Barış Adıbelli
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Manşet
  4. ABD-İran flörtü?

ABD-İran flörtü?

featured

Dr. Barış Adıbelli yazdı…

İran, 1979 yılına kadar ABD ve İsrail’in Orta Doğu’da bir numaralı stratejik ortak ve müttefikiydi öyle ki İran Amerikan silahlarıyla Orta Doğu’nun en güçlü ordusuna ve istihbaratına sahipti. ABD ve İngiltere, İran’da  Şah yönetimini 1953’teki Musaddık Hükümetine karşı darbeden bu tarafa destekliyorlardı.

Geçtiğimiz cumartesi günü Umman’da ABD ve İran arasında dolaylı görüşmeler başladı. Görüşmelerde İran tarafını Dışişleri Bakanı Arakçı, ABD tarafını ise Trump’ın özel temsilcisi emlak kralı Steve Witkoff temsil etti. Görüşmelerden sonra tarafların yaptığı açıklamada görüşmelerden memnun olduklarını gelecek hafta cumartesi günü de bir başka ülkede görüşmelere devam edecekleri söylendi. Başından beri İran, ABD ile doğrudan görüşmelere karşı çıkıyordu ve olası görüşmelerin dolaylı  olması isteniyordu ancak dolaylı görüşmelere de Trump karşı çıkıyordu. Her nasıl olduysa Umman’da adı dolaylı ama gerçekte doğrudan görüşmeler gerçekleşti. Trump, eğer İran görüşmelerden sonra uzlaşmaya varmazsa İran’ın başına çok büyük hadiselerin geleceği konusunda defalarca tehditte bulundu. en son Beyaz Saray Sözcüsü İran’ın bir anlaşma imzalamaması halinde cehenneme gideceğini söyledi.

Aslında, Trump’ın amacı kendi deyimiyle  İran’ın sonsuza dek nükleer silah edinememesidir. Lakin öteden beri ne hikmetse bu kadar tehdide rağmen Trump, İran’ı doğrudan cezalandırmak veya İran’a sınırlı da olsa bir askeri operasyon yapmak yerine İran’la diplomasi üzerinden müzakerelerde bulunup yeni bir anlaşma imzalamalarının peşinde koşmaktadır. Geçmişte, İsrail ve ABD’nin söylemlerine bakıldığında Trump’ın bu politikası biraz çelişkiler barındırıyor. Hatta akıllara delice sorular getiriyor: Acaba Trump her şeye rağmen İran’ı kaybetmek istemiyor mu? Yıllarca, ABD, İran’ı bir tehdit, bir canavar olarak göstererek körfezin zengin Arap ülkelerine milyarlarca dolar silah sattı. Şimdi İran’da “mollaların egemenliğine” son vererek İran’ı düşman olmaktan çıkararak Orta Doğu’ya entegre yeni bir İran’ın ortaya çıkmasını sağlayarak neden milyarlarca dolarlık bir silah gelirinden mahrum kalsın? Dahası İran’ı sadece Araplara karşı değil aynı zamanda İsrail’e karşı da kullandı. Aynı tehdit sarmalı içinde İsrail de var. 

Hemen her fırsatta belirttiğimiz üzere ABD’nin İran politikasındaki en önemli belirsizlik İslami rejimin ortadan kaldırılmasından sonra nasıl bir İran’ın kurgulandı meselesidir . Bu konuda hiçbir netlik yok. Yani İran, Türkiye gibi demokratik bir hukuk devleti mi olacak yoksa otoriter bir yönetime mi sahip olacak yoksa Körfez ülkeleri gibi monarşik bir devlet mi olacak? İşte bu soruların cevabı henüz belli değil. ABD’nin hiçbir zaman İslam cumhuriyeti sonrası diye bir derdi olmadı ama ABD’de yaşayan devrik Şah’ın oğlu 65 yaşındaki Rıza Pehlevi ki İsrail başbakanı Netenyahu’nun aile dostudur sık sık ailece görüşürler. Kendisi, dedesi ve babasından dolayı İran’da hak iddia etmektedir, bazı kesimlerce kendisi prens olarak adlandırılmaktadır. Hâlbuki dedesi Kaçar hanedanlığında görev yapan sıradan bir albayken darbe yaparak İran’da yönetime el koyar ve böylece Pehlevi hanedanlığı da  başlar Dolayısıyla torun Rıza Pehlevi İran’ın meşru şahının ya da yöneticisinin kendisi olduğunu iddia ederek İran’da hak iddia etmektedir. 

Tıpkı, Kuzey Kore’de olduğu gibi iktidarın dededen babaya ve nihayetinde toruna geçtiği gibi İran’da da Rıza Pehlevi dedesinden ve babasından gelen ve doğal hakkı olarak gördüğü Şahlık makamını istemektedir. Görüldüğü üzere ABD’nin İran planlarının demokrasi ile uzaktan ve yakından ilgisi yoktur. Tamamıyla ABD’ye hizmet edecek ve aynı zamanda petrol ve doğal gazı da ABD’nin emrine verecek bir rejim ve yönetimi İran’da tesis etmek istemektedir. İran gazı ve petrolü İsrail’in geleceği için önemlidir. Bu nedenle, ABD, İsrail’in bölgede Arap olmayan ama etkin olan aktörlerle ilişkilerini düzeltme arayışı içerisindedir. Bu bağlamda, İran ve Türkiye ön plandadır.

ABD’nin bakış açısına göre monarşi, İslami yönetim veya demokratik yönetimin hiçbir farkı yok önemli olan Amerikan çıkarlarına hizmet ettiği sürece İran’ın açıkçası renginin de önemi çok fazla yok . İşte Trump bu noktada devreye giriyor ve İran’a anlaşma adı altında sunduğu en önemli teklif dünyaya daha entegre nükleer silahı olmayan , ABD karşıtı cephenin içinde yer almayan İsrail’in güvenliğine tehdit oluşturmayan ılımlı bir İran…

İran’ın önünde de bir yol ayrımı var; ya kendisini batı dünyasından izole eden ve dini lider Ali Hamaney’in temsil ettiği ve yavaş yavaş son mensuplarının da azaldığı devrim kuşağının tüm direnmeleri ya da İran İslam devrimi ilkelerinin 21. yüzyıl günümüz koşullarına uyarlanması. Örneğin, Çin bunu başardı. 100 yıllık bir ideolojik yapıyı günün koşullarına göre uyarlamayı başardı ve Çin’e özgü sosyalizm adını verdi. Şimdi benzer bir adımın İran tarafından atılıp atılmayacağı merak konusu

PEKİ İRAN, ABD VE İSRAİL İLE UZLAŞABİLİR Mİ?

Bunu yıllardan beri tartışıyoruz, zaman zaman İran bu yönde mesajlar da verse veya öyle yorumlansa da henüz somut bir emare yok. Fakat bu üç ülkenin tekrar 1979 öncesi aralarındaki ilişkiyi yeniden tesis ederlerse Orta Doğu’daki güç dengesi yeniden kurulacaktır. Böyle bir güç dengesinden ilk rahatsız olacak ülkede Türkiye olacaktır. Trump, İran’ı yanına çekerek Rusya ve Çin’in oluşturduğu Avrasya cephesinde büyük bir Gedik açmak istemektedir bunun Pasifikteki ayağı ise Kuzey Kore olacaktır. Gerçi her iki strateji de iddialı stratejiler olmasına rağmen olabilirliği düşük olmasına rağmen %1 dahi ihtimal başarı şansı bile olsa iki bölgedeki güç dengelerini yerinden oynatır.

Daha, Kasım Süleymani’nin  kani kurumamışken ve intikamı alınmamışken onun katili ile masaya oturan bir İran tüm gemileri yakmıştır. Bu İran’ın iç politikasında çok büyük tartışmalara neden olacağı açıktır hatta postmodern bir devrim ihdas etme sürecini de başlatabilir. Esas soru şu tüm bunları hayata geçirmek için Trump’ın siyasi ömrü yetecek mi? Cevap: hayır yetmeyecek. İşte bu nedenle Trump üçüncü dönem başkan olma arayış içerisinde. Hatırlanırsa birinci dönemde Çin devlet başkanı Xi Jinping’in ömür boyu devlet başkanlığına seçilmesi konusu kendisine sorulduğunda Trump, gazetecilere “ne güzel keşke bizde de olsa” demiştir.

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!