Muharrem Karanfilci yazdı…
Spora başlayan her bireyin, tek bir amacı vardır. Bir sporcuyu ayakta tutan, onca antrenmana dayanmanın tek bir sebebi vardır. Şampiyon olmak. Bu sporun tanımı yapıldığından bu yana, tek gerçektir. Sonraki hedefi ise; kendi alanında, kendi ülkesinde başarılı olduktan sonra, milli takım formasını giymek, Avrupa, Dünya ve Olimpiyatlarda başarılı bir şekilde temsil etmektir. O kadar sporcu arasından, bunu gerçekleştirmek, gerçekten çok zordur. İçinde fedakârlık, acı, disiplinli çalışma, kamplar, zaman zaman gözyaşı vardır. Öyle dışardan izlendiği gibi hiç değildir.
Dünyada her ülke, başarılı sporcu ve antrenörlerini az ya da çok ödüllendirir. Çünkü onlar, ülkelerini uluslararası alanda temsil etme hakkını kazanmış kişilerdir. Yani ülkemizde olduğu gibi seçilmiş, başarılı kişilerdir. Öyle şampiyonalar olur ki, bu yarışmalardan öyle sporcular çıkar ki, yıllarca konuşulur. Onlar, sporun efsaneleridir.
Tüm spor dallarında Avrupa, Dünya ve Olimpiyatlarda müsabakalar yapılır. Bu şampiyonalarda dereceye giren sporcular, başarılı sayılır. Hele kürsünün en tepesinde olmak, istiklal marşını tüm dünyaya dinletmek paha biçilemez. Dünyanın en büyüğü olmak, hem ülke, hem de sporcu için büyük bir onur ve gurur kaynağıdır.
Sporun ülkeler arasında, en büyük propaganda aracı olduğu bilinmektedir. Hatta olimpiyatların felsefelerinden birinde savaşmak yerine, sportif alanda mücadele etmek vardır. Bunun içindir; her ülkenin spora bu kadar yatırımları, spor insan yetiştirmeleri, tesisler kurmaları…
Ülkemizde de başarılı olmuş, şampiyon olmuş birçok sporcumuz bulunmaktadır. Hatta bunların bazıları tüm dünyada, efsane olmuş sporculardır.
Peki, bunca zahmete, bunca sıkıntıya rağmen, sporcularımıza ve antrenörlerimize gerçek değeri veriyor muyuz? Devlet olarak ne yapıyoruz?
Ülkemizde, başarılı olmuş sporcularımıza 5774 sayılı kanunla bazı haklar verilmektedir. Bu kanunun amacı; Türk vatandaşlarından uluslararası düzeyde üstün başarı kazanmış amatör sporculara ve bunların ölümü halinde bakmakla yükümlü oldukları eş ve çocukları ile takım halinde olimpiyat veya dünya şampiyonu olmuş amatör sporcuların, milli takım teknik direktör ve antrenörlerine aylık bağlanması ve uluslararası düzeyde üstün başarı kazanmış sporculara “Devlet Sporcusu” ünvanı verilerek, Türk vatandaşlarının spora özendirilmesini amaçlamaktadır.
Bu kanunla birlikte, kazandıkları başarılara göre; kademeli olarak asgari ücrete bağlı olarak ücretlendirmenin yanında, demiryollarının yurt içi hatlarında, denizyolları şehir hatlarında, belediyelere ait, şehir içi toplu taşıma araçlarında ücretsiz olarak seyahat ederler. Ayrıca belediyelerce tahakkuk ettirilecek su ücretinin %50’sini öderler. Bu da belediyeden, belediyeye değişmektedir. Bunun yanında hususi damgalı pasaport hakkı tanınmaktadır.
Yukarıda laf kalabalığı yapılan tüm şeyler, ücretsiz şehir içi ulaşım ve asgari ücrete endeksli şeref aylığından ibaret gözüküyor. Aslında herkese ücretsiz olması gerek suyun da %50 oranında, indirimden başka bir şey değil. Bu hakların kesinlikle, genişletilmesi gerekir. Tüm hayatını spora adamış, bu spor adamlarının, şampiyonların, gerçek değerinin bilinmesi gerekir. Şimdi size soruyorum?
Siz gerçekten çocuğunuzu, bu durumda performans sporcusu olması için, kanunda dediği gibi spora özendirir misiniz?
Özellikle futbol dışındaki amatör sporlara…