Ahmet Müfit
Ahmet Müfit
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Manşet
  4. Davos yalanları

Davos yalanları

featured

Ahmet Müfit yazdı…

Neoliberal küreselleşmeci dünya düzeni projesinin yıllık küresel panayırı Davos Forumu, 20-24 Ocak tarihleri arasında “Akıllı Çağ İçin İşbirliği” temasıyla gerçekleştirildi. Küresel ölçekli büyük sermaye ile büyük sermayenin sermayesiyle yani verecekleri borçlar ve yapacakları yatırımlar sayesinde yaratılacak sahte/ödünç refahla kandırmaya, iktidarlarını sürdürmeye devam edebileceklerini düşünen “piyasa dostu” politikacılar, sözde bağımsız düşünce kuruluşlarının yetkililerinin ve sermayenin sesi medyanın yetkilileri ve bağımsızlığını sermayeye satmış akademisyenlerin moderatörlüğünde, teknoloji sayesinde çok akıllı hale geldiğini/getirdiklerini düşündükleri Dünyayı ve insanları nasıl daha iyi yönetiriz diye tartıştı!

Davoscuların Akıllı Çağ derken kastettikleri şey ise, Dünyayı ve insanlığın geleceğini yeniden ve çok daha güzel, çevreci, vb şekilde yapılandıracağını, çevreyi koruyup, refahı ve demokrasiyi yaygınlaştıracağını iddia ettikleri “yapay zekanın” yayınlaştırılması. Üzerlerine gidip tam da bu başlıklardaki sakıncalarını ifade ettiğinizde ise kaçınılmazlığını gerekçe göstererek, bu gelişmeye karşı koymanın olanaksızlığını ileri sürüyorlar. Yapılması gerekenin, başarısızlığı kaçınılmaz bir mücadeleye girmek değil, uyumlu olmak, olumsuzluklarını ortadan kaldıracak şekilde yönlendirmeye çalışmak olduğunu söyleyerek, iki elin parmaklarından az şirketin -büyük çoğunluğu doğrudan ABD sermayeli- hukuki/fikri mülkiyet ve denetiminde, insanlığın kaçınılmaz yolu olarak dayatılan bu gidişi yönlendirebileceklerini iddia ediyorlar.

Bu yazıda, bu konuyu ya da bu iddiayı üç başlıkta/soruda değerlendirmeye çalışacağım.

Ele alınması gereken birinci soru ya da başlık, bu sürecin kaçınılmazlığı iddiası. Bu iddia ile ilgili olarak önümüze koyulan en temel gerekçe, teknolojinin gerek bireyler, gerek şirketler, gerekse devletler açısından bunca hızla ve kapsamlı şekilde günlük yaşamın parçası haline geldiği bir dünyada, buna karşı çıkıyor olmanın akıntıya kürek çekmek anlamına geleceği yani başarı şansı bulunmadığı.

Francis Fukuyama’nın, “Tarihin Sonu mu?”, gölge CIA diye de adlandırılan George Friedman’ın “Gelecek 10 Yıl” ve “Gelecek 100 Yıl” adlı kitapları ile “bizden biri”, Atatürk’ü despot olarak sunarak Nobel almaya hak kazanmış olan Daron Acemoğlu, ve James Robinson tarafından ulusların yok olmasını “Ulusların Düşüşü” adlı kitaplarıyla “siyaseten”, Michio Kaku, Yuval Hariri gibi medyatik ikonlarının yazdığı kitaplarla “bilimsel olarak”, teknolojinin merkezinde olduğu yeni bir uygarlığı, kaçınılmaz bir gelecek olarak sunan bir algı saldırısının sonucu olarak beyinlere enjekte edilmiş bir dogma söz konusu. Benzer bir algı operasyonunun da eş zamanlı olarak çocuklar ve gençler hedef kitle seçilerek Milletlerin Sonu (End of Nations) adı altında bir oyun olarak piyasaya sürüldüğünü de ilave edelim. https://en.wikipedia.org/wiki/End_of_Nations

Bu açıdan bakıldığında, 1980’lerin ikinci yarısından itibaren başlayıp 1990’larda, Washington Uzlaşısı ile uluslar üstü olarak “kurumsallaşmaya” başlayan, “kurallara dayalı dünya düzenini korumak” adı altında ABD’nin liderliği, Almanya, İtalya, Fransa, Japonya, Kanada, Avustralya’nın yancılığında G7 adı altında NATO askeri gücünü de jandarma olarak kullanacak şekilde örgütlenen, bu iddia ile Yugoslavya’dan, Irak’a, Afganistan’dan, Libya’ya, Suriye’ye ve daha pek çok ülkeye kan, gözyaşı ve çağdışı yönetimler hediye eden neoliberal küreselleşmeci dünya düzenin de aynı kaçınılmazlık iddiasıyla pazarlandığını hatırlamamak mümkün değil.

İkinci soru ya da başlık, teknolojinin, yapay zekanın, küresel ısınmanın geriletilmesi ve daha adaletli, daha demokrat, daha eşitlikçi bir dünya için kaçınılmaz olduğu iddiası.

“Big data” adı altında insanların sosyal, fiziki, finansal, psikolojik, tıbbi, vb tüm eylemlerini ve özel yaşamına ilişkin zevklerini, tercihlerini ve bilgilerini sistematik ve sürekli bir şekilde izleyip, toplayıp, büyük şirketlerin ve bu şirketlerin ardındaki ülkelerin malı yapan bir büyük distopyayı, ütopya olarak sunan, çok az sayıdaki ama devleşmiş teknoloji, sağlık ve finans şirketlerinin kontrol ettiği, yarı aydınların, yukarıda bir kısmını saydığım yazarların kitaplarından alıntılarla misyonerliğini yaptığı bir “büyük biraderi” demokrasi olarak sunan/sunmaya, pazarlamaya çalışan bir şaşkınlık ya da satılmışlık hali. Aynı durum doğa, çevre ve insan hayatı açısından da geçerli. Dünyadaki suyun ve enerjinin en büyük kullanıcısı, kirleticisi olmuş, teknolojinin gereksinim duyduğu nadir metallere sahip olmak, işleyip piyasaya sunmak için her türlü doğa katliamını yapmaya, ulusları savaşa zorlamaya hazır şirketlerin, siyasiler eliyle devletleri esir aldığı bir büyük operasyonu insan ve çevre dostu diye sunan bir büyük manipülasyondan, bir avuç şirketin fikri ve sanayi mülkiyetindeki sağlık ve sigortacılık sektörlerinin, parası olmayanları dahi kapsayacak, adil, eşitlikçi herkese uzun ve sağlıklı bir yaşam vaadi olabileceğini zanneden bir şaşkınlıktan, kandırılmışlıktan bahsediyorum.

Bu yazı kapsamında ele alacağım üçüncü ve son başlık ya da soru, büyük çoğunluğu ABD ve ABD kontrolündeki ülkeler sermayeli bu bir avuç teknoloji şirketinin, finans sermayesiyle içli dışlı bir şekilde mülkiyet ve denetiminde olan, siyasileri, siyasi iktidarları parasıyla esir almış bir yapının yani teknolojinin/yapay zekanın, nasıl olup da insanlığın genelinin yararına, daha adil bir dünya yaratacağı iddiasında bulunabildiği. Bu iddianın “inanılır bulunmasının” altında yatan en büyük neden ise siyaset kurumunun büyük çoğunluğuyla bu yapıların hizmetine girmiş olması, demokratik açıdan inandırıcılıklarını, temsil etme niteliklerini dolayısıyla meşruiyetlerini kaybetmiş olması, siyaseten denize atılan insanların, kurtuluş için çaresizce kendilerini bu duruma düşüren sistemin kazananı şirketlere sarılması, şirketlerden medet umar hale düşmesi şüphesiz ki. Devleti küçültelim, vatandaşın ortak malı olanı, şirketlere satalım, serbest piyasa adı altında devleti ekonomi alanından çıkaralım, her şeyi özel şirketler yapsın, yerli yabancı fark etmez denilerek girilen yolun sonu başka ne olabilirdi ki, diye düşünmeden edemiyor insan.

Bu açıdan bakıldığında yaşananların, toprağın sahibi olan, istediğinde çıkın toprağımdan diyerek yüz yıllardır orada yaşayan insanları, İrlanda’da ve başka birçok yerde olduğu gibi yurtlarından kovan feodal toprak sahipleri ve ardındaki siyasi güçlerden insanlık ve adalet bekliyor olmaktan bir farkı yok aslında. Çok büyük paralar vererek aldığımız ve bizim olduğunu sandığımız ama içini açıp bakmamızın dahi yasak olduğu telefonları, arabaları, bankalara ipotekli evleri kendisinin sanan, tamir etme, ettirme hakkı dahi elinden alınmış bir büyük ama zavallı insanlığın durumu bu.

Sonuç olarak, “insanlığın tüm bilgilerine, borçlandırma yoluyla insanların, ulusların tüm varlıklarına sahip olma şansı bulan şirketlerin, tüm tarih boyunca olduğu gibi, bu gücü insanları mutlu etmek için değil, daha kolay yönetmek, beklide daha doğru bir tanımla gütmek için kullanacaklarına ve Davos Forumunun da, bu güçlerin ortak politika üretme ve sunma merkezlerinden biri olduğuna şüphe yoktur.

Ancak, yukarıda yazdıklarım çerçevesinde bakıldığında durum, insanlar ve insanlık için kontrolden çıkmış görünse de, özellikle son yıllarda bu konularda hızla artan bir entelektüel sorgulama, bu sorgulamanın sonucu olarak, 2007-8 ABD finansal krizinden sonra, neoliberal küreselleştirilmiş dünya düzeni konusunda yaşanana benzer bir aydınlanma ve muhalefetin ortaya çıkmakta olduğunu da yadsımamak gerekiyor.

Demem o ki, Davos’a gidenlerin, orada konuşanların, bizdeki ve dünyadaki gözü Davos’ta olan dijitalleşme misyonerlerinin dediği gibi, madem kaçınılmaz, o zaman zevk alalım demek için henüz çok erken.

Son olarak, halihazırda bizim gündemimizde olan anayasa değişikliği konusunun da, Davos ideolojisi kaynaklı bu küresel işgal hareketinin, bizim ülkemize yönelik olarak uygulanmak istenilmesinden bağımsız olmadığını da ilave edip bitireyim.

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!