Ahmet Müfit
Ahmet Müfit
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Manşet
  4. Parayı veren kuralı koyar!

Parayı veren kuralı koyar!

featured

Ahmet Müfit yazdı…

Hikayenin geçmişini, Atatürk’ün ölümü sonrası filizlenen, İkinci Dünya Savaşının bitişi sonrası fiilen bağımsızlıktan vazgeçmek anlamını taşıyan ABD ve NATO severlik, ABD ve NATO’ya teslim olma dönemine bağlamak mümkünse de, biz hikayenin yani karşı devrimin hız kazandığı son elli yılını yani özellikle yetmişlerin ikinci yarısıyla başlayan 50 yıllık dönemi ele alacağız bu yazımızda.

Herkesin her şeyi sanki bir anda olmuş bir şeymiş gibi 24 Ocak-12 Mart tarihli ekonomik ve siyasi çifte darbeleriyle ya da AKP’nin iktidara gelmesiyle başlatmayı sevdiği bir ortamda, benim hikayenin başlangıcını 1970’lerle başlatma nedenim, ülkeyi 1980’in çifte darbesine (24 Aralık ve 12 Eylül) hazırlayan sürecin, 31 Mart 1975 tarihinde Adalet Partisi, Millî Selamet Partisi, Cumhuriyetçi Güven Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisinin katılımıyla kurulan 1. Milliyetçi Cephe (MC) Hükümeti ile başlayıp, 2. MC ve MSP, MHP tarafından dışarıdan destekli Demirel-3.MC demek de mümkün-hükümetiyle sürdürülen ve parti ayrımı olmaksızın günümüze kadar iktidar ya da iktidar ortağı olmuş tüm partilerce kesintisiz devam ettirilen deformasyon yani Cumhuriyet değerlerinden sistemik olarak kopma/koparılma sürecinin sonucu olduğunu düşünmem.

MC Hükümetleri’nin kurulmasının/kurdurulmasının, ülke siyasetine yönelik üç amacı olmuştur.

Birinci amaç, 1960 Anayasasının özgürlükçü ortamında gelişen, ulusal bağımsızlığı esas alan solun, 1974 Ecevit/CHP seçim söylemlerine de ilham veren tam bağımsızlıkçı siyasi çizgisinin, 1940’lardan itibaren olduğu gibi, ekonomik ve siyasi baskılar, ambargolar yanı sıra, NATO/Gladyo operasyonlarıyla bastırılması amaçlanmıştır. CHP’ye yönelik ikinci hedef, bastırılan bu ulusal bağımsızlıkçı, antiemperyalist çizginin yerine, CHP’nin Atatürk’ün vefatı sonrası içine sokulduğu, batıya ekonomik, siyasi ve askeri olarak tam bağımlılık öngören çizgisini yeniden monte etmek yani CHP’yi emperyalizmin hedeflerine uygun şekilde hizaya sokmak, antiemperyalist, devrimci niteliği yok edilerek sosyal demokratlaştırmaktır. CHP’deki bu bağımsızlıkçı, devrimci değişimden rahatsız olan Turhan Feyzioğlu gibi siyasetçilerin, CHP’den ayrılarak ve yeni parti kurarak MC hükümetinin parçası olması bu açık gerçeğin en önemli göstergelerinden birisidir. Abdi ipekçi dahil o dönem yaşanan birçok siyasi cinayetle toplum, özellikle gençler kışkırtılmış, 1968’in bağımsızlık yanlısı siyasi yapıları, içlerine sokulan istihbarat unsurları eliyle ve Ağca-Papa suikasti olayında uluslar arası yansımasını da gördüğümüz gibi milliyetçi, dinci görünümlü tetikçi örgütler, operasyonel olarak kullanılarak ulusal bağımsızlıkçı özlerinden uzaklaştırılmış, parçalanmış, PKK’nın çıkışında/çıkartılışında, Çorum, Maraş, Sivas katliamlarında olduğu gibi etnik ve mezhepsel nitelik kazanmış/kazandırılmış, terörize edilmiştir.

MC Hükümetlerinin kurulmasını/kurdurulmasının ikinci amacı, aslında birinci amacın da bir parçası olarak, 1974 CHP Programına da yaygın şekilde hakim olan doğrudan planlı ekonomiyi ve ulusal kalkınmayı ve kamu işletmelerini yani devletin ekonomik bağımsızlığı koruyabilmek için kullandığı finansman, sanayi ve madencilik kuruluşlarını yok etmektir. Devletin elindeki, bağımsız ekonomiyi korumak için kullanabileceği, -Bu gün Rusya ve Belarusa karşı uygulanan ambargoların bir öncülü olarak da görebileceğimiz Kıbrıs Çıkartması gerekçeli ABD Ambargosu, bu kuruluşlar sayesinde başarısız kılınmış, ulusal ekonominin her tür dış baskıya karşı durabileceğini ortaya koymuştur- stratejik ekonomik kuruluşların, devletin elinden alınması operasyonlarına hazırlık amaçlı olarak, kamu işletmelerini kötü, verimsiz, çağdışı, zarar eden yapılar olarak göstermeyi amaçlayan algı operasyonları bu dönemde başlatılmış, devleti Batının her tür siyasi amaçlı ekonomik baskısına açık hale getirecek şekilde ekonomiyi güçsüz bırakacak operasyonlara uygun siyasi ortam, MC iktidarı ortakları ve dıştan güdümlü büyük sermaye örgütleri ve medyası tarafından yaratılmıştır.

MC Hükümetlerinin üçüncü amacı, 1960 Anayasasının getirdiği emek ve örgütlenme haklarının bir sonucu olarak ortaya çıkan, özellikle kentlerin varoşlarında hızla gelişen, o dönemin sanatına-özellikle sinema sanatına-da doğrudan yansıyan, 1940 sonrası kurulan ekonomik, siyasi ve askeri bağımlılığa dayalı siyasi sistemi ve bu sistemin kazananı Toprak Ağaları, İstanbul Sermayesi ve Din tüccarları ittifakını tehdit eder hale gelen toplumsal muhalefetin yok edilmesidir.

1979 yılında Ecevit başkanlığındaki Hükümete karşı verilen TÜSİAD muhtırası ve Abdi İpekçi’nin ölümü sonrasında Aydın Doğan’a satılan Milliyet gazetesi ile büyük sermayenin doğrudan basın sektörüne girmesi-bu süreç 1980 sonrası hızlandı ve 1990’lı yıllara gelindiğinde neredeyse medyanın yüzde 90’ı büyük sermayenin kontrolüne geçti-süreç hızlandı ve medya, toplumu bilgilendiren değil, sermayenin ve bağlantılarının talepleri doğrultusunda siyaseti kontrol eden bir araç haline dönüştürülmesi bu açıdan büyük önem taşımaktadır.

Sermayenin, Ecevit Muhtırası ile planlı, karma ekonomiye karşı savaşa girmesi ve doğrudan basını kontrol eder hale gelmesi, siyaseten meyvelerini vermekte gecikmedi, Ecevit Hükümeti istifa etmeye zorlanırken, benim 3. MC olarak adlandırdığım eski MC Hükümetlerinin diğer üyeleri destekli Demirel Azınlık Hükümetinin iktidar olması sağlandı. Peki bu hükümetin en önemli icraatı ne oldu dersiniz? Turgut Özal Başbakanlık ve DPT Müsteşarlıklarına atandı ve onun koordinasyonunda hazırlanan ve amacı ulusal ekonominin, ekonomik bağımsızlığın da garantisi olan kamunun ekonomideki gücünün yok edilmesi olan 24 Ocak 1980 kararları, TÜSİAD’ın ve batının önde gelen devletlerinin alkışları ile kabul ediliverdi. Bunun devamının, ABD’nin bizim çocuklar eliyle yaptırdığı 12 Eylül darbesi olduğunu, sermaye medyası tarafından büyük demokrat olarak lanse edilen Turgut Özal’ın, bu darbe hükümetinin ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı olduğunu, TÜSİAD’ın önde gelen ailelerinin, Özal’ı bu göreve getiren, tüm emek örgütlerini ve emeğin haklarını yok eden Darbe Liderinin “tablolarına” Picasso tablosu muamelesi yapıp olmayacak yüksek fiyatlarla satın alma yarışına girdiklerini de sanırım hatırlamakta yarar var.

Yarar var ancak, tüm bu hatırlatmaları yapma nedenim, sadece, doğduğu günden bu güne AKP dışında iktidar görmemiş 25 yaş altındaki gençlere, AKP’nin nasıl, kimlerin desteğiyle iktidar olduğunu, 1980 yılına kadar ülkeyi, doğasını, tarım alanlarını, doğal kaynaklarını şu ya da bu gelecek kuşaklar için koruyan Türkiye’nin yerine, tüm bunları küresel sömürüye açan, borç parayla sadece bu günkü kuşakları değil gelecek kuşakları da borçlu kılan bir Türkiye projesinin, Batının desteği ile uygulamaya konulduğunu hatırlatmak değil.

Evet, bu gün yaşadığımız Türkiye’nin, 12 Mart Muhtırası ile başlayıp,  Evren-Özal darbesiyle, Cumhuriyet değerlerini yani bağımsız ekonomiyi, sosyal devleti, laikliği, üniter devleti hedef alan toplu bir karşı devrim hareketinin sonucudur.

Ancak, bilinmesi gereken en önemli şey, bu karşı devrim hareketinin en önemli, siyaseti de esir alan gücü ya da silahının, ulusal ekonominin “serbest piyasa” küresel ekonomiyle bütünleşmek adı altında yabancı para satıcılarının fahiş karlar elde ettiği, batan gemi misali bir pazar haline getirilmesi, vatandaşın işinin, aşının ve tabii ki geleceğinin bu güçlere ipotek edilmesi olduğudur.

Ulusal olanın yok edilmesini esas alan, borç para karşılığı yaşanan ve bu yazı kapsamında başlangıcını 53 yıl öncesine 12 Mart 1971’e dayandırdığımız  bu teslimiyet ya da ülkenin geleceğini ipotek etme sürecinin günümüz gündemine yansıyan en önemli sonucu açılım ve açılımın hukuki belgesi olacak yeni anayasa projesidir.

Sonuç olarak, gelinen noktada, artık parayı veren yani ipoteğin sahibi olanın, kuralı da koymak istiyor olmasında şaşılacak bir şey yoktur. Açılım ve yeni anayasa talebi, yeniden AB’ye üyelik havucunun piyasaya sürülmesi ya da Avrupa Güvenlik Mimarisinin parçası olma talebinin ortaya çıkması işte tam da budur ve bu sorunun, yeniden ve koşulsuz ekonomik bağımsızlık diyen bir siyasi tavır dışında çözümü yoktur.

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. Yakın dönem Türkiye tarihi özeti. Özellikle gençler için, hatta bizzat o dönemi yaşamış olanlar için bile çok değerli bir yazı.
    Teşekkürler.

  2. 18 Mart 2025, 07:34

    Tarih resmi geçidi zaman zaman çok iyi oluyor. Olanı biteni anlamanın en iyi yolu belki de.
    Gazze’de başlayan yeni dönemde bir halkın topraklarından sürüldüğünü görürsek çok üzülsek de şaşırmayacağız.
    Emperyalizmi yenmeden esenliğe çıkmak yok!
    Ne yurtta ne de dünyada.

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!