşmanı solu köşeye sıkıştırıp ve AB’nin inşasıyla ve Sovyetler’in dağılmasıyla tarihten sildiler!

Bugün bütün dünya cumhuriyetin kurumlarını arıyor!

Bağımsız mahkemelerini, kamu yararını, piyasayı dengeleyecek ve halka rahat nefes aldıracak milli kamu teşebbüslerini, milli meclisini, milli iradeyi, ve kendi yağıyla kavrulan ve çocuklarını parasız okutabilen ve parasız sağlığı ve bağımsız medyayı!

Yarın 23 Nisan!

Cumhuriyetimiz tarikatları kapattı ve ama diyanetin yüz bin hocasına maaşlarını ödedi! Cumhuriyetimiz kimsenin malını mülküne el koymadı! Cumhuriyetimiz milli seferberlikle milli bir heyecan dalgası yarattı ve kimseye muhtaç olmadan yaşayabiliriz inancını kök saldı!

İslamcılar ve liberaller Uluslararası şirketler ve holding medyasıyla ve sıcak parasıyla ve uluslararası casuslarıyla geldiler ve bu ülkenin milli kamu teşebbüslerini satıp belini kırdılar ve milli aydınlarını öldürüp ülkeyi aydınsız omurgasız sessiz bıraktılar ve sömürgeci savaş makinesinin emrinde siyasi dayatmalarla, Irak’ta Suriye’de (90’lı yıllarda) Türkiye’de iç savaşların önünü açtılar!

Şimdi, soykırımdan geçirilip toprakları elinden alınan Kızılderililer gibi ‘yerli halk’ oluverdik!

Bizim milli bir istiklal savaşımız olmadı mı?

Milli egemenliğimiz yok mu?

Anayasamız yok mu?

Kamu yararını düşünecek Allah korkusu taşıyan mahkemelerimiz yok mu?

23 Nisan işte, bir iki gün, istiklal savaşından heyecanlı belgeseller izletirler size!

Mesela İzmir’in Yunan’dan kurtuluşu sahnesinde Yunan bayrağını indiren Yüzbaşı Şerafettin’in Türk bayrağı (annesi Trabzon Maçkalı, bizim köylü Haceveralı) astığı tarihi belgeseli gösterirler, İzmir’e ilk giren ve Türk bayrağını Hükümet Konağı’nda göndere çeken ilk süvari komutan diye!

O tarihi belgeselde Yüzbaşı Şerafettin’e bir daha iyi bakın!

Türk bayrağını ne kadar çevik ne kadar hızlı göndere çekiyor, sanki İzmir bomboş, koşarak gitmiş ve Yunan bayrağını anında hızla indiriyor, gibi!

Değil, o bayrağı göndere çekmeden tam on dakika önce Konak Meydanı’nda Yunan tarafından Yüzbaşı Şerafettin’in üstüne bomba atılıyor ve şarapnel parçalarıyla yaralanıyor ve üniforması kan içinde!

Yüzbaşı Şerafettin’e biraz dinlenmesini ve üniformasını temizlemesini istiyorlar, hayır, askerin moralini bozmamak için düştüğü yerden kalkıyor ve hiç yara almamış gibi koşar adım Yunan bayrağını indirip Türk bayrağını göndere çekiyor!

Belgeselde göremediğimiz üniformasının kanlar içinde olması!

Yara almadan, kan dökmeden ne düşman bayrağı indirilir ne göndere Türk bayrağı çekilir!

İşte güneydoğuda şehit olan askerlerimiz parasızlıktan çocukları okutamıyor!

İşte milli istiklal savaşı vermiş köylümüz halkımız yaylalarına el koymuş sömürgeci şirketlere karşı çıkacak yasa hakim mahkeme hatta jandarma bulamıyor!

İşte holding medyası dışında beslenmemiş fonlanmamış maaşlanmamış gazeteciniz yazarınız kalmadı!

Uluslararası şirketler işbirlikçilerini sıraya koymuş, biri gidiyor, aynısı geliyor!

Kimseye muhtaç olmadan hepimizi eşitleyen Cumhuriyet ortada hiç gözükmüyor!

Uluslararası şirketlerin işbirlikçi kullanışlı liderleri sadece bize özel değil şu şımarıklığın ve fütursuzluğun boyutuna şu İngiltere ve Fransa’ya atadıkları kukla başbakanlara bakar mısınız? İngiltere ve Fransa’nın tarihi ve kültürüyle ne acımasızca alay etmektir, bu!

Ve soykırımcı siyonizmin köpeği Almanya’ya bakar mısınız?

Ülkücüleri ve İslamcıları Cumhuriyet’in yıkımında hem öyle hem böyle  döndüre döndüre, IŞİD’iyle gladyöcü tetikçileriyle, liberal solu, AB’yle ve etnik bölücülükle nasıl kullandılar gördünüz yaşadınız işte!

Gençler, yola çıkmak için uyanmanızı bekleyecek zamanımız yok!

Filmin sonunda sömürgeci şirketler hepinizi steril estetik kız çocuklarının en sevilen oyuncağı Barbie’sine döndürüverdi!

Barbie’nin her ırktan her coğrafyadan her renkten çeşitleri var ama hepsi aynı amaca hizmet ediyor!

Barbie filmi, dün mutluydum, bugün mutluyum, yarın da mutlu olacağım, mottosuyla açılıyor, ki, Cumhuriyet yıkılırken mutluydunuz, şimdi İslamcı siyasileriniz servetleri ele geçirdi mutlu ve sömürgeci şirketlerin yeni adamları son seçimle mutlu, hepiniz mutlusunuz, Allah mutluluğunuzu bozmasın!

Barbie’nin elbiseleri yaşadığı dünya pembedir, hayaller, dünya, sokaklar, yatağı, arkadaşları, her şey pespembe!

Filmde, Barbie, sahibi çocuğun oyuncakları arasında mutlu bir hayat yaşamaktadır ve ama düz taban olduğunu anlar ve hastalığını tedavi için gerçek dünyaya yani sahibi çocuğu aramaya başlar, en yakın arkadaşı erkek versiyonu Ken’le birlikte!

Gerçek dünyada inşaat işçileri Barbie’ye müstehcen bir laf atarlar ve Barbie şöyle karşılık verir ‘ama benim vajinam yok’!

İslamcıların ortaya çıktıkları günleri, vajinası olmayan kadınlar, penisi olmayan Müslümanlar tasarladıkları, Asrı Saadet günlerini hatırladım!

Gerçek dünyada yolda biri Ken’e ‘saatiniz kaç?’ der!

Ken şaşırır, çünkü, yaşadığı oyuncak dünyasında saat ve zaman yoktur!

Tarihten hiç ders çıkartmamış solcuları düşündüm, İslamcıları düşündüm, milliyetçileri düşündüm, hepsi zamansız saatsiz kurulmuş ideolojileriyle geçmiş hayali çağlar içinde yaşıyorlar!

Barbie, kusursuz güzelliği temsil ediyor, solcuları, ülkücüleri, İslamcıları düşündüm, hepsi ‘kusursuz’, en güzeli, en mükemmeli!

Filmde, Barbie, sonunda oyuncağı olduğu sahibi çocuğu bulur ve sevinçle ben senin en sevdiğin oyuncağın Barbie’yim, der!

Sahibi kız, Barbie’yi şaşırtır, -seninle ben beş yaşına kadar oynadım, sonra hiç sevmedim, sen herkese aynı mükemmel güzelliği aşılayan faşisttin, der.

Barbie, faşist lafını duyunca ağlamaya başlar, ben faşisttim öyle mi?

Uluslararası sömürgeci şirketlerin yüzüne karşı siz faşistsiniz diyen bir ülkücü, İslamcı, liberal, solcu yazar gördünüz mü?

Filme dönelim, evet, vajinasız ve zaman dışı en mükemmel güzelliği herkese dayatmak nedir, her ülkeye her coğrafyaya!

Barbie ben mükemmelim diye diretince ‘mükemmel nedir’ cevabını yine film verir, mükemmel olan mükemmel değildir, asıl mükemmel olan hayatın karışık bozuk çirkin haksızlıklarla dolu oluşudur, yani, zamansız ve vajinasız bir dünyada ebediyyen yaşamak mükemmellik değil ruhsal bozukluktur, deliliktir!

Çünkü ihanetler yolsuzluklar çaresizlikler sizi bugüne zamana taşır ve size bir irade ve kimlik vermek için harekete geçirir ve onun bunun Barbie’si olmaktan kurtulursunuz!

Tatları ve acıları, verili, sevilen, oynanan, okşanan, pişpişlenen, pespembe ve durgun bir oyuncak evreninde değil, gerçek dünyanın trajedi ve sevinçleri içinden bulursunuz!

İşte, ilkokul mezunu olmayan FETÖ’den dahi size Barbie bir bebek yaptılar, imam hatip ortaokulu bir zekadan size Barbie bebek verdiler, şimdi, Keloğlan bir laz müteahhitten size bir Barbie bebek hazırlıyorlar! Orta-Doğu’da milyonlar hiç öldürülmemiş gibi on milyonlar vatansız bırakılmamış gibi, siyonizmin gerçek yüzü ortaya hiç çıkmamış gibi!

Uluslararası şirketleri çok da şey etmemek lazım, çünkü sizlerin köpek gezdirmesine karşı çıkmıyor, Tinder’de çeşit çeşit karı kız bakmanıza ses çıkartmıyor, istediğiniz filmi seyretmenize itiraz etmiyorlar! İşbirliğine girerseniz köylünüzün altına Jeep bile çekiyorlar! Borsa, dolar ve bahis oynamakta serbestsiniz! Bağımsız ve milli ve kimseye boyun eğmemiş yazarlarınıza sosyal medyanızda faşist, deli, şizofren, marjinal, ruh hastası demekte tam bir fikir özgürlüğüne sahipsiniz!

Yani Wall Stret’i İşgal Et, isyanına katılırsanız yaka paça kelepçeyle götürülürsünüz!

Ya da Fransa’da sarı yelekliler gibi borsa düzenine isyan etmedikten sonra Barbie’nin bütün pembe mutlulukları özgürlükler sizinle!

Barbie filminde en çok kullanılan sahne ise, Barbie bebek içinde su olmayan bardaktan su içiyor, ve Barbie bebek, hiç konuşmuyor!

Size özel tasarım Barbie bebekleriniz Keloğlan İmamoğlu, Mansur Yavaş, sömürgeci şirketlere ve siyonizmin soykırımına karşı konuşabilir mi?

Yarın 23 Nisan!

Milli istiklal savaşımızı ve milli egemenliğimizi Barbie bebeklerle kazanmadık!

Fakrü zaruret içinde kimsesiz parasız fabrikasız kamyonsuz yoksul acı çeken dökülen kanıyla şehitleriyle tecavüz edilen kadınlarıyla bir milletin sahici direnen kahramanlarıyla kazandık!

Ve bitmeyen gururu ve hasretiyle Yaşasın Cumhuriyet!

 

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

5 Yorum

  1. 23 Nisan 2024, 16:50

    Nihat Genç Cumhuriyetin yılmaz bekçisidir.

    Cevapla
  2. Adamsın…

    Cevapla
  3. 22 Nisan 2024, 22:33

    Uzun yazılarınıza hasretiz. Keşke eski kitaplarınızı pdf ya da yeniden basılmış olarak bulabilsek. Telif sorunu mu var bilmiyorum. Bu yazdıklarınızı okuyup da size AKP’li diyen nörolojik vaka olup gitmiş çokça kişi duyuların ve aklın gerçek dünyasına geri dönecek midir bilinmez. 23 Nisan’ımız kutlu olsun. İlle de meşruiyet düsturuyla Roma imparatorları gibi yetkileri alıp ilerlemeyi değil meclisi hareketinin kalbine yerleştirerek yerel halkına meşru, hukuklu yönetimi öğretmeye çalışan Atatürk’e de esenlik ve selam olsun.

    Cevapla
  4. 22 Nisan 2024, 15:01

    ”Yerel halk”, ”yerli halk” tabirleri işgalci ağızlarıdır. Aslında yurt içinde, özellikle güney ve Ege kıyı kentlerimizde çok yoğun kullanılmaktadır. Bir keresinde, Bodrum’da ilçeler arası taşımacılık yapan minibüslere ”sömürgenler” rahatsız oluyor diye ” yerli” yolcu alınmıyordu.

    Cevapla
  5. Yazdığınız bütün bu gerçekleri göremeyenler,birinin Atatürk dediği için sevinenler beni en çok sinirlendiriyor,kahroluyorum.
    İyi ki varsınız.
    Saygı ve sevgimiz sizlere sonsuz.

    Cevapla
Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!