Avatar
Şahin Filiz
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Manşet
  4. ‘Milli’ anomi

‘Milli’ anomi

featured

Şahin Filiz yazdı…

Başta güncel siyaset olmak üzere ülkemiz ekonomiden eğitime, dış ilişkilerden iç siyasete, dinden bilime ve daha sayamayacağımız pek çok konuda milli bekamızı tehdit edecek ‘milli’ bir anomi yaşamaktadır. 

Durkheim, bireylerin davranış için net yönergelerden yoksun kaldığı ve sosyal bağların zayıfladığı, normsuzluk ve sosyal düzensizliği tanımlamak için anomi terimini kullanır. Anomiyi sapma ve intihar gibi sosyal problemlere katkıda bulunan önemli bir faktör olarak görmüştür.

Amacım felaket tellallığı yapmak değildir. Ne var ki Türk halkı günlük yaşamında olduğu gibi geleceği konusunda da derin bir anomi içinde çırpınıyor. Bu çırpınma belli bir parti ya da grubu değil, büyük çoğunluğu bir anafor gibi giderek içine çekiyor.

Türk siyaseti, neredeyse birbirine benzeyen, hemen her küçük partinin kendisine yakın bulduğu ya da siyasi rantın kaynağı olarak gördüğü bir büyük parti ya da partilere tutunduğu kararsızlık, belirsizlik ve hatta ilkesizlik anomisi yaşıyor. İktidar mı, muhalefet mi sorusu nerdeyse anlamını yitirmek üzere. İktidarı eleştirmek, muhalefeti tanımlayan bir tutum olmaktan çıkmak üzere. Cumhuriyet ilkeleri ve birikimini referans kaynağı olmaktan çıkarma yarışı birini diğerinden farksızlaştırıyor. Adları farklı ama siyaset tarz ve amaçları neredeyse birbirinin aynısı olan partiler, Türk halkını giderek derinleşen siyasal anomiyle baş başa bırakıyor. 

Halk, siyasal türdeşliğin yarattığı şaşkınlıkla, siyasal davranışına dayanak olabilecek umut vaat eden bir çıkış yolu arayışı içinde giriyor. Bu arayış, yaşamının şimdisi ve sonrasında davranışlarına dayanak oluşturabilecek apaçık bir referans bulma umudunu taşıyor. Ancak umutlar geleceğe bağlı olduğu için Türk halkı yakın ve orta vadede kendisine kılavuzluk edecek açık ve net bir siyasal yönergeden yoksun bulunuyor. Oysa Anayasamızın ilk dört ve 66. Maddelerinin bütün siyasi partileri ve onların siyaset yapma yönergelerini temelden belirlemesi gerekiyor. Ne ki kuruluşlarını dayandırdıkları bu değişmez maddeler, aynı zamanda siyasal özneler tarafından değiştirilmeye, hırpalanmaya maruz bırakılıyor veya görmezden geliniyor. 

İslam, İslamcı siyaset; Türk milliyetçiliği milliyetçi siyaset ve toplumsal dayanışma ve kolektif bilinç değerleri de etnik siyaset tarafından aşındırılıp değerler bunalımı yaratılıyor. Bu üç büyük siyasal özne, ekonomik ve siyasi gücün başat özneleri olduğundan, bunlara şu ya da bu yolla benzerlik gösteren ama muhalefet olarak kurulan diğer partileri ya kendilerine benzetiyor ya da tamamen aparatları haline getiriyor. ‘Ha muhalefet, ha iktidar’ noktası, siyasal bir anomiyi ifade ediyor. 

Sosyal bağlar güçsüzleşiyor. Anomi, toplumsal dayanışma ve paylaşılan değerlerin aşınmasıyla derinleşiyor. Örneğin, tek bir İslam’dan, dinden söz ediliyor ancak her kafadan ayrı bir din, şeriat, tarikat, cemaat üretiliyor. Adeta dinden söz eden kişi sayısınca yüzlerce, binlerce din ortaya atılıyor. Halk, bu kavganın bir din kavgası olduğunu sanmaya devam ediyor. Oysa kavga, dinin yozlaştırılarak anomiye yol açan çıkar, mevki, makam ve gruplar arası güç savaşından başka bir şey değil. Dindarlık yarışı değil, dini kullanan hurafeci baronların ve mafyatik tarikatlaşmanın kendi aralarındaki paylaşım savaşı sürüp gidiyor. Cumhuriyet Türkiye’sinde Türk halkına barışa, kardeşliğe, birlik ve beraberliğe, sevgi ve hoşgörüye bağlı sağlıklı bir din öğretimi-eğitimi vermekle görevli Diyanet İşleri Teşkilatı ve İlahiyat Fakülteleri, bu anomiye teslim olmuşçasına ya susuyor ya da konuştuklarında anominin değirmenine su taşıyorlar. ‘Din tercih meselesi değil, zorunluluktur” gibi zorbaca söylemden tutun, ‘Müslüman olman yetmez; bir cemaate ya da tarikata girip şeyhe bütün varlığınla boyun eğeceksin; bizim gibi Müslüman olmalısın” demeye kadar Türk halkı feleğini şaşırmış bir durumla karşı karşıya bırakılıyor. ‘Şeriat İslam’dır” yanıltmacasıyla halk, Cumhuriyet’e ve çağdaş yaşama, aydınlanmaya karşı kışkırtılıyor. İşin doğrusunu duyabileceği kaynaklar az ve sesi kısık durumda. Tabloda, ahlakı, vicdanı, kimliği, kişiliği ve aklı olmayan bir siyasal İslam beliriyor. İslam ahlakı ve maneviyatı yerini, vurdulu kırdılı bir siyasal gerginliğe bırakıyor. Sanki Müslüman olmak, Müslümanlığını beğenmediğin Müslümanları cezalandırmak; şeriate boyun eğdirinceye kadar onları Müslüman saymamak için kurulmuş beşerî bir düzene dönüştürülüyor. Siyasal İslam, Müslümanlarla ve gayri Müslimlerle bitmez tükenmez bir kavgaya tutuşmanın amentüsünü yazmış gibi dursa da bu amentünün aslında en azılı ‘kafirleri’ ve hedefi sade Müslümanlardır. Günlük hayatında, aile, iş, meslek ve toplum hayatında temel ahlaki prensiplere sahip Cumhuriyet Müslüman’ı siyasal İslam’ın hiç hazzetmediği bir Müslüman tipi olarak düşmanlaştırılıyor.

İşte bu tablo, dinsel anomidir.

Kültürel anomi, Türk kimliğini içine sindirememekten kaynaklanır. Türk; bayrak, vatan, Cumhuriyet, eşitlik, çağdaşlık, aydınlanma, bağımsızlık, adalet ve liyakat demektir. Türk’üm diyen, bu içerikleri peşinen kabul etmiştir. Ne mutlu Türk’üm demek ne mutlu aydınım, çağdaşım, akılcıyım, Cumhuriyetçiyim, bağımsızım, liyakat sahibiyim, dürüstüm; çalmam, çırpmam, aldatmam, kadını şeytanlaştırmam, nereden gelirse gelsin her türlü gericiliğe, yobazlığa, bölücülüğe, etnik ırkçılığa, her türlü cinsel ve dinsel istismara karşıyım demektir. Türk’üm demek bu anlamları içermeseydi, eminim ki bu belirleyici kimlikten rahatsız olanların sayısı daha az olurdu. 

Kimlik anomisi Türk kimliğini kavrayacak ruhsal ve zihinsel donanımdan yoksun olmaktan kaynaklanır.  Toplumsal çözülmenin panzehri, Cumhuriyet ideolojisiyle yeniden tahkim edilmiş Türk kimlik ve kültürünü egemen kılmaktır. Türkiye’de dinsellik de dahil hiçbir kimlik, Türk kavramının tarihsel, deneyimsel ve olgusal olarak içerdiği bu anlamları içermez. Türk kimliği dışında bütün yapma kimlikler ancak etnik gruplarının ırka dayalı propagandalarından ibaret kalır. ‘Türkiyeli’ söylemi kimliksizlik ve kişiliksizlik yapay anomiler yaratma amacındadır. Ancak bu anomiden en çok zarar görenler yine onlardır. Farkında olmadan Türk toplumundan dışlanmışlığın ruhsal ezikliğini ve varoluşsal boşluğunu yaşamaktadırlar.

Normsuzluk ve sosyal düzensizlik örneğini verdiğimiz değerlerin hedef tahtasına oturtulmasıyla azar. Hiçbir kutsal tanımamak, toplumsal değerlere ve normlara duyarsız kalmak, ülkesine ve milletine sevgisini yitirmek, bundan umudunu kesmek, yurtdışında hayal ötesi cenneti andıran bir yaşam olduğuna kendini inandırarak Türkiye’nin ve Türk milletinin normlarını küçümsemek anominin toplumda yaygınlaştığını gösteriyor. Bayrağı, ülkeyi, halkı, kültürel değerleri, tarihsel birikimi, Cumhuriyet’in kazandırdığı maddi manevi zenginliği normsuzluğa, kuralsızlığa değişmek, öncelikle varoluşsal bir patolojidir. Norm tanımamak toplumsal patoloji yani anomi, sosyal düzensizliği doğurur. Durkheim’e bir katkıda bulunayım: Kişisel normsuzluk, kişisel anomi olarak patolojik yani hastalıklı bir vaka’adır. Kuralsız, ilkesiz, düzensiz ve bu yüzden de kimliksiz kişi, varoluşsal olarak hastadır. Tedaviye muhtaçtır. İster yurt içinde isterse yurt dışında yaşamını sürdürsün; yaşamını anlamlı kılacak hiçbir değeri yok demektir. Bu durum toplumsallaştığında yani sosyal düzensizlik toplumun kılcal damarlarına kadar nüfuz ettiğinde, anomi ortaya çıkar. Bu ise toplumsal varoluş hastalığı demektir. Toplum olarak kolektif bilinç yitirilmiş; toplumsal hayat hiçbir değere, kurala, norma ve düzene dayanmadığı için, patolojik bir hal almıştır.

Liberal solculuk, Atatürk istismarcısı iki yüzlü bir kısım güruh, siyasal İslamcılık ve etnik bölücülük hem toplumsal hem de bireysel patolojik vak’anın baş sorumlularıdır.

Durkheim’in dediği gibi, din, kolektif bilincin bir yansıması olan temel bir sosyal kurumdur. Dinsel inançlar ve ritüeller, bir toplumun paylaşılmış değerlerini ve normlarını sembolize eder ve pekiştirir, uyumuna katkıda bulunur. Türkiye’de İslam için de aynı gerçekler geçerlidir. Ancak tarikat-cemaat yapılanmaları bir anomidir. İsrail’in Gazze’de giriştiği katliama ve Haniye’ye suikastına tepki göstermek Müslüman olsun olmasın insan olan herkesin sağlıklı ve normal bir tutumunun sonucudur. Ancak Haniye için Türk bayrağının yarıya indirilmesi ve milli yas ilanı bir anomidir.

Türkiye’de farklı etnik kökenden olmak, Türk milletinin doğal bir parçası olmaya engel değildir. Ancak herhangi bir etnik kökeni, Türk kimliğine eş koşmak, bir anomidir.

Birey olarak herhangi bir dini kabul edip etmemek, kişisel özgürlük çerçevesine girer. Kişiler deist, ateist, dindar, dinsiz olabilir. Ancak hiçbir kişisel tercih, toplumsallaştırılamaz. Ne ateizm ne de bir dinin tek bir yorumunu bütün topluma dayatmak anomiye düşmemizi engeller. Dinler toplumların kültürel değerleridir.

Toplumsal dayanışma ve düzene katkı sağlayan paylaşılmış bir takım ritüel ve pratikler, sağlıklı bir şekilde yaşatıldığı sürece anominin artmasını engeller. Toplumlar sembol ve ritüellerden hareketle inançlarını somutlaştırır. Ancak ne inanç ne de ritüller, dinler karşısında tarafsız ve laik olması gereken devlete dayatılamaz. Dayatılırsa anomi ortaya çıkar.

‘Milli’ bir anomiden kurtuluşun tek çaresi, Cumhuriyet ilkeleri ışığında adil, hukukun üstünlüğüne bağlı, sosyal ve laik devlet yapısını korumak; Türk halkının temel kültürel değer ve normlarını gözetmektir. Toplum ve birey olarak, davranışlarımıza yön veren temel yönergeler Cumhuriyet ideallerinden kaynaklandığı sürece ‘Milli’ anomiyi, milli beka sorunu olmaktan çıkarmamız imkânsız değildir.

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. reçete belli de reçeteyi uygulamayacaklar makamları işgal ediyor daha doğrusu ettiriliyor.

  2. Ne kadar güzel bir tanımlama yapmışsınız…

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!