Ahmet Müfit yazdı…
Piyasa kanallarında / programlarında ahkam kesen piyasacı erbabının büyük bir merakla beklediği, ne mesaj çıkacak diyerek üzerinde günlerce konuştuğu Jakson Hole toplantısı, piyasacılarca ve bizim gibi ekonomisinin çarkları dolar borçlanarak çevrilen ülke yöneticilerince beklenen/umut edilen şekilde yani ABD Merkez Bankası Başkanının, “Eylülde faiz indirimi” müjdesiyle sona erdi.
Bu noktaya kadar, her yıl yaşanandan farklı bir şey yok görünse de, bu yılki toplantıyı göreli olarak önemli kılan husus, ABD ekonomisindeki aşırı finanssallaşma kaynaklı 2007-8 borç krizi ile başlayıp, pandemi süreci ile devam eden son 17 yılda, ABD Merkez Bankası önderliğinde, geçmişte örneği olmayan şekilde düşük faiz ve para basımına dayalı olarak gündeme getirilen ve tüm ülkeleri dolar bolluğuyla besleyen parasal genişlemeci politikaların, küresel ölçekte neden olduğu enflasyon sorununun halledilip edilmediği konusunda ABD Merkez Bankası Başkanının vereceği mesajlar oldu.
Gelinen nokta itibarıyla durum bu. Dolayısıyla ABD Merkez Bankası Başkanı Powell, eğer işler iyi gidiyor, enflasyon sorunu halledilme noktasında derse, faiz düşürme süreci başlayacak, uzun süredir ellerindeki parayı nispeten düşük getiri sağlayan ABD tahvillerine yatıran küresel para satıcıları ve bizim gibi ABD doları borçlanmaksızın ekonomisinin çarkları dönmeyen ülke yöneticileri “mutlu olacak”, aksi bir durumda ise faiz indirim sürecinin ertelenmesi sonucunu doğuracaktı.
Toplantıdan gelen mesaj, yazının başında da ifade ettiğim gibi olumlu oldu ve herkes rahatladı. Bu haber, bizim gibi borç dolar bağımlısı olmuş diğer ülke “yöneticileriyle” birlikte, ülkemiz ekonomisini “yöneten”, ekonomik başarıyı daha fazla ve nispeten ucuz borçlanmak olarak gören kadroları da rahatlattı, mutlu etti. Mehmet Şimşek, küresel para akışı koşullarının önümüzdeki günlerde iyileşeceği yani daha kolay ve nispeten daha ucuz borçlanabileceğimizin müjdesini vermekte gecikmedi.
Bu nokta da sorulması, sorgulanması gerek husus olan, ABD ekonomisinin gerçekten yoluna girip girmediği, enflasyon sorununun gerçekten halledilip halledilmediği kimse tarafından sorgulanmadı. Powel’ın açıklamaları tartışılmaz doğrular olarak tüm piyasacı camiasında tekrar edildi. Her zaman olduğu gibi “tatlı yalanlara” inanılırken, aleni acı gerçekler göz ardı edildi.
Demek istediğim şey, verilen mesajlarda, ABD ekonomisi rayına oturtulmuş gibi görünse, gösterilmeye çalışılsa da, gerçeğin göründüğü, gösterildiği gibi olmadığı.
Piyasacıların söylemedikleri, söylemekten kaçındıkları şey, yaklaşık iki yıldır uygulanan yüksek faiz ve kısmen emisyon azaltma amaçlı politikalarının sonucunda, genişlemeci politikaların doğal sonucu olarak oluşmuş olan, finans sektörünü büyük ölçüde kırılgan hale getiren büyük ölçekli finansal balonların hala indirilememiş olduğu. Bu durumun ise ABD’nin, dünya hakimiyeti mücadelesinde en etkili silahları olan, para bolluğu ve merkez bankası desteğiyle ayakta duran finans sektörü ile balonların büyük kısmını bünyesinde toplayan ve “beş büyük” diye de anılan, an itibarıyla ise borsalarda hızla değer kaybeden teknoloji şirketlerini yeniden oldukça kırılgan duruma getireceği, faiz baskısıyla kısmen de olsa düşmüş görünen enflasyondaki gerilemenin, herhangi bir faiz indirimi ya da parasal genişleme durumunda yeniden fırlama riskinin yüksek olması.
Bu işin bir boyutu, diğer boyutu ise eğer faiz indirimi gerçekleşmez, uluslararası piyasalarda dolaşan ABD Doları miktar olarak artırılıp, borçlanma maliyetleri düşürülmezse, ekonomik ve siyasi olarak ABD Dolarına bağımlı birçok ülkenin/yarı sömürgenin ekonomilerinin, siyasi sistemi allak bullak edecek denli zarar göreceği. ABD seçimlerinin sonuçlarına etkisi ise Trump’ın da söylemlerine çokça yansıyan, sorunun ABD’nin ve küresel düzeyde süren hegemonya savaşının geleceğini belirleyecek ayrı bir boyutu.
Bilmem anlatabildim mi. Aslında Jakson Hole toplantısından beklenen mesaj, ekonomikmiş, ekonomik verilere bağımlıymış gibi görünse de aslında siyasiydi ve bu toplantıyı önemli kılan şeyde tem olarak bu “aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” ya da “iki ucu … değnek” olarak da tanımlayabileceğimiz siyasi sıkışmışlık hali idi.
2008’den bu yana uygulanan genişlemeci politikaların, krize neden olan sorunlar bütününü çözmediği, bu politikalarla çözülmeyeceğini kendilerinin de bildiğini, amacın çözmek değil, sorunu büyüterek sadece kaçınılmaz büyük batışı, Çin ve Rusya tekrardan kontrol altına alınıncaya kadar geciktirmeyi amaçladığı aslında herkesin malumu ama kimse yüksek sesle ifade edemiyor.
Neyse, sonuç olarak toplantı yapıldı. Jakson Hole’de verilen mesajlara, esas olarak ABD ekonomisinin gerçekleri değil, ABD’nin küresel hakimiyet siyaseti damga vurdu. ABD Merkez Bankası Başkanının konuşmasında, enflasyon riskinin tam olarak ortadan kalkmadığı vurgusu yapılsa da, ABD Doları ve borç bağımlısı bizim gibi ülkelerin ağzına bir parmak bal çalınarak yani Eylül Toplantısında faiz indirimi mesajı verilerek, bir yandan ABD seçimleri manipüle edilirken, diğer dolar bağımlısı olmuş bizim gibi ülkeler siyasetçilerine destek mesajı verilmiş oldu.
Mehmet Şimşek’in, önümüzdeki dönem küresel finans koşulları olumlu olacak demesinin tam da bu yüzden olduğunu ise söylemeye gerek yok.
Not: Bu yazı kapsamında üzerinde özellikle durduğumuz bir konu, bu gün gelinen noktanın da sebebi 2008 ABD borç krizi sonrası yaşananlar büyük önem taşıyor. Bu çerçevede öncelikle kriz sonrasında uygulanan, daha öncekilerden farklı olarak krizin yoksullaştırdığı sıradan insanları, emeği ve üretimi değil, kriz sonrasında batma noktasına gelen finans sermayesini kurtarmaya, desteklemeye yönelik, geçmişte örneği olmayan politikaların neler olduğunu ve sonuçlarını -patlayan enflasyon- hatırlamakta yarar var.
Kriz sonrası, krizle nasıl baş edeceği konusunda önce kararsız kalan ABD Yönetimi ve ABD Merkez Bankası, Lehman Brothers yatırım bankasının batışı sonrasında tercihini, kriz sonucunda evini, emeklilik için yaptığı birikimleri, işini kaybeden vatandaşı değil, “batırılamayacak kadar büyük” diye niteleyerek nitelediği finans sektörü (bankalar, fonlar, sigorta şirketleri, vb.) lehine kullandı. Amaç vatandaşı ve üretimi desteklemek değil, ABD’nin küresel ölçekteki amaçlarını gerçekleştirmek noktasında Pentagon kadar etkili bir silah haline getirilmiş finans sermayesini kurtarmak olunca, yapılan da, Merkez Bankası bilançosu (emisyon) büyütülerek yani para basılarak ve yoktan para yaratarak balonların nedeni olan finans sektörü düşük faizli hazine ve merkez bankası garantili borçlar verilerek ayakta tutmaya çalışmak oldu. Anlayacağınız, ABD çıkarları ve neoliberal küreselleşmeci dünya düzeninin devamını sağlama noktasında stratejik bir tercih yapıldı.
Bu çerçeve de, 2007-8 krizi öncesi yüzde 4,25’ler seviyesinde olan ABD Doları faizi, kriz sonrasında 0,25’ler seviyesine çekilirken, kriz öncesinde 900 milyar doların altında olan piyasadaki dolar miktarını para basarak, hemen kriz sonrası 2 katına çıkarıldı. Diğer “büyük” merkez bankaları da (AB, Japonya, vb.) benzer şekilde davranmaya, para basıp, faiz düşürmeye dayalı bu politikaları uygulamaya zorlandı. Zorlandı zorlanmasına ama 2019 yılına gelindiğinde yani krizin üzerinden geçen 12 yıl sonra, krizin atlatılması noktasında bir arpa boyu dahi yol alınamadığı, sıradan vatandaşın ve üretici güçlerin (sanayi, tarım) sırtına yüklenen onca yüke karşın, batık finans şirketlerinin kurtarılması/dayanıklılığının sağlanması noktasında gerçekte bir adım dahi ileri gidilemediği ortaya çıktı.
Tam da bu noktada imdada pandemi yetişti ya da bir şekilde özenle yetiştirildi. Pandemi gerekçesiyle küresel ölçekte durdurulan ekonomik faaliyetler gerekçe yapılarak, yine esas olarak finans sektörünü desteklemeyi amaçlayan genişlemeci politikalara bir kez daha gaz verildi. 2019 yılı Ağustos ayında 3,750 trilyonlar seviyesinde olan ABD Merkez Bankası bilançosu/emisyon, 20020’nin 6. Ayında 7,165 trilyon, 2022’nin 5. Ayında ise neredeyse 9 trilyon ABD Dolarına ulaştı. Ortaya çıkan bir diğer şey, para basımı ve faiz indirimi yoluyla sağlanan genişlemenin yani Doların ABD Merkez Bankası eliyle değersizleştirilmesinin, hep savunduklarını söyledikleri ortodoks/neoklasik politikalara göre, ekonomi küçülürken yapılan parasal genişlemenin kaçınılmaz sonucu olan ama FED ve diğer Merkez Bankalarınca görmezden gelinen enflasyonun, gizlenemez hale gelmesi oldu. 2021 yılı başında 1,3 olan ABD enflasyonu, 2022’nin 7. Ayında 9,1 olarak rekor kırdı.
Neoliberal küreselleşmeci dünya düzeni projesinin devamını sağlamak için herşeyi göze almış ABD siyasi elitlerinin ve bağlısı ülkelerin/müttefiklerinin (yönetim ve merkez bankası) bu kez yaptıkları şey, 2007-8 krizi sonrası uygulanan genişlemeci politikaların doğal sonucu olan, ancak Merkez Bankasının karizmasını çizdirmemek amaçlı olarak “pandemi kaynaklı olduğunu iddia ettikleri enflasyonun yükünün, bir kez daha sıradan insanların ve üretici kesimlerin sırtına bindirilmesi oldu. 2024 yılı ağustos ayı itibarıyla emisyon 7,19 trilyon ABD Dolarına düşürülmek, faizler 5,50 düzeyine yükseltilmek suretiyle, Ağustos 2024 itibarıyla enflasyonun 2,9’a düşmesi yani 2007-8 krizi öncesi seviyelere yakınlaşması sağlanabildi.
Kaynaklar:
https://tr.investing.com/central-banks/
https://tr.investing.com/economic-calendar/fed’s-balance-sheet-2145
https://tr.investing.com/economic-calendar/cpi-733
https://www.ntv.com.tr/turkiye/bakan-simsekturkiye-gelismekte-olan-cogu-ulkeye-gore-cok-daha-iyi-bir-hikayeye-sahip,VPBm6R0s-U-LM4I7qqvs-A
ABD merkez bankası sözde sıkılaşmayla bastığı parayı geri çağıracaktı. Fed’in kendi verilerine bakınca para arzı daha 2020 seviyesine bile gelememiş. Öte yandan Çin’in en büyük müşterisi olan ABD daha da sıkılaşırsa bu zincirleme etkiyle diğer ülkeleri de etkilemez mi; sonuçta Çin, dünyanın üretim merkezi.
ABD’de coinbase ve ftx, iki büyük kripto borsasına sahipti. Bunların dışında kalan Binance’ye FTX aracılığıyla çökmeye çalışırken FTX battı. Ardından nasıl olduysa cz Binance’den istifa etti, yerine de yarı amerikalı yarı çinli bir adam geldi, ne tesadüf ki kripto etf’lerinin onaylanması da aynı döneme denk geldi. Bugün kripto piyasasındaki en büyük balinalar yüksek bütçeli ABD fonları oldu ki bu merkeziyetsiz finans diye yola çıkan kriptoların ruhuna aykırı bir durum. Acaba diyorum ABD kriptoların kontrolünü eline geçirdikten sonra burada bir piyasa dalgalanmasıyla bastığı parayı toplamaya mı çalışıyor?
Eğer bütün bu yapılanlar sonuç vermezde ABD ekonomisi daha da kötüleşirse “s*çtık bir de üzerine mum dikelim” hesabı işler bir 3. dünya savaşına evrilir mi?