Ahmet Müfit
Ahmet Müfit
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Manşet
  4. Döndük dolaştık, aynı yere geldik…

Döndük dolaştık, aynı yere geldik…

featured

Ahmet Müfit yazdı…

Çok uzun süredir, ulusalcılığın, bazılarının iddia ettiği gibi etnik ve dini kimliklerin yüceltilmesiyle ilgili değil, iktisadi bir kavram, sermayenin küreselleşmesi ve yoğunlaşmasına karşı siyasi/ideolojik bir duruş olduğunu, ekonomik bağımsızlık olmadan siyasi bağımsızlığın olamayacağını, ekonomik bağımlılığın doğal sonucunun ekonomik olarak kölelik, siyaseten ise kuklalık olduğu gerçeğini hatırlatmaya çalışıyoruz okurlarımıza.

“Normalleşme, açılım, yeni anayasa…” başlıklı 11 Ekim tarihli yazıda, bir kez daha bu gerçeği hatırlattıktan sonra, dönüp dolaşıp tekrardan açılım günlerine -üstelikte mecliste temsil edilen tüm partilerin ortak el yükseltmesiyle- dönmenin temel gerekçesinin, Osmanlının son dönemine benzer şekilde ekonomik olarak çöküş ve yabancının parasına, malına, geçmişte hiç olmadığı kadar muhtaç hale düşmüş/düşürülmüş olmak olduğunu bir kez daha belirtmiştim.

Sizleri sıkma riskini alarak bir kez daha, İsmet İnönü’nün, 1972 yılında Lozan Antlaşması’nın yıl dönümünde Türk Tarih Kurumu’nda yaptığı konuşmadan bir alıntıyla – bu anıyı anlatan, İsmet İnönü, bu dediklerinin ne kadarını yaptı siyasi hayatında, sorusunu ya da tartışmasını şimdilik bir yana bırakıp-, açıklayalım ne demek istediğimizi.

“Lord Curzon’un bana verdiği bir dersi söyleyeyim: Memnun değiliz Lozan Muahedesi’nin müzakeresinden. Hiçbir dediğimizi yaptıramadık. Reddettiklerinizin hepsini cebimize atıyoruz. Harap bir memleket alıyorsunuz, bunu kalkındırmak için mutlaka paraya ihtiyacınız var. Bu parayı almak için gelip diz çökeceksiniz. Cebime attıklarımın hepsini çıkaracağım size” diyordu [Lord Curzon] “Hepsini vereceğim size… Bu, benim kafamda daimî bir yer etmişti. Dışarıdan yalnız para verenin, yalnız para muamelesi yapması son derece güç bir şey. O, parayla beraber bir ek menfaat istiyor. Muhitine göre, meselesine göre kabili tahammül olur veya olmaz, istiyor.” ( İsmet İnönü; İstiklâl Savaşı ve Lozan; Belleten, Türk Tarih Kurumu Yayını, Cilt: XXXVIII, Ocak 1974, Sayı: 149; İsmet İnönü; İstiklâl Savaşı ve Lozan; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu-Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 1993… 23.10.1973)

Bugün geldiğimiz noktada ise Lord Curzon’un bu sözlerinin, Lozan’da “istenilenlerin”, o zaman istenilip de alınamayanların neler olduğunu, yani 40 küsur yıldır uygulanan borç parayla ödünç refah ekonomisinin içimizi acıtan, ülkeyi etnik ve dini kimlikler bazında parçalayan, laikliği sadece anayasanın fiilen uygulanmayan bir maddesi durumuna düşüren siyasi sonuçlarını, bizatihi mecliste milli iradeyi temsil ettiği iddiasında bulunan siyasi partilerin yöneticilerinin ağzından duyuyor, geç de olsa anlamaya başlıyoruz.

Son bir ayda, Yeniden Açılım korosunun tüm taraflarından gelen açıklamaların ortaya koyduğu en önemli şeylerden yani 40 yıldır uygulanan “bağımlık ekonomisinin” siyasi sonuçlarından en önemlisi ise memleketi yöneten ya da yönetmeye talip siyasi partilerin yapısında yarattığı tahribat. Son yaşananlar sonrası, Atatürk’ün Gençliğe Hitabının sosyal medyada yoğun olarak paylaşılıyor olması da, doğrudan bu tahribat algısının yaygınlaşmasıyla ilgili.

“Ekonomik bağımsızlık olmadan siyasi bağımsızlık olmaz” diyen kurucu iradenin, devrimlerin ideolojik önderliğini ve sahipliğini üstlenmesi için kurdukları CHP, adında milliyetçilik olan MHP ve kendini solcu olarak tanımlayan şimdilerde adını DEM olarak değiştiren HDP dahil, mecliste temsil edilen partilerin hemen tamamı ulusal ekonomik kalkınmayı bir yana bırakmış, dışarıdan borçlanmaya dayalı ekonomik bağımlılık politikalarının gönüllü yada gönülsüz savunucusu olmuş durumda. Tarihin en büyük ekonomik krizlerinden biri yaşanırken, bırakın eleştirmeyi, muhalefet partilerinden Mehmet Şimşek’e övgüler diziliyor. İktidar ise zaten 22 yıldır bu politikaların tavizsiz uygulayıcısı.

Hal böyle olunca da, borç veren faturayı önünüze koyduğunda, sizin yapabileceğiniz paranın sahibinin siyasi taleplerinin sözcüsü olmaktan öteye gitmiyor. AKP’nin 15 Temmuz 2016 sonrası politikalarına benzer şekilde, konjonktürel olarak karşı çıkıyor gibi yapsanız da, dönüp, dolaşıp denileni yapmaktan başka çareniz kalmıyor.

Hem borç para alıp hem de alacaklıya karşı çıkmaya kalkarsınız ise son 40 yılda defalarca gördüğümüz gibi kumpaslarla, kasetlerle, duruma göre gazeteci, akademisyen, iş adamı ya da siyasetçi kılığına girmiş operasyon araçlarının algı operasyonlarıyla, cebren son veriliyor siyasi hayatınıza.

 

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 28 Ekim 2024, 18:29

    Sizin de değindiğiniz gibi ekonomik bağımlılık her şeyi belirliyor. Ekonomik yıkım bir devlete diz çöktürebiliyor. Bir de başındakiler aymazsa.

    Cevapla
Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!