Muharrem Karanfilci yazdı…
25 Kasım, tüm dünyada Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele günü olarak kutlanmaktadır. Birleşmiş Milletler kararı ile 1999 yılında, toplumlarda farkındalık yaratmak amacıyla ilan edilmiştir.
Evveline bakıldığında ise; Dominik Cumhuriyeti’nde 3 kadının, 1960 yılında boğazlanarak öldürülmesinden dolayı ortaya çıkmıştır. Ülkeyi yöneten diktatör Rafael Trujillo, kendisine muhalif olarak bilinen Mirabel Kardeşleri öldürtmüştür.
Bu olaylar, kadına yönelik şiddete karşı farkındalığı artırmış ve sonuç olarak 1999 yılından sonra da tüm dünyada kutlanmaya başlamıştır.
Gelelim ülkemize… Türk toplumun kanayan en büyük yaralarından biri kadın cinayetleridir. 2000’li yıllardan önce her ne kadar namus kavramı üzerinden, münferit olarak bu cinayetler görülüyor olsa da, sonrasında cinayetlerin sebebi ve çeşitliliği değişmiştir. Namus kavramından çok, ekonomik, kültürel ve eğitim tabanına evirilmiştir.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) verilerine göre 2008’de 80, 2009’da 109, 2010’da 180, 2011’de 121, 2012’de 210, 2013’te 237, 2014’te 294, 2015’te 303, 2016’da 328, 2017’de 409, 2018’de 440, 2019’da 474 olmak üzere 2008-2019 yılları arasında toplam 3.185 kadın öldürülmüştür.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 2019 yılı raporuna göre 2019’da işlenen 474 kadın cinayetinden 115’i şüpheli olarak kayıtlara geçmiş ve suçluları bulunamamıştır. 2020 yılı raporuna göre ise Türkiye’de 2020 yılında erkekler tarafından 300 kadın öldürülmüş ve 171 kadın şüpheli şekilde ölü bulunmuştur.
Yıllar incelendiğinde, sadece İstanbul sözleşmesinden çıkıldığı yıl olan 2021 yılında bir düşüş gözlemlenmiştir. Daha sonraki yıllar artarak devam etmiştir.
Bunun en büyük sebebi, cezaların yetersiz oluşu, tedbirlerin alınmaması, kadını koruyucu yasaların ve sözleşmelerin uygulamaya konulmaması olduğu söylense de temel sorun eğitimdir. Özellikle aile içinde verilen eğitimin önemi daha iyi anlaşılmalıdır.
Kadına şiddet, sadece kadının öldürülmesi ile ilgili olarak da algılanmamalıdır. İşyerinde, sokakta, aile içinde, okulda, hemen hemen yer yerde bu durum göze çarpmaktadır. Adli suç olarak yansımayan, ancak şahit olduğumuz birçok şiddet eylemi, toplumun her yerine sirayet etmiş durumdadır. Maalesef şiddet, ölümle sonuçlanan vakalar üzerinden değerlendirilmektedir. Aslında bu tür şiddetler dikkate alınsa, ölümle sonuçlanan kadın cinayetlerinde önüne geçilecektir.
Bu ülkede sadece;
- 2024 yılında 357 kadın katledildi.
- 2024 yılında yine bir günde 7 kadın, farklı sebeplerle, farklı yerlerde öldürüldü.
Rakamlara bakıldığında, birbiriyle, savaşan ülkeler arasında bile bu kadar ölümler olmamaktadır. Bizim ülke olarak kadına karşı bir savaşımız mı vardır, sorgulanmalıdır.
Hal böyle iken gerekli tedbirler almak, farkındalık yaratmak yerine, emniyet güçleri tarafından, kadınlarımızın Taksim’de kutlamalarına izin verilmemiş, aksine şiddet gösterilmiştir. Yani kadınlara yönelik şiddete karşı uluslararası farkındalık gününde, kadın; yine şiddet görmüştür. Bu tür uygulamalar, psikopat zihniyetlere cesaret de verecektir.
Sonuç olarak bakıldığında ise; bunun anlamı tek kelime ile şudur; “Biz kadına karşı şiddete devam edeceğiz ve göz yumacağız” anlamını taşımaktadır.