Nihat Genç yazdı…
Bir millet, Nagehan’ın rezil kocası Rasih Kütahyalı’nın Orhan Pamuk’un gizli dostu-kankisi olduğunu faş eden fotoğrafları gördüğü günden beri Orhan Pamuk’a, .ötüyle gülüyor.
Bazıları da çok eğleniyor, .ötüyle gülmeyi geçtik, milletin .ötü bülbül olmuş.
Doğrusu milletçe kültür şoku yaşıyoruz.
Kibrinden geçilmeyen nobel ödüllü yazarımızın ‘özel dostları’yla gizlice buluşmaları, ınıııınnn ınnnnn işte popülüzmin perişan zirvesi!
Bu utanç dolu rezillikler elindekilerle azıyla yaşamayı bilmeyenlerin hazin dünyasıdır, bu fotoğraflar .ötü beyni olmuş yazar ve sanatçıları yeni gençliğe tanıtmak için iyi fırsat!
Kimi şöhret uğruna fetö savcılarıyla dostluklar kurar, kimi başkalarının yazdığı kitaplardan aynen hırsızlıklar yapar, ve sırf ödül için ülkesine küfreder.
Kimi küresel statükonun, kimi sarayın adamı, ve ama yolun başında da sonunda ‘kankiler’-ahbap çavuşlar aynı çevre aynı adamlar, statükonun iktidarın gözden geçirilmiş yeni baskısı da aynı roman aynı sanatçı gazetecilerdir!
Kütahyalı, Boşnak skandalından sonra, Melih Gökçek’in Beyaz TV’sine sığındı. Melih Gökçek de zaten Ankara Ticaret Odası seçimleri için hazırlanıyor ve kendine saray destekli bir ‘tetikçi’ arıyordu. Kütahyalı Beyaz Futbol’da görünmeye başlamasıyla tetikçi yazılarına başladı, ve…
Ve kamuoyunun karanlıklara gömdüğü ( Van gölü canavarı) Kütahyalı internet sitelerinde ve TV’lerde tekrar görünmeye başladı. Önce Devlet Bahçeli’yle telefon görüşmeleri. Sonra saraydan Boşnak derneklerine ikaz azar telefonları: Kütahyalı’nın üstüne gitmeyin, diye. Sonra Melih Gökçek’in himmeti.
Veeee, itibarları yerin dibinde gazeteci sanatçıların son durağı Orhan Pamuk’la aile içinde aile sofrasında özel dostluk fotoğrafları. Bu fotoğraf bize ortak bir yapı ortak bir hikaye ortak bir siyasi dili işaret ediyor.
Nazım Hikmet’in arkadaşlıkları-fotoğraflarına bir özenti gibi mi, tarihi ve sanatsal değeri çok üstün nostaljik bir fotoğraf mı, yoksa, para güç şöhret nüfuz’un sonunda bir araya getirdiği derin örgütlenme mi?
Sanat tarihine mal edilecek bu eşsiz sanatçı ailelerin fotoğraflarını Türkiye’ye mal eden, işte Cihangir Semti, bu!
Ben bu fotoğrafta Troçki-Frida Kahlo buluşması aşkı gibi sanat tarihini çok etkileyen derin sarsıcı kokular içinde bir hikaye de arar bulurum.
Bakın fotoğrafta görülmeyen bir kobalt mavisi var, gerçekte, o akşam yemeği için, tıpkı Meksika’nın ünlü sanatçısı Frida’nın ev duvarları gibi, kobalt mavisini fona sofraya yemek takımlarına kim yerleştirdi?
Bilmem akşam yemeği fotoğrafından gizlenen bu kobalt mavi için Melih Gökçek ve Devlet Bahçeli beyler ve sarayımızın görüşleri nelerdir?
Böyle büyük bir sanat-sanatçı-gazeteci buluşmasında tarih gizli kalmış hiç bir noktayı affetmez.
Bir kaç aya kalmaz bu büyük buluşmayı yine bir başka evrensel değerimiz Can Dündar belgeselinden izleyebilirsiniz.
Biz büyük sanatkarlarımıza dönelim, fotoğrafı çeken Orhan Pamuk dahil, sofrada oturanların pırlanta pırıltılı gözlerine iyi bakın, ülkemizin geleceğini muştuluyor.
Sanatın meşalesi gibi parlıyorlar.
Kuşkunuz olmasın o gece Türk Edebiyat Tarihi bütün varlığıyla ruhani şahsiyetleriyle ordaydı, ve Kütahyalı klasisizm nutuk ve hikayeleri anlatıyor Orhan Pamuk daha önce eşi görülmemiş bu üslubu heyecanla binbir gece masalı gibi dinliyordu.
Sanatın gücüne bakın, bir fotoğrafla ülkemizi bütün pisliklerinden yıkayıp temizliyorlar.
İyi bakın fotoğrafa, kıvılcım kıvılcım ışık ışık dökülmüş, sanatın yumuşacık birleştirici gücü semalarda uçuşuyor.
Neşelerine bakıverin, bunun adı: Mutlu, öncü, savaşçı Cihangir!
İsyan başkaldırı ruhlu büyük üstad Kütahyalı ve Orhan Pamuk!
Birlikte gerici kemalistlere karşı gövdelerini koymuşlar.
İki bin yıl boyunca 300 Ispartalı’dan beri Anadolu’nun beklediği Cihangir’in evrensel kahramanları!
Hakkını yemeyelim, fotoğrafın müzikalitesine ayrı mimarisine ayrı kompozisyonuna ayrı ışık yelpazesine ayrı ve ülkemizde yarattığı mucizevi büyüleyici şaşırtıcı beğenisine çok ayrı yönden bakıp didik didik lime lime sanatın masasına yatırıp incelemek lazım.
Boru değil, büyük yazar Kütahyalı ve Orhan Pamuk, sadece bu iki isim büyük sanat değeri.
Şu an ülkemizde Çankırı cezaevi maltada volta atan Nazım Hikmet şiirlerinden daha çok konuşuluyor.
Narkotik uyarıcı dedikodularına kulak asmayın, o gece büyük elitlerimiz ülkemiz için ne çok acı çektiklerini konuşuyorlar, gerçi böyle bir fotoğraf narkotiksiz de çekilmez, neyse..
Aralarında şöhretin yalı sahibi olmanın yani dünyalığın beş para etmediğini konuşuyorlar, yüzlerini acıtararak ve hepimizi küçümseyerek saraymış, nobelmiş, hikayeymiş diyorlar.
Şeytanlık ve cinliğin puştluk sahtekarlık değil ne büyük dehaca bir sanatkarlık olduğunu bir türlü halka anlatamadıkları, meyhane dertlisi hikayeler işte.
Ve ama hiç bir zaman paranın şöhretin nüfuzun iktidarın korunmanın imtiyazın sert sınırları olduğunu ve bu duvarların kendilerini kendi varoluşlarına ve insanlığa ebediyyen kapattığını hiç bilemeyecekler!
Fotoğrafa bir başka yönüyle bakalım, uzun yıllar münzevi yaşamdan sıkılmış bir Orhan Pamuk görüyoruz, dayanamayıp flaş diye ‘sıkıntı’ bombasını patlatıyor.
Münzevilik sanatçımızı yaşlandırmış vur patlasın çal oynasın kankilerle biraz ‘gençlik’ aşısı vurulmak da istemiş olabilir. Ya da kendi şöhret mirasını ancak bu yeni türedilere emanet edilebileceğine inanıyor ve şöhretin en temel kuralı, ne kadar bayağılaşırsan o kadar yükselirsin, inancına bağlılığını yaşlılığında da sürdürüyor olmalı. Ya da ‘acayip’ olanın sadece kendisi olmadığını yakından görmek istemiş olabilir.
Yazarımız Orhan Pamuk, bu fotoğrafıyla hayatın ‘bütününü’ romanına dahil ediyor(!?), günlük arkadaşlarını da romanları gibi ‘güven altına’ alıyor, artık bu fotoğrafın da bir hayatı var.
Artık fotoğraftaki Nagehan’ı Kütahyalı romanları hepsi büyük sanatın sonsuzluğunda ‘koruma’ altında, fotoğrafla birlikte uzun bir ömürleri olacak, anılacaklar, edebiyat dergilerinde defalarca yayınlanacak, imrenilen kıskanılan hayatlarıyla medyamızı süsleyecekler!
Bir sanatçıya bütün canlılar ailedir akrabadır. Nagehan Alçı-kocası ve Orhan Pamuk dostluğuna ey Cihangir ahalisi tabii ki insancıl yanıyla bakacak.
Adamcağız bir ihtiyaç hissetmiş.
Açlığını çekmiş.
O da insan, özenmiş.
Melih Gökçek, Saray ve Fetö Savcıları ve Devlet Bahçeli ‘kankilerinin’ milletçe alkışlanan milletçe beğeni yağmuruna tutulan can ve kadim dostluğundan o da bir nebze yaşamak istemiş. Derin sarhoşluk!
Öyle gece gündüz yeraltı dünyasında izbe arka sokaklarda yaşar gibi bir yazarlık koca romancıya yakışır mı, o gece, Nagehan hanım ve sevgili kocasını çağırırak bu ebedi ‘karantina’dan çıkmak istemiş de olabilir, o gece Nagehan’ın ışık saçan yüzünde bütün romanlarının ve ödüllerinin özetini görmüş olabilir!
Belki de kendi yüzünü kimsenin göremeyeceğini görmek istemeyeceğini çok iyi bildiği için, kendi nur yüzünü ancak kendisi kadar kirli karışık şaibeli yüzlere açmış, yüz görümlük hediyesi olarak da güleç bir fotoğraf çekip misafirlerini bu fotoğrafla ödüllendirmiş de olabilir!
Gerçi bu yüz görümlük kendisini klas ve ağır satan hodperest sanatçımızın müstesna tavrına pek yakışmadı, ama, olsun.
Şöhret için cinayet işleyenler intihar edenler şöhret için ülkesini satanları düşününce, düğüm içinde düğüm labirent içinde labirent düşüncelerin bir fotoğraf karesine sığmayacağını büyük yazarımız da iyi biliyor.
Fazla da büyütmeyelim, aşırı ‘ilgisizlik’ her sanatçıyı, bir zaman sonra şöhretini borçlu olduğu popülizmin kollarına bir daha atıverir, bir daha, bir daha, bir daha.
Unutmayın onlar kendi bedenleri içinde yaşamıyorlar.
Kendilerini başka türlü gösteren hayali simülasyon modelleri içinde bir piyasa edindiler.
Adları yazar ve sanatçı ve ama bu türleri, asla iyileşmezler, çünkü bir kez olsun metinlerindeki derinliklerin içinde saklanabilecek tevazuları hiç olmamıştır, düşüncenin fikrin değil gösteri çağının ürünleri, yani zavallı kuklalar, plastik suratlar, peluş oyuncaklar.
23 Yorum
- Yorumların Sıralanışı
- Yeniden Eskiye
- Eskiden Yeniye
Orhan Pamuk ne zaman Türklerin kıymetini bilmiş mi de biz onun kıymetini bilmiyor muşuz? Daha dün Rasim Ozan Kütahyalı’yla (ROK ) Orhan Pamuk’un evinde ailece akşam yemeği fotoğrafı çektirmedi mi?Orhan Pamuk’un ahbabı Bosnalılara en küçük düşürücü küfürleri basan, sabahtan akşama kadar fetö öven ROK ve eşi ile senin ne işin olur Orhan abi diye sorsana? Diyemezsin bunları çünkü onların bu ülkenin insanlarının kıymetini hiç bilmediğini sen de iyi biliyorsun. ve onlarin da bunu iyi bildiğini biliyorsun. Dersen de bulundukları köşkün, yalının pencesinden küfür ederler. Amaç kitap, roman yazmak değil. Amaç önemli mevkileri ele geçirmek ve elde tutmak. Yıllarca bu sinsi insanlar Can Dündar dahil hiç renk vermeden ekranlarda kalmayı başarmadılar mı? Kadrolaşmay tamamlamaya çalıştılar ve başardılar, hem de alasıyla. Erbakan’ın yükseldiği dönemlerde Can Dündar Atatürk’çü havaları takınıp, Atatürk’ün gözlerinin renginden ilham almış güya ve “ Derin Mavi”belgeseli yapmamış mıydı ? Şimdi ise Atatürk’ün kurduğu her ilkeyi yıkmaya çalışıyor. Daha en başından Atatürk’e düşmanmış ama hiç renk vermemiş. Can Dündar bir gün BCC’deydi ve ne yaptığını anlatırken BBC’nin muhabiri dedi ki devlet sırlarını hangi ülkede söylesen suçtur. Aynı şeyi İngiltere de birisi yapsa o da suçtur“ deyince Can Dündar bayaği bozulmuştu. Diyeceğim o ki bunlarin hepsi bir aile. Bunların karanlık kapılar ardındaki faliyetlerini bilmeyen birisi için Orhan Pamuk iyi bir yazar, Rok iyi bir spor yorumcusu, Nagehan Alçı iyi bir televizyoncu. Keşke o parayla kendine çeyrek altın alsaydın Orhan Pamuk’un kitabını almak yerine. En azından yatağının altına koyardın ve bir gün lazım olduğunda bozdurur harcardın. Şimdi o para Orhan Pamuk’un cebinde. Keşke sende kalsaydi. Hic değilse bir künefe yeseydin senin midene giderdi o para Orhan Pamuk’un midesine, yalısına, villasına gideceğine. Herkesin yaptığı kendine, zararıda yararıda. Sürçür lisan ettikse affola.
Orhan Pamuk’un romanının iyi olup olmadığı kimsenin umrunda değil buna Orhan Pamuk da dahil. Git sor bakalım Orhan Pamuk’a romanının iyi olup olmadığı umrunda mı diye. Herhalde sana hakır hakır güler. Şimdiler de tek devletli dünya düzenini kurmak amaç. Modaya uy biraz. O yüzden tüm çalışmalar harıl harıl bunun için yapılıyor. Orhan Pamuk’un romanla işi olsa, küfürbaz Rasim Ozan Kütahyalı’yla aile dostu olmazlardı. Uyan uyan. Yani inanamıyorum bir de para verip onun kitabını almışsın.
Sayin Yorumcu, bende kendi kisisel hayatimda o tur kelimeleri kullanan birisi degilim ama sizin bu kadar icten yazmaniza dayanamadim ve bir iki soz de ben soylemek istedim. Aklima su fikra geldi. Eskiden cok anlatirdik. Fikra anlatmayi cok seven birisi, fikra sevenler dernegi diye bir dernek oldugunu duyunca, hemen uye olmus.Bu dernek o kadar ilerlemis fikra anlatmada, bu dernekte tum fikralarin bir listesini yapilmis ve her bir fikraya bir sayi vermisler. Fikra anlatmak isteyen kisi artik uzun uzun kelimeler kullanmak yerine sadece fikranin numarasini soyluyormus ve herkes kahkahalarla gulmeye basliyormus. Yine bir gun toplantilarinda fikra anlatmaya baslamislar. Birisi 14 demis, herkes gulmeye baslamis. Baska birisi 22 demis, herkes gulmeye baslamis. Dernege yeni katilan bu kisi 35 demis, kimse gulmemis. “Ya herkes bir sayi soyleyince guldunuz, ben soyleyince neden gulmuyorsunuz?” deyince oradan birisi “Eee, anlatmadan anlatmaya fark var” demis. Ben Nihat Genc’i tanimam. 3-4 ay onceydi sanirim. Kendilerine “Sakali agarmis 100 Aksakalli” diyen bir grup cikmisti. Bu grubun amaci guya Turklere sempatik gorunmek icin Turk kulturunde cok sayginligi olan aksakalli kavramini kullanmayi denemislerdi Turklerden nefret etmelerine ragmen. Iste tam o sirada Nihat Genc bir yazimi yazmisti yoksa Veryansin TV’de mi soylemisti hatirlamiyorum ama o kisilerden icin bunlara dense dense g.tunun kili agarmislar denir“ demisti. O gunden beri nerede olursa olsun, ornegin otobus duraklarinda, gazetelerde kendilerine 100 aksakalli diyen kisilerin afisini gordugumde aklima ilk gelen kelimelerin “Aaa, su g.tunun kili agarmislar degil mi bunlar?’ oldugunu fark ettim. Yani sayin Nihat Genc bilerek ya da bilmeyerek bir kodlama yapmisti. Samimiyetsiz olan bu kisilerin kim olduklarini, gecmiste yaptiklarini anlattiktan sonra yine bu kisilerin kendilerine savas araci olarak sectikleri kilici yani aksakalli kavrami’ni BIR ANDA tersine cevirmis , sakali agarmis -yasliliktan gelen, bilgili, bilge kisi- yerine g.tunun kili agarmis agarmis diyerek onlarin yaratmaya calistigi etkiyi notralize etmisti. Burada da acaba siz sayin Nihat Genc neden yaslanma sonucu olusan killardaki beyazlasmayi bu sekilde kullaniyor mu diyeceksiniz bilemiyorum karsinizda iclerinde hic acima duygusu bulunmayan insanlar var. Nezaket sinirlari disinda bir kelime kullanildiginda, dikkatin yapilan isin yanlisligina degil de dikkatin kullanilan o kelimeye gittigini mi demek istiyorsunuz anlayamadim. Benim onem verdigim yer ise su: Diyelim ki sizden iki tane var (A ve B). A kisisi 1935’lerde koyde yasiyor ailesiyle birlikte. Bir insanin her zaman yaptigi sey nedir bilincli ya da bilincsiz? Gozlemdir. Sabah kalkar o kis. Annesini gozlemleyerek sabah kahvalti hazirlanasi gerektigini ogrenir. Kahvaltidan sonra babasiyla tarlaya gidip, tarladan yabani otlarin sokulmesi gerektigini ogrenir. Babasina bakar ki babasi iki saat sonra vazgecmis. Cocuk “Demek ki 2 saat sonra yorulma belirtisi olmasa bile babam vazgeciyor” ornegi olusur insanin kafasinda. Sonra baba baska ihmalkar davranislar da sergiler ve cocuk A babasindan bunlari da gorur. Bu gozlemler bir programlama olusturur A cocugunun zihninde ve bu programlama icin tek gereken sey cocugun babasinin yaninda durmasidir. A cocugu da ayni koyde yasamaktadir ama onun babasi daha azimlidir. Daha caliskandir. Ihmal etmezyabani otlarin tarladan atilmasini. Tarlasini zamaninda sular. Hakkini arar, ezdirmez kendini. Ve B cocugunun babasi da bilmeden kendi cocugunu programlamis olur. Bu islem icin ne babanin , ne de cocugun birsey yapmasina gerek vardir. Simdi ben size soruyorum. Eger bu anlattigim size mantikli geliyorsa, yani insan az ya da cok programlanabiliyor sadece o ortamda bulunan kisiler tarafindan desem, bu size mantikli gelir mi? Herhalde gelir diye umuyorum biraz da olsa. Iste seytandan emir alan dernek uyeleri bugun bunu yapmaya calisiyorlar. Haberlerdeki sunucularin, tartisma programlarindaki prof’larin, yapilan bir cok tv dizilerinin, basilan kitaplarin, tartisma programlarinin, twittier’deki kisilerin, facebook’taki kisilerin, Youtube’kilerin yorumlariyla cevremizde bir sosyal insanlar grubu olusturarak biz etkilemeye calisiyorlar tipki yukaridaki ornekte verdigim gibi nasil bir cocuk sadece babasinin yaninda olmasiyla ondan etkileniyorsa, bu kisilerin de digital yayinlarla etrafimizda olmasini saglayarak bizi etkilemeye calisiyorlar. Calismiyorlarsa sasarim zaten. Diyebilirsiniz ki bu yayinlar beni o kadar etkilemiyor. Dogru olabilir ama o yayinlar birilerini az ya da cok etkiliyor. Mesela okulunuzda kafeteryayi isleten, size gore egitimi daha az olan o kisi etkileniyor. Kafeteryaya gittiginiz de size o kisi kaba davraninca, dolayli olarak iste o digital medyanin programlama sizi de etkilemeye basliyor. Ya da moralinizin bozuk oldugu bir gun Youtube’da duydugunuz bir yorum (ornegin insan degerlerine sahip cikmaktan vazgecmelidir) sizin inancinizdaki saglamlikta bir gedik acabilir. Zaten amac da bu. Bunu simdi d
Orhan Pamuk, şu an dünyadaki en iyi ve en son romancidir. Artık romancı yetişmiyor ve yetişmeyek. Romanın son temsilcisi bizim gibi kıymet bilmez bir ülkeden çıktı maalesef.
1, arkasında, Saray var. 2. FETÖ… 3. Gladyo, Batı/ABD. en mantıklı olarak akla bunlar geliyor.
Ali Türkşen kardeşimiz size vaktiyle “Güzel abim” diye bir savunma yapmıştı (yine de “Sayın” diye hitap edelim) Nihat Genç “abimiz”! Yazılarınızın ana fikrine ve vatanı, Cumhuriyeti kendinizi paralarcasına savunmanıza elbette vicdan sahipleri itiraz edemez ve hatta size şapka çıkartacaktır, bunda şüphe yok.
Bazılarınca Hiciv edebiyatının zirvesi kabul edilen Neyzen Tevfik maalesef kalemini -çok özür dileyerek yazıyorum- lağıma daldırmaktan çekinmemişti. Nihat “abimiz” siz de maalesef yazılarınızda insan vücudunun doğal işlevi sonucu olan boşaltım işlemi ile ilgili itici anlam taşıyan ve edep sahibi kişilerin kullanmak istemediği kaba kelimeleri büyük bir umursamazlıkla yıllardır kullanmaktasınız. Tespitlerinizin, itirazlarınızın, kızgınlığınızın haklı olması sizi elbette yükseltiyor ama tercih ettiğiniz tuvalet edebiyatı sizi alçaltıyor, farkında mısınız?
“Öfkeli ve dobra abimiz” acaba talebimizi anlamanız ve kabul etmeniz çok mu zordur?
Benim sizden bir yardım ricam var buna sayın Nihat Genç ve bu yorumları okuyan herkes dahil. Rasim Ozan Kütahyalı Bosna’lılara küfür etti. Fenerbahçe’nin eski başkanlarından Ali Şen Rasim Ozan Kütahyalı’ya ağzının payını vermedi ya da veremedi. Koskoca MHP’nin lideri Devlet Bahçeli Rasim Ozan Kütahyalı’nın karşısında iki büklüm,el pençe. Beyaz TV bir türlü Rasim Ozan Kütahyalı’nın elini bırakmadı. Tam gaz destek verdi. Birisi bana bunu açıklayabilir mi bu nasıl bir güç ki bu lise mezunu Rasim Ozan Kütahyalı Ali Şen’den de , Devlet Bahçeli’den de daha güçlü. Ben anlayamıyorum. Lütfen biriniz açıklamaya çalışırsa çok sevinirim bu güç nereden geliyor çünkü benim bilgi ve hayal daarcığımın üzerinde bu olay.
Daha iki gün önce Rok bir tek kişiyle kavga etti. O kişi torpillizadeler’den Kübra Par idi. Yani Rok Kubra Par’dan korkmuş, tırsmış ve büyük abisi olan (çetenin büyüklerinden, mevkice daha kıdemli) Orhan Pamuk’un yanında soluğu aldı. Foto çektirmekteki amaç ise Kübra Par’a mesaj yollamak “Bak, ben yalnız değilim. Orhan Abi beni destekliyor. Lütfen bana daha fazla saldırma” demek istiyordu. İşte işin aslı budur.
Daha bir kisinin agzindan bile duymadim birisinin “Orhan Pamuk diye nobelli bir insanimiz var” diye gururla konustugunu. Diger nobel odullu bilim insanimiz sayin Sancar’la ilgili olarak ise herkes her yerde gururla konusuyor. Orhan Pamuk’ta biraz onur olsaydi coktan intihar etmesi lazimdi ama Orhan bildiginiz Orhan. Rok Bosnaklarla ilgili lafini agzindan kacirdi. Orhan icinde tutuyor. Agzi siki. Aradaki fark bu. Ha Rok ha Orhan, ayni yani.
Değerli Arkadaşlar, aşağıda yapılmış çok güzel yorumlar var. İzninizle bir iki kelimede ben etmek istedim. Atatürk’ün otomobilinin şöförü anlatıyor TRT’de. Youtube’da hala var eğer kaldırmadılarsa. Anlatım şu şekilde: “Atatürk’le sahilde arabayla giderken, Paşamiz sahilde balık tutan insanları gördü. Bana hemen arabada ne kadar içki olduğunu sordu. Bende 3 şişe dedim. Atatürk bana hemen arabayı kenara çekmemi söyledi ve oradaki kişilere içki ikram etmemi söyledi. Ve sonra şöyle konuştu Atatürk. “Duyuyorum ki benim hakkımda Atatürk şöyle içki içiyormuş, şunu yapıyormuş, bunu yapıyormuş deniyormuş. Bunların hepsine inanın. Padişahlar eskiden bunu gizli kapılar ardında içerlerdi. Benim farkım ise ben herkesin gözü önünde içiyorum ve bunu da siz görün diye yapıyorum” Atatürk’ün bu şekilde davranmasının ardında çok büyük bir bilgelik var aslında. Şimdi isterseniz gelin bunu biraz irdeleyelim. Biliyorsunuz ki gizli örgütler hep işlerini perde arkalarından, gizli kapılar ardında yapmışlardır. Yaptıkları planlar çok iğrenç olduğu için (kötü kalpliliklerinden dolayı) ilerlemeleri yüzyıllar almıştır. Ne kadar ilerlemiş olsalar bile, Atatürk herşeyi açıktan yaparak, kendi kalbindeki iyiliğin tüm diğer insanlar tarafından da görülmesini sağlayarak 7 düvelle olan mücadeleyi kazanmıştır ki buna bu gizli örgütler de dahildir. Demek ki buradan ilk çıkarabileceğimiz ip ucu bir şeyin gizli saklı değil, açıktan yapılınca yaratağı gücün, gizlilikle yapılandan daha güçlü olduğudur. İkinci ip ucu ise dua etmektir. Atatürk kalbindeki iyi şeyleri yapmaya çalışırken, kendisine de olmasi imkansız görünen bazı şeylerin olduğunu fark etmeye başlıyor ve kendi kendine ilk ciddi sorusunu soruyor, “Acaba gerçekten tanrı var mı çünkü olması imkansız birşeyin olduğuna tanık oluyor” İşte Atatürk’ün tanrı kavramının kalbinde büyümesi de bu şekilde başlamış oluyor. Yani bu kötü güçlere karşı dua edelim. Duanın önemini küçümsemeyelim. Üçüncü önemli şey ise kendimizi bilinçlendirmek, Atatürk gibi olabildiğince çok kitap okumak ki bu kötü insanlarin ince manevralarını hemen görebilelim tıpkı Atatürk’ün hemen görebildiği gibi. Gerçekten de bu kötü güçlerin kim olduklarını, ne yaptıklarını söylemek de yetmiyor eğer bunları durdurmak istiyorsak. Hepinize saygılarimi, sevgilerimi sunuyorum.
Nihat Genç’ten ricamdır. Yazılarınızın konusu, yani itiraz ettiğiniz ve ona karşı savunduğunuz her ne ise, kimse bir şey demez ama yıllardır yazılarınızda okumak istemediğimiz kaba kelimeleri kullanmanız bizleri üzmektedir. Halk çocuğu olmak lümpen bir şekilde o kelimeleri kullanmak zorunda olduğunuz anlamına gelmemelidir. Yazılarınızda o kelimeleri kullanmasanız, inandırıcılığınız azalmaz. Yıllar önce daha önce yazılarınızın çıktığı internet sitesindeki bir yazınızın başlığında, çok kızdığınız bir kişiye, bir Afrika canlısının adını da kullanarak hakaretamiz bir şekilde hitap etmiştiniz. Bu size bir şey kazandırmadı , o kişi maalesef çok günahları olan bir kişi olsa da belki de günahlarının bir kısmını böylelikle Ahirette, kendisi bunu bilmese de, size yüklemiş oldu.
Artık bu nahoş kelimelerden kurtulun Allah rızası için.
Orhan Pamuk, ROK, Nagehan …Laukluğun ve hainliğin saf hali. Ülkedeki başka laukları değerlendirirken bunları referans almak lazım. Bunların .okluklarını yazmak için harcanan zamana yazık. Ama haklarını yemeyim bu üçünün kimsede olmayan bir yetenekleri var “Kendileri ile yaşayabiliyorlar”
Adnan Oktar 160 Bin kişinin kanını yurtdışına kaçırdıktan sonra 30 yıl daha faliyetlerine devam edebildi. Şimdi Adnan Oktar ceza aldı. Adnan Oktar’ın 30 yıl daha faliyetlerini kesintisiz sürdürmesini sağlayan, Adnan Oktar’ı 30 yıl daha kollayan insanlar kim? Onlar elini kolunu sallayarak dolaşıyorlar. Asıl onların peşine düşülmesi gerekmez mi?
Nihat abi yine kırbacını çıkartmışsın.Bunların götüyle yüzü bir olmuş.Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.Dünyanın bütün kriminal suçlularıyla fotoğraf çektirebilirim fakat nagihan ve rasim’le asla..
Hatırlar mısınız yıllar önce Rasim Ozan Kütahyalı, Adnan Oktar’ı TV programına davet etmişti ve Adnan Oktar’i sıkıştırmaya çalışmıştı motor vs türünden sorular sorarak. Adnan Oktar’da “Rasim, o işleri en iyi sen bilirsin” deyince Rasim K. biraz duraksamıştı ve sözle Adnan Oktar’la başa çıkamayacağını anlayınca korkusundan Adnan Oktar’ı yayından aldırmıştı. O işin arka planını hiç düşündünüz mü neden öyle bir anda Rasim Ozan Kütahyalı Adnan Oktar’ı hedef almıştı. Bazı seçenekler aşağıda ve sizce hangisi daha mantıklı. Buyurun bunlara bakalım. a.) Rasim Ozan Kütahyalı çok iyi birisi. Adnan Oktar’in kötü birisi olduğunu deşifre ederek, halkın aydınlanmasına hizmet ediyor. b.)Adnan Oktar çok iyi birisi. Rasim Ozan Kütahyalı Adnan Oktar gibi masum, namazında niyazında birisine haksiz yere saldırdı. c.) Rasim Ozan Kütahyalı Adnan Oktar’dan birisini gizli videoyla çekmesini istedi gelecekte o kişiye şantaj yapmak için. Adnan Oktar reddetti ve araları açıldı. d.) Çok iyi bir ihaleyi ikiside almak istedi ama Adnan Oktar alınca Rasim Ozan Kütahyalı hıncını bu şekilde çıkartmak istedi. e.) c vd d’nin karışımı. f.) Yukarıdakilerin hiç birisi. İkisi de iyi insan.
Sayın Nihat Genç, Orhan Pamuk ve rok aynı ekibin içindedir. Bunların ortak paydası hani gizliliğiyle meşhur derneğin üyesi olmalarıdır. Tabi biraderlik baği gereği, Orhan Pamuk diğer biraderine sahip çıktığını ekranlarda göstermek zorundaki rok’un kimsesiz olduğu düşünülmesin. Gizliliğiyle meşhur bu derneğin taptiği bir de tanrı (melek) vardı . Kimdi o tanrı? Hani cennetten falan kovulmuştu! Bunun dışındaki hiç bir açıklama bu kadar organizeliliği açıklamaya yetmez. Kuyruğunu kovalayan köpek olmayalım lütfen. O derneğin burada adınıda söyleyeceğim ama sizin editör o ismi duyunca yayınlamıyor benim yorumları.
Nihat Genç en sonunda iddianamesini, Orhan Pamuk’ u ROK ve Alçı ile basarak ispatladı…
Eeey Murat Belge eey Livaneli yetiş ey Cemaat yetiş.. Aile dostu Aydın Doğan, G.Sabancı yetiş…
Cihangir mahallemizin belalısı bu Nihat Genç bizim çocukları Masumiyet Apartmanının bodrumunda kazan dairesinde basmış…
Ey Romalılar ey Bürüksel halkı yazıyooor yazıyor. Nihat Gen yazıyor!
Rabbim verdikçe veriyor, güzel günler gelecek mi gerçekten?
Bu tayfaya (rok pamuk gökcek filan) toptan d.malangiller desek sansüre takılır mıyız? saygılar
Bunlarla ilgili bir yazıyı bile okuttu Nihat Genç.Çok da eğlendirdi.
“Körler Sağırlar Birbirini Ağırlar” Kötü nitelikte olan kişi grupları için söylenmiş olan bu atasözü, nankörlükler, riyakarlıkları, hırsızlık, yalan konuşma, ırz düşmanlıkları, fesatlık gibi konularda insanların yüz karalısı durumunu yaşayan kişiler, bunları yapan ve yaşayan diğer kişilerle oldukça iyi anlaşırlar.”Adları yazar ve sanatçı ama bu türler asla iyileşemezler.”yazının özeti bu. Saygılar
Nihat Babanın da hiç acıması yok. Ama doğru söylüyor millet kıçıyla gülmüyor, “milletin g. tü bülbül olmuş ötüyor.”
Pamuk’un yeni bir kitabı çıkmak üzereymiş. Fotoğraf nedeniyle satış etkilenebilir kaygısıyla kitabın piyasaya çıkması ertelenebilir mi soruları soruluyor. Hem de Hürriyet’te gördüm bu haberi fotoğrafıyla birlikte Pamuk, eyvah, demiş midir; çıkar bir açıklama yapar mı; yayınevi nasıl bir kampanya düzenler? Bütün bunları yakında görürüz.
Nihat abi yapacak maalesef ama maalesef hicbirsey yok…bizler için çok uzun ama evren için kısa bir süre böyle bahtsız bir dönemdeyiz..ve hicbirsey değişmeyecek siz yine yazacaksınız biz yine bir umut okuycaz…son anketlerde bile ki bağımsız anket bunlar akepe tek başına her türlü 5 in üstünde…bu tüm bu dejenerasyona rağmen korkunc bir durum…yani af buyurun deveye diken bizim millete de ….ken hesabi…o yüzden yapacak hiç ama hicbirsey yok…ta ki 100 yil sonra olursa bir aydınlanma olur onuda biz göremeyecegiz….sal gitsin abi …